Anasayfa | Kayıt | Giriş Hoşgeldiniz Ziyaretçi | RSS
[ Yeni mesaj · Üyeler · Forum kuralları · Arama · RSS ]
  • Page 1 of 1
  • 1
Forum (Nığış) » ULUSAL KAFKAS FORUM » Karaçay-Malkar » Nart Boyu Türkler'i Hun-Karaçaylılar'ın ATA SÖZLERİ
Nart Boyu Türkler'i Hun-Karaçaylılar'ın ATA SÖZLERİ
AssıTarih: Pazar, 30-08-09, 4:54 PM | Mesaj # 1
Albay
Grup: Admin
Mesaj: 93
Ödüller: 0
İtibarlarınız: 5
Konum: Dışarıda
kaynak:http://www.liveinternet.ru/users/evren-1


SOFİ TRAM-SEMEN

Nart Boyu Türkler'i Hun-Karaçaylılar'ın
ATA SÖZLERİ

*
[b]NART SÖZLE

*

Ankara-2007.
[/b]
***

Eski atasözlerini toplayarak bu kitabın ortaya çıkmasını sağlayan,
Nart Boyu Türkleri Hun-Karaçaylıların Halk Şairi ve Bestecisi, Rusya Devlet Yazarları Birliği
üyesi
Rusya Devleti Edebiyat Ödülü ve Kızıl Bayrak Nişanı sahibi
babam
İSMAİL SEMENOV’un
anısına armağandır

***

TERCÜMANLAR:

ARAS SÖZÜER
DİLEK GÜNÜLTAŞ

***

Yayına hazırlayan
araştırmacı yazar, rejisör
SOFİ TRAM-SEMEN

***

OKUYUCUYA

Atasözleri alfabeye göre sıralanmadan mana gruplar halinde sunulmakta, çünkü içeriğindeki eski deyişler çoğunluk tarafından bilinmemekte bu da harfe göre aranmasını zorlaştırmaktadır.
***
Nart-Karaçaylılar'ın Türkçe'si genellikle direk anlamı haricinde soyut tarzda, gönderme manada, çağrışımlı olarak da anlaşıldığından, atasözleri kelimesi kelimesine çevrildiği haricinde, soyut tarzdaki manası da sunulmakta. Ayrıca ek açıklama şeklinde, bazı eski sözlerde, tanımlayıcı açıklamalar da verilmektedir.
***
Kitaptaki yazılış farkı (iki yumuşak harfin yanyana yazılması) tamamen Hun-Karaçaylı Türkçesinin gereği olarak doğru yazılmuştır. Türkiye Türkçesindeki gramer sistemi Hun-Karaçaylı Türkçesinde anlamı kökten zedelemekte veya sözleri anlamsız kılarak, manayı ortadan kaldırmaktadır. O yüzden, Hun-Karaçaylı dilindeki metnin alışık yazılış tarzda olmadığı için bu belirti Türkiye Türkleri okuyucuların dikkatine saygılarla sunulur.
***

İÇİNDEKİLER

*Önsöz.
*Hun halkının M.Ö. tarihinin kısa tanıtımı.
*Hun-Karaçaylıların kısa tanıtımı.
*Nart boyu Türk’leri Hun-Karaçaylı’ların ESKİ ATASÖZLERİ ("NART SÖZLE").
*Eski Türk sözleri SÖZLÜĞÜ.
*Özyaşamöyküsü.
*Kaynak kişiler.
*Kullanılan edebiyat ve folklor kaynakları.

ÖNSÖZ

Halkın tarihte var olmasını onun manevi ve maddi kültürü sağlar.
Tarih, bazen gerçeklerden uzaklaşa biliyor: taraflı yorumlar, kasıtlı tanımlamalar, yetersiz bilgiden oluşan yanlışlıklar halkları, devletleri, kişileri ve olayları farklı yöne çeke biliyor, ama kültür, kendini dokunulmaz kılan, onun yaratıcısı halk hakkında saptırılamaz, silinemez, saklanamaz bilgi içeren bir eşsiz manevi varlıktır. Her hangi bir halk tarihi bilgilerinden yoksun kalsa bile, kültürü onun geçmişine işaret eder ve ataları hakkındaki bilgilere ulaştırır.
Nice halklar iz bırakmadan silinmiş-gitmiş, ahvatları da başka halk ve kültürler tarafından sindirilmiştir!..
Türk halkı ise şanslı, çünkü kahraman tarihin sahibi, orijinal kültürün yaratıcısı, insanoğlunun medeniyetine vazgeçilmez katkıda bulunan bir halkın kültürel mirascısıdır.
O yüzden, yeni kuşaklara manevi değerlerimizi tanıtmak, yüce atalarımızın anıcına yapılacak en güzel armağandır.
Ne yazık ki, Hun galibiyetini ve kendi yenilgisini içine sindiremeyen bazı Batı düşünürleri, zamanın konjüktür siyasetine bağlı kalarak, asırlarca Türk'ler hakkında asılsız tarihi nitelemede bulunmuş, gerçeğin tam tersine "barbar" kılığı oluşturulmuş, öyle de Hun (Gun) halkının Batı üzerindeki medenileştirici etkisi yeni nesillere saptırılmış, hatta bir korkunç masala dönüştürülerek aktarılmış, oysa Bronz Devri'nde bocalamakta olan geri kalmış Batı'ya Demir Asrı getirerek, medeniyetini hızlandıran Türkler'di.
Hun halkının yüce ve fırtınalı tarihinin "Hunnu" ve "Deşt-i-Kipçak" devletlerinin parçalanmasıyla sonuçlanması, Türk boylarının bir birinden koptuğu, gelişmiş kültürümüzün korunması açısından ağır bir tarihi darbe olmuştu. Kısım kısım dünyaya dağılmış Türk halkları yeniden isimlendirilmiş, "yeni yaratılmış halklar" sınıfına girmiş, sindirilmeye yüz tutmuş durumda yaşamaya devam etmiş ve her tür baskılara rağmen kendi kültürü ve tarihini, "ağızdan ağza" denilen orijinal Türk yöntemiyle, şifahi halk kültürü çerçevesinde, genç kuşaklarına
aktarmaya devam ederek, bugünkülükte gurur duyduğumuz renkli Türk kültürünü bizlere ulaştırmıştı.
Bizim ahlaki borcumuz da bu değerli emaneti korumak, yaşatmak, katkıda bulunmak ve geleceğe götürmekti.
Nart boyu Türkler'i Hun-Karaçaylılar'ın şifahi halk kültüründe, Arap, Fars ve diğer halkların kültürüyle renklendirilmemiş, orijinal, eski Türkler'e ait, bir manevi varlık bulunmaktadır. "NART EFSANELERİ'NDE", "BİYNÖGER'DE","NART MASALLARI'NDA", "NART SÖZLERİ'NDE", "TANRISAL MİTOLOJİSİ'NDE", TARİHİ ŞARKILAR, BİLMECELER, KARAKTER OYUN MASKELERİ'NDE, FELSEFİ FİKRİN DERİNLİĞİ, cOĞRAFİ TABLOLARININ GENİŞLİĞİ, KİŞİLERİN PSİKOLOJİk İNCELENMESİNİN TAMLIĞI; OLAYLARIN TRAJİK, DRAM, KOMEDİ,FARS JANRI çerçevesini bozmadan özgü bir uslupla anlatılması, mistiği ve gerçeği bir araya getirerek, "Aydınlık" ve "Karanlığın" ebediyen varlığını, onların bitmez tükenmez rakipliğini yorumlayan felsefi düşünceleri, şaşırtıcı bir gelişmiş manevi kültür seviyesini göstermekte ve bizlerin gurur kaynağını oluşturmaktadır.
Ata sözleri-kısa cümlelerde kodlanmış tecrübe, gözlem, töre, fikir, eğitim yüklü halka özgü bir söyleyiş, belli bir tarzda milleti temsil eden, uzak geçmişi bugünkülüğe taşıyan, küçük eserlerdir.
Her Ata Sözünün içerdiği mana soyut tarzda algılanır, geniş alana uzanır, birey ve toplumun davranış biçimini, yaşama özelliklerini aydınlatır. O yüzden, şifahi kültürü türlerinin en etkileyicisi olan Ata Sözlerini bilmek, her çağdaş insan için bir tarihsel, töresel ve kültürel kazançtır.
Bu kitapta, Hun halkının milattan önce 2600 yılından, milattan sonra 1 asra kadar uzanan tarihi, kısa tanıtım biçiminde anlatılmakta. Bunun yanı sıra, sözü edilen manevi hazinemizin bir parçası olan "Ata Sözleri"("Nart Sözle"), "Eski Türk Sözleri Sözlüğü" da okuyucuya sunulmaktadır. Ayrıca, Ata Sözlerinin "Yaygın Nasihat'lar Üzerinden Anlatılması" bölümü, bazı eski ata sözlerinin anlaşılmasında kolaylık sağlar.
Türkiye'de ilk defa yayınlanmaktadır.
Türk boylarının bir birini tanıması ve yakınlaşması açısından bu kitabı önemli bulup yardımlarını esirgemeyen Türkiye Türk kardeşlerime, ayrıca değerli tercüman Aras Sözüer’e içten şükranlarımı sunmaktayım.

Yazar

Sofi Tram-Semen

HUN HALKININ KISA TARİHİ TANITIMI

Nart boyu Türkler'i Hun -Karaçaylılar'ını şifahi halk kültüründen söz etmeden önce, ataları Hun'lar hakkında kısa tarihi bilgi vermek, konuya ışık tutar düşüncesiyle, sayın okuyucunun dikkatine "Hun halkının kısa tarihi tanıtımı" sunulmaktadır.Kimdir Hun'lar? Onların ilk vatanı nerede, etnik kökeni kimlerdendir? Hangi halklarla komşu yaşadı, hangi etnik unsurlarını benimsedi? Üç farklı antropolojik özellik taşıyan bu halk, nasıl tarihi arenaya çıktı? Orta Asya'da hayvancılıkla uğraşan bir göçebe halk, nasıl oldu da, dünyanın göz ardı edemediği bir orijinal kültürün ve galibiyetlerle belirlenen, medenileştirici etkisi olan bir tarihin sahibi oldu? Hunlar'ın savaş uzmanlığının, galibiyetinin ve trajik yenilgilerinin nedenleri nedir? Hangi coğrafi alanlarında Hun egemenliği var oldu ve nasıl silinip gitti? Bronz Devrindeki Batı'ya Demir Asrı getiren galiplerin son devleti nasıl yağmalandı ve halkı kısım kısım dünyaya nasıl dağıldı? Hun halkının parçalarından hangi halklar oluştu, hangi etnonimlerle (halk isimleri) tarihe geçti?..
Çin Tarihi Kronolojisi'nde, Sıma Tsyan , Tan Hua ve sonraki dünya tarihi kaynaklarında (Yakinf,Gumilyov
vb.) Hun halkının"HUANÜN" ve "HUNÜY" isimli iki etnik grubun oluşturduğu belirtilmektedir. Bu iki grup,bir halk oluşturduktan sonra ortak isim olarak "DİNLİN" isim geçmektedir.

Çin Sya Hanedanlığı'nın sınır dışı ettiği, isyancı bir kaç Çin asil soyunun da "Dinlin" adlandırılan halka katıldığı Çin Tarihi Kronolojisi kaynaklarında bulunmaktadır. Dolayısıyla, Hun halkının etnik temelini üç unsurun oluşturduğu dünya tarihince kabul edilmiş bir bilgidir.
"HUANÜN"-"HUNÜY"-"SYA ÇİNLİ'LERi" Hunlar'ın ataları sayılmaktadırlar. İsyancı Çin asiliyetinin önderi ŞUN VEY'İ, Çin tarihi kaynaklarınca "Hu Atası" adldndırıldığı da, baştaki bilgileri doğrulamaktadır. (Eskiden Çinliler Hunlara "HU" demiş, Şun Vey'in "HU ATASI" takma adı da ondan kaynaklanmakta.)
Milattan önce 18 asırda Çin halkı, " Sya" Hanedanını yıkarak, tahtına "Şan" hanedanını yerleştirdikten sonra,Çin yazısı oluşturulmuş (M.Ö.1764 yıl) ve düzenli olarak tarihi kronoloji kayıtları başlamıştı. Bu kaynaklarda Çin'in ömürlük düşmanı sayılan Hun'lar hakkında bilgiler de verilmekte.
Hun halkının tanımlaması açısından, o bilgiler, dünya tarihince eşsiz bilgi kaynağı kabul edilmektedirler.
Tarih bu kayıtlara dayanarak, "HU" (HUN) halkının ilk vatanının Çin olduğunu, "sarı başlar ve kara başlar savaşı" " adlandırılan iç savaş
sırasında Gobi çölünün güneyine çekildiğini, orada bir çok etnik grubuna sahip çıkarak halk oluşturduğunu, "Dinlin" adıyla tanımlandığını, sonra M.Ö. 1200 yılında, Gobi çölünün güneyinde "HUNNU" isimli devlet kurduğunu, onu da, Çin Hanedanlık sisteminin aksine, "SOYLAR TOPLUMU" olarak adlandırarak, "Soy Temsilcileri Kurulu" ve "Yaşlılar Kurultayı'yla" yönetmiş olduğunu ortaya koymakta. Bu dünya tarihince kabul edilmektedir.
Orta Asya halklarının daha erişemediği bir ahlak anlayışını içeren, orijinal yönetim sistemini yarattığı da, Hun halkının kendine özgü, temel insanı ahlakına dayalı bir kültürel yönünün varlığının kanıtıdır, çünkü ta o zamanlarda, bugün "demokrasi" denilen toplumsal yaşamının temelini atmıştı.
Hun halkının genetik ataları sayılan "Huanün" ve "Hunüy", milattan önce 2600 yılında Çin'in küzeyinde yaşamış, sonra tarihte "sarı başlar ve kara başlar savaşı " olarak bilinen iç çatışmalar sırasında, Gobi çölünün güneyine çekilerek, çöl topraklarına yerleşmişlerdi. ( "Sarı başlar" -"Huanün" ve "Hunüy", "kara başlar"- Çinli'ler).
Bulunan bilgilere göre, Çin Hanedanlığı o toprakları "DİNLİNLER MEMLEKETİ" adlandırmış ve oraya sokulmaktan çekinmişti.
Öyle de, Çin tarihinde "Dinllin" etnonimi (halk ismi) geçmekte ve "Huanün" ve "Hunüy", "Sya Çinli'ler" üçgeninden "Dinlin" isimli bir halkın oluştuğu, onun da "HU" (Hun) halkının atası olduğu anlaşılmaktadır.
(Dinlin'ler dünya etnoloji ve antropoloji ilimleri tarafından - Avrupa tipi, açık tenli, renkli gözlü, sarı saçlı olarak tanımlanmakta).
Dünyaca ünlü Rus tarihci Gumilyov, uzun araştırmaları sonucu, Dinlin halkının böyle tanıtmakta:"...orta veya uzun boylu, sağlam kudretli beden yapılı, yüz kemikleri dar, açık tenli, yanaklarında pembelikler, sarı saçlı, orta veya büyük burunlu düz veya hafif kamburlu, açık mavi veya koyu mavi gözlü..."
İlk tarihi kaynaklarına dayalı bu niteleme, zamanla değişime uğramış, çünkü Hun etnik unsuruna katılan Sya Çinli'ler, antropoloji tablosunu mutlaka etkilemişti. Dolayısıyla Hun halkının Asya-Avrupa tipi içerikli görünüşü da, anlatılan genetik kaynaşımdan meydana gelmiş sayılmaktadır.
Milattan önce 2000 yıllarında, Merkez Asya diğer yerleşim bölgelerinden gelişiminde üstün de olsa, halkların kendi alanını belirleme, toprak benimseme, kendini kanıtlama isteği üzerine yapılan savaşlara sahne olmuştu. Bu savaşlarda Hun halkının ismi de ön sıralarda geçmekte, kudretli Çin'e denk, hatta üstün bir rakip olduğu da belirtilmektedir.
Hun tarihini incelerken "atın belinde doğmuş" denilen ata sözünde gibi, göz önüne öyle bir tablo gelmektedir. Denilen doğrudan uzak değil, çünkü Çin Tarihi Kronolojisi kaynaklarında "gurur", "cesaret", "kibir","uçan atlılar", "gökten gelen atlılar" kelimeleri sık kullanılmakta ve bu halkın "yakalanamaz", "atla bitişik", "esir düşmez","yenilgisiz" , "gökten gelen kibirliler" olarak çağdaş dünyası tarafından tanımlandığı gerçeğini
ortaya koymaktadır. Savaş alanında erişilemez bir güç olan Hunlar öyle tanımlamaların odağı halıne boşa gelmemiş: Çin vatanından kovularak çıkan atalarının çiğnenmiş onuru ve haklarını dünyaya kanıtlarcasına, yeni bir kişilik, askeri uzmanlığı, toplumsal ahlakını oluşturmuş Hunlar, yaşadığı devrinin gelişim sınırlarını aşmış, önderliğiyle de Orta Asya halklarının hakimi ola bilme konumuna gelmişti.

Akıllı Çin Başkanlığının, yenilgilerini her seferinde "Dostluk ve Kardeşlik" anlaşmasıyla örtpas ettiği de, Hun halkının diğer halklar tarafından otorite sahibi olmasıydı. Karşı koyamadığı zaman düşmanından darbe yemektense, güç kazanıncaya kadar "kardeşlik" le idare etmek zorunda kalıyordu.
O dönemlerdeki savaşlar tamamıyla çıkar uğruna yapılmış, menfaat halklar arasındaki ilişkilerin temeli olmuştu. Ama burada, Hun savaşlarıyla ilgili, ilginç bir rastlantıyı dile getirilmesi gerekmekte.
Hu'lar fethettikleri halkları sindirmeye, kendi kimliğinden etmeye kalkışmamış. "Halkların yöneticisi", "şan sahibi" olma uğruna savaşan Hun'lar, yenilen halklardan yıllık vergi anlaşmasıyla yetinmiş, sonra serbest bırakmıştı. Tarihi kaynaklarından okunduğu gibi, belki de Çinli'ler gibi "çinlileştirmeye" zorlamadığından, Hunnu devletine çok halkların temsilcileri kaçak akın etmişti. Hunlar'ın bu tutumu, Orta Asya'da kabul edilmiş galibiyet kuralları dışı bir davranış olarak, Çin'in "sindirme" alışkanlığına darbe vurmuş ve çevre halklarının "bağlılık" tercihini Hunnu devletinden yana kılmıştı.
"Atın belinde savaşma hakkı" ve "Halklara egemen olma" Hun halkının düsturu olmuş, bu da tarihi incelerken açıkça göze çarpmaktadır.
Hunlar'ın bu özelliği dünya tarihçileri tarafından çok defa kaleme alınmış ve Hun halkının kültürel ilerlemesinde, ahlaki kurallarının ağır bastığı çok taraflı kanıtlanmaktadır. "Hun Şerefi" adlandırılan manevi kanunu, toplumu üstten alta ahlaki kurallarla kapsamış ve yenilen halklarla davranış biçimini oluşturmuştu.
Gerçekten de, Hun tarihinde yenilen halklara karşı yapılan işkence, aşırı gaddarlık olaylarına, Çin ve Syanbi (Taşinhay) tutumuna nazaran, rastlanmamakta. Ölüm cezasında veya savaş sırasında kurbanın açı çekmemesi "Hun Şerefi" nin vazgeçilmez kuralı olmuş. Bu bilgilere Hunlar'la ilgili tarihi kaynaklarda sık sık rastlanmakta.
Ele geçirilmiş halklar ağır darbe yaşamamış, "hunlaştırılmamış", süzerene bağlılığın kanıtı olarak başına bir Hun gözlemcisi koyulmuş, halk da yıllık vergisini ödeyerek, kendi topraklarında yaşamını sürdürmüştü.
Ola bilir, Türk'lerin farklı etnik, antropolojik özelliklerine sahip oluşu ve çok lehçede konuştuğu bundan ortaya çıkmıştı. Zengin, çok renkli, görsel şifahi kültürü de, bu fikrin bir kanıtı sayıla bilir.
Bilindiği gibi, Hun bayrağı ( beş renkli), Orta Asya'da galibiyetin simgesi haline gelmişti. Çin'in taşlanmış imparatorluk sistemi artık antipati çektiğinden, bağımsızlığından olmuş çevre halkları, Çin'dense Hun'lara
bağlı olmayı çoğunlukla tercih etmiş. Atalarımızın fırtınalı, iç çatışmalarla sarsılan trajik tarihi de, bundan başlamış ola bilir.
Çin Tarihi Kronolojisi'nde ve "Şarkılar Kitabı'nda" - yakalanması mümkün olmayan "uçan atlılar", "gökten gelen atlılar", "gökten gelen kibirliler" gibi tanımlamalar, düşman davranışını içeren tarihi kaynaklarda bile, bu halka karşı olan saygı anlaşılmakta, galip yapısı tablolanmaktadır. Hun ahvatı olan her hangi bir halkın bunları okurken gurur duymaması mümkün değil.
Çin felsefeci Sıma Tsyan'ın, M.Ö. 3-cü yüz yılında olup geçen olayların anlattığı yazısından, Hun askerlerinin ona saldırmayan halka veya askere dokunmadığı anlaşılmaktadır. Bunun doğruluğunu sunulacak tarihi olay da kanıtlamakta.
Hun'ların "dokunmayana dokunma" ahlaki kanunu iyi bilen Çin Baş Komutanı Lİ Mİ, askerlerinin sağ salem kurtulması için, Hun'ları görünce hemen "savunma pozisyonuna geçilmesini" emretmiş, "saldırmak veya Hun'u esir almaya kalkışmak-yasak" ilan etmişti. Vatansever Sıma Tsyan bu milli rezalete ve Li Mi'nin korkaklığına içten isyan etmiş ola bilir, bu yüzden belki de, kelimesi kelimesine Li Mi'nin emrini tarihe mal etmişti.
Çin Baş Komutanının emri şuydu: "Hun'lar bizim sınırlarımızı geçerek yağmacılık yapmaya başlayınca, hemen kışlalarınıza geri dönün, savunma pozisyonuna geçerek, kendinizi koruyun. Hun'u esir almaya kalkışana ölüm cezası verilir". İşte tarihi gerçek ve davranış!..
Korkaklık mı yoksa soğuk mantık mı yönetmiş Li Mi'yi, artık bilinemez, o dönemler zamanın ulaşılamaz derinliğinde gömülmüştü. Bir gerçek var, o da, Li Mi o şekilde askerini ayakta tuta bilmiş ve mantıklıca, karşı koyamayacağı güce karşı direnmemişti. Bu yorum Çin soğuk mantıklılığına uyar, çünkü Orta Asya'da Hun'lar ve "uçan atları" erişilemez bir savaş güçtü.
Bu "uçan" kılık o dönemin halklarını öyle bir etki altına almış ki, Hun milli otoritesi, Çin'in perde arkası siyaseti sonucu, Hunnu devletinin iç çatışmalarla parçalanmasına kadar, şanslı Taşinhay'ın dönemine
dek sürmüş ve bir ebedi kurala dönüşmüştü.
Hun'lar hakkında Çin tarihinde karalayıcı tanımlamalar da mevcut, ama nedense "korkunç", "acaib", "kibirliler" gibi ürkütmeler Çin halkını etkilememiş ve "kaçaklar" Hunnu devletine asırlarca akın etmeye devam etmişti. Tarihi kanıtlara göre kaçakcılık öyle bir boyutlara ulaşmış ki, Çin Sarayı "Kaçaklara Ölüm" kanununu yürülüye koymak zorunda kalmış.
"Kaçış" nedenlerini araştıran Çin aydınları, bu olayı -"orada hayat neşelidir" sözlerle ifade etmişlerdi.
Neden çevre halkları Hun'lara sempati duymuş, yerini yurdunu bırakarak, ölüm cezasını da göze alarak, Hunnu'ya sığınmıştı? Hangi unsurlar Hun'lara karşı sempatiyi oluşturuyordu?
Dünya tarihçilerin araştırmaları sonucu, Hunlar'da, o zamanın halklarında daha oluşmamış, bireyin haklarını tanıyan bir toplumsal yapı mevcuttu. Temelli insani ahlakına dayalı, toplumun ve bireyin birbirinden sorumluluğu ağırlık kazanan davranış biçiminin temel özelliği - başta söylenen "Hun Şerefiydi". Şerefsiz olmaktansa ölmek daha da saygın bir seçim olduğu, bu halkın ahlaki gelişimini körüklemiş, milli gururunun temeline konmuş ve insanlar arası davranışlarını etkilemişti.
Nart Boyu Türk'leri Hun-Karaçaylılar'ın Ata Sözleri de söyleneni desteklemekte. "ŞEREF CANDAN ÜSTÜN", "EGİLEN BAŞ KESİLMEZ", "SANA SIĞINAN DÜŞMAN ARTIK DOST", "DÜŞEN KALDIRILIR", "UZATILAN EL ÇEVRİLMEZ" gibi nasihat içeren sözler ve onlara uygun davranış töreleri, Hun halkının önderliğinin sadece savaş alanında bilinmediğini, manevi yönünde de baş olduğunu, o zamanki ilkel gaddarlığına zıdd, insancilliğe dayalı bir milli kimlik oluşturmayı başardığının bir göstergesidir.
Milattan önce 1764 yılında, ŞAN Hanedanı'nın yönetime başlamasıyla, Çin'de uyanış çağına benzer bir dönem gözlenir, yazı işaretleri oluşturulur, kesintisiz tarihi kayıtları sürdürülmeye başlar.
Orta Asya'daki tüm halkların tarihini dolaylı olarak da olsa aydınlatan bu eser, dünya tarihi için paha biçilemez bir gerçek kaynaktır. Bundan dolayı, araştırmacılar o bilgilere dayanarak Hun halkının tarihini aydınlatmaktadırlar.
Çin tarihçileri, "atalarının devletten kovulduğu için intikam almaya doyamayan sarıbaşlar" (Hun'lar) hakkında sitemli yazmakta ve Çin devletini süregen gerginliği içerisinde yaşadığını anlatmakta. Hiç bir yaşananı gözden kaçırmayan, yorumsuz bırakmayan, titiz araştırmacı SIMA TSYAN, Hun devletinin daha kurulmadığı dönemindeki Hun yaşantısını böyle bir sözlerle dile getirmişti:
"HUN'LAR SOYLAR TOPLUMU OLARAK YAŞAMIŞ VE HAYVANCILIKLA UĞRAŞMIŞTI. YAZI-YAZLIKLARA, YAZLIK MEKANLARINA GÖÇ ETMİŞ. MERALAR İSE HER SOYUN KULLANIMINA İÇ ANLAŞMALARA GÖRE VERİLMİŞTİ. KIŞIN, SOYLARIN ÖZEL MALI SAYILAN KIŞLIK MEKANLARINA DÖNMÜŞLERDİ. AT, MANDA, İNEK, EŞEK, DEVE VE KÜÇÜK BAŞLI HAYVAN ÜRETMİŞLERDİ. TÜM ERKEK NÜFÜSÜ YAY İLE SAVAŞAN ASKERDİ. SOYLARIN MERALARI MİRAS OLARAK SOYUN YENİ NESLİNE GEÇE BİLİYORDU. GEÇİM
KAYNAĞI-HAYVANCILIKTI." "...HER ERKEK YAY TUTMUŞ, ATLI OLMUŞ VE HEPSİ DE HARİKA ASKERDİ..."

Bu milattan önceki tanımlama başta söylenenlere ışık tutmakta. Sıma Tsyan'ın yazısında da - Soylar Toplumu, Askercilik, Hayvancılık Hun milli özellikleri olarak ortaya çıkmaktadır.
O tarihi dönemlerde hayvancılıkla tüm halklar uğraşmış, fakat Hun hayvancılık bilgisi o kadar ilerlemiş ki, savaş sahalarında şok etkisini yaşatan "uçan atları", GOBİ çölünü geçe bilecek kadar dayanıklı öküz türünü ürete bilmiş. Finikiyler'in deniz üzerinden Avrupa'yı açtığı gibi, cansız Gobi çölünü geçerek, Hunlar'ın Sibirya'yı açtığı, insanoğlunun medeniyetinde eşsiz bir olaydır ve o da hayvancılık uzmanlığına dayanmakta. Bu iki olayın önemi çok büyük, çünkü geniş coğrafi alanların tanınması, halkların birbiriyle kaynaşması, kültürel alış verişinde bulunması, insanlığın gelişimini hızlandırmıştı.
Gobi çölünün geçiş nedenini dünya tarihi "yeni meralar arama" olarak tanımlamasa da, sadece bu nedene dayanarak yorum yapmak doğru olmaz, çünkü Hun halkı yeni düşünce ve davranışın kaynağı olarak Orta Asya'da bin yıllarca tanınmış ve meraklı, araştırmacı, hatta maceracı bir milli huy sahibi olmuştu. Bulunan tarihi bilgilere dayanarak, Hun'ların
yeniliğe, zorlukları aşmaya, geniş coğrafi alanlarına yayılmaya, halklar sahip çıkmaya yatkın bir yaratılışa sahip oldukları söylene bilir. Dolayısıyla Gobi'nin geçişini (M.Ö.1200 yıl) sadece "mera arayışlarıyla" bağdaştırmak sağlıklı bir yorum sayılamaz.
Kim bilir ki, üstü kapalı arabaları (kibitk) kendine ayaklı ev yapmış, dayanıklı hayvanlar yetiştirmiş ve geçilemez çölü geçmeye cesaret etmiş atalarımızın hedefi neydi?.. Ama sonuç bugün de gurur verici-Sibirya ve Orta Asya halkları bir birini tanımış, bağlanmış, kaynaşmıştı. Hun atalarımızın savaş şanı hiç anılmasa bile, tarihin en önemli sayfasında bulunmak için, Gobi çölünün geçişinin şanı yeterlidir. O olay, erken gelişmiş, üstünlüğünü her alanda göstermiş halkın medenileştirici girişiminin bir kanıtıdır.
Hunlar'ın Orta Asya'daki komşularının çoğu, egemen halka kendi isteğiyle katılmış ve bir etnik unsur olarak sindirilmişti. Ama bu gerçekleşmeden önceki "halklar tablosu", ele alınan Hun halkı tanıtımını tamamlar, dolayısıyla Orta Asya halklarınının M.Ö. 2000 yılından M.S. 1 asra kadar kısaca izlenmesi, konuya daha da açıklık kazandırır.
*"Dİ" halkı, dünyadaki antropolojik bilgilere dayanarak, Avrupa tipi olarak bilinmekte. Hun'ların en yakın komşuları olmuş, sonra onlara katılarak sindirilmiş sayılmaktadır. Tarihte M.S. 4 asra kadar gözlenmektedir.
*"JUN" halkı Asya tipi antropolojik özelliklerin sahibi göçebe halk. "JUNLAR'DAN" "DUNHU" halkının yaratıldığı tarihince kanıtlanmaktadır.
"DUNHU" ise "UHUAN" halkının genetik atası sayılmakta, "UHUAN" da "MOGOL" halk grubunun oluşturucu genetik unsuru olmuştu.
*"BEYDİ ÇİYAŞİ" halkın antropolojik özellikleri tarihe çelişkili geçmiş, beş farklı kabileden oluşmuş bir halk sayılmakta. Çin tarihi kaynaklarına göre bu kabilelerin isimleri-ÇİDİ, FAYU, GU, BAYDİY, ÜÇJUN.
*"JUNDİY" adlı Hun komşularını, bilindiği gibi, dokuz kabile oluşturmuştu. Çin tarihcilerinin verdiği isimlere göre, onlar - DAJUN, LİJUN, SÜENJUN, SİOJUN, MAOJUN, SİYANTZUN, LUŞİ, LÜSÜY, DOGEN halk guplarıdır.
Başta getirilen halklar Hun'ların ilk komşuları olarak bilinmekte, ama Hun zaferleri ve geniş coğrafi alanlarının benimsenmesiyle, ele geçirilen, RAKİPLİKTE VEYA DOSTLUKTA KADERİNİ PAYLAŞAN halkların sayısı da artmıştı.

"LEUFAN", "DUNHU", "BAYAN", "GYANGUN"(hAKAS), "KİPÇAK" (KÜYEŞE), "BEYAZ DİNLİNLER", "KUAN", "TUGUS", "TANGUT", "KIRGIZNOR KIRGIZLARI", "ÜEÇJİ"(ARİYLER), "USUN", "UYGUR", "KÜZEYLİ BOMALAR", "HORA'LAR", "ÖRGÜLÜ TOBA'LAR", "SYANBİY" Hunlar'a katılmış halklar olduğuna dair çok sayıda tarihi kanıt bulunmaktadır. Önce savaş, sonra barış ve birleşme yoluyla ilerleyen Orta Asya halklarının davranışları, Hun temelinde çok etnik grubun birleşmesine imkan vermişti. Bu çeşitli genetik kaynaşımından, Hun halkının özelliğini oluşturan, üç antropolojik tip meydana gelmişti.
Tarihcileri bazıları," Türk halkı diye bir milletin olmadığını", diğerleri- Hunların tamamen tarihten silindiğini ve ahvat bırakmadığını, bir başka düşünürler ise "Türk soyunun farklı halkların topluluğu olup hiç bir genetik ve kültürel yakınlığının olmadığını ", buğünkü "Türk" kökenli halkları "yeni yaratıldığını" ( Rusyanın bazı tarihcileri) ispatlamaya çalışsalar da, yetersiz bilgiden oluşan bu tutum, tarihi gerçeklerinin yanında kanıtsız kalmakta ve boşa çıkmaktadır, çünkü bütün Türk halklarında gözlenen Hun (Türk) kültürü bir birinden yararlanmış, kaynaşmış ve bütünleşmiş kültürün göstergesi ve ahvatlığının kanıtıdır. Ortak maddi manevi kültür halkı tanımlayan, şüphe geçirmeyen, genetik atalarına işaret eden, göz ardı edilemez bir kanıttır. Bugünkü Türk halklarının kültürünü dikkatli araştıran her kimse, onların bir kültürün parçaları olduğunu görür. Eğer Türk'ler, bazı tarihçilerin kanıtlamaya çalıştığı gibi, ayrı ve farklı halklardan oluşmuş olsaydı, Türk boylarının bir birinden kopmuş olduğu halde, bin yıllarca özelliğini koruya bilecek kadar gelişmiş bir kültür ortada olmazdı. Demek, hem coğrafi, hem toplumsal birliktelik uzun zaman devam etmiş ki, öyle bir kültür oluşsun!..
Bunu inkar etmeye çalışanlara karşı ancak üzüntü duyulur.
Hun halkının "atası" sayılan "DİNLİN'LERE" benzer antropolojik özellikler taşıyan halklar olarak - "KİRÇAK'LAR"(KÜYEŞE), "KÜZEYLİ BOMA'LAR","USUN'LAR", "ÜEÇJİ"(ARİYLER), "ENİSEY KIRGIZLARI" BİLİNMEKTE. Bunlardan sadece "Enisey Kırgızları" (Hakaslar) antropoloji özelliklerini değiştirmiş. "Enisey Kırgızlarının" memleketinin yönetimi, Lİ LİN isimli kaçak Çin subayına Hun'lar tarafından hediye edildikten sonra, onunla birlikte gelen Çinli'ler, yeni genetik karışım oluşturarak, bu halkı Asya tipi antropoloji yönüne çekmişlerdi.
Öyle de, bugünkü Hakas halkı, mavi gözlü, açık tenli "ENİSEY KIRGIZLARI'IN" Asya antropolojik özelliklerini benimsemiş ahvatıdır.
Hun'lar da başka halkları etkiledikleri kadar kendileri da onlar tarafından genetik yönlendirme yaşamışlardı. Sadece biraz önce sıralanan halklar Hun etnik unsurunda bulunmakta demek doğru olmaz. Türk'lerin hem Avrupa hem Asya antropolojik tablosunun yansıtması, Orta Asya halklarının genetik partnerliğinin de etkileyici ölçüde olduğunun kanıtıdır.
Çin tarihi bunu şöyle açıklamakta: "Hun'lar Dinlinler'den - yiğitliği, Çinliler'den - işi sona erdire bilme direncini, Moğollar'dan da gücü miras almış". İşte bu genetik karışımı Türkler'in yegoneliğini, eşsiz antropoloji kılığını ve milli kişiliğini oluşturmuştu.
Çin ve Hunnu, düşman da olsa, birbirine saygı duyduğu korunmuş tarihi bilgilerde okunmaktadır. "Şarkılar Kitabında" Hun'lar hakkında böyle bir yazı geçmekte:
"Nasıl da bir çatışma oldu altıncı ayda:
Askeri arabaları muharebeye hazır,
Her birine dört at koşulmuş,
Her zamanda gibi, hazır ve nazır
Hun'lar kibirlice girdiler..."
Övgüyü ölçülü kullanmakta uzman sayılan Çinli'ler bile, Hunlar'ı anlatırken saygılı davranışını kapatamamış. Çinli'ler ve Hun'lar, her ikisi de Çin vatanının evladı, rakiplikte direnmeye devam ederken bile, genetikten gelen bir sesle, bir birine sıcaklık da hissetmişti. Bu duygu sayesinde Çin tarihcileri Hun'lar hakkında o kadar yazmış, yoksa bugünkü tarih, atalarımız hakkındaki bilgilerden tamamen yoksundu. Çünkü "ağızdan ağıza" denilen Türk tarihi "ezberleri", sadece yazılı belgelere dayanan çağdaş tarihe bir şey kanıtlayamazdı.
Bir vatanın iki halkının bir birine yakınlık hissetmesi doğaldı, ama Hun atalarının Çin'den Gobi'ye itildiği gerçeği, bunların davranışlarına düşman duygulu renk katmış ve onları ömürlük rakip konumuna getirmişti.
Çin ana vatanı olan "Huanün" ve "Hunüy", çölde hayata tutuna bilmek için sert mücadele vermiş ki, her zorluğa rağmen başarılı olma arzusu, kodlanmış gibi, uzak ahvatlarına kadar uzana bilmişti. Çinliler'e karşı rakiplik de Hunlar'ın genetik sesi gibi içten ve ölümsüzdü. Bu yüzden yüz yıllarca süren savaşlar, devamlı etki alanları için verilen mücadele, kıskançlık ve perde arkası Çin girişimleri...
Eski Türk Ata sözü der-"Yanmayan aydınlatmaz". Hun'lar da "yandı," yakıldı ve "aydınlattı".
Vatan kayıbı, sürülmüş millet konumuna gelmesi, çöldeki ağır yaşama şartları, yenilmiş gururu bu halkı zorlamış ve çelik gibi Hun milli karakterini yaratmıştı. Yok olacağı sayılan halk, çöl hayatını başarmiş, savaş önderliğini kazanmış, vatanını sahiplenen Çinliler'i defalarca yenilgiye uğratmış ve M.Ö. 1200 yılında "HUNNU" devletini kurarak, Orta Asya'da lider halk konumuna gelmişti.
Hun devletinin toprakları geniş alana uzanmaktaydı. "Tşinsi", "Hebey", "Şansi" içinde olmak üzere, "Şamo", "Küzey Dinlin", "Kırgız", "Hingan", "İç Mogolya","Lobnor"gölü, "Hotan", "Çerçen Darya", "Altındağ"dağı,"Beydi" kabilesi toprakları arasındaki görkemli coğrafi alanlar, artık bir zamanlarda vatansızlık yaşayan Hunlar'ın kudretli devletiydi.
Fakat toprakların genişlemesi yanında yönetme sorunlarını da getirmekteydi. Bilinçli körüklenen ayaklanmalar, kışkırtmalar Orta Asya'daki iki otoritenin (Çin ve Hunnu) davranışlarını etkilemekteydi, şiddetli savaşlar da durmadan sürdürülüyordu. Çin hariç, Dunhu, Syanbi'ler, hatta akraba Usun'lar ve Küzey Dinlin'leri bile Hunlar'ı savaşa sürüklemiş, Çeşi halkı ise, Gyangun'larla (Hakas'lar) birleşerek, savaş alanını genişletmek zorunda bırakarak, Hun devletini yıpratmışlardı.
Çin diplomasisinin halklar arası kurnaz çalışmaları, Hunnu'ya karşı çevre halkların tepkisinin temelini oluşturmuş, bir taraftan da, Syanbi adlandırılan Mogol halk grubunun güçlenmesini sağlamış ve Hun devletini iç savaşlar ve dış baskılarla sarsılmak zorunda bırakmıştı.
Tarihi kaynaklarda, bütün Hun savaşları hakkında bilgi bulunmadığından, tarih sadece Çin bilgilerinden ve gezginlerin kısa tanımlamalarına dayanmaktadır. Ondan dolayı bu yüce halkın yaşadığı olayları tam aydılata bilmek zor, çünkü en etkili bilgi kaynağı Çin Tarihi Kronolojisi, sadece kendisiyle ilgili olayları, kendi menfaatlerini etkileyen savaş ve davranışları kaleme almış. Hun halkıysa, bilindiği gibi, yazı kültürünün olduğu halde, tarihi bilgileri kaydı alanında da Çinliler'den farklı yön bularak, "ağızdan ağza" denilen metodla, tarihi bilgilerini "şarkı-efsanelere" dönüştürmüş, orijinal müzükle birleştirmiş ve şifahi halk kültürü çerçevesinde, yeni nesillerine geçmesini sağlamıştı. Eğer dünya tarihi bu kadar materyalist olup, sadece görülen kanıtlara tutunup durmadan, Türk Halkı Kültüründeki tarihi bilgileri değerlendire bilseydi, bugünkü fantezi ürünlerini andıran tarihi masallar ortadan kalkar, gerçekler aydınlatılırdı.
Ne yazık ki şimdilik böyledir, belki de gelecek, trajik bir kaderin altında mücadele vererek, yaşadığı zamanın sınırlarını aşarak, çağdaş ortamından ileriye giden, yaratıcı Hun halkı hakkında daha da geniş bir bilgi verir.
Sadece Hun-Karaçaylılar'ın kültüründe bulunan "Nart Efsaneleri", "Biynöger", "Tanrıcılık Mitolojisi", "Nart Astrolojisi" (Culduzlama), "Ata Sözleri" (Nart Sözle)," Masallar" (Nart Tauruhla), tarihi olaylarını anlatan şarkı-efsaneler - "Küule", "Ejiü Cırla","Samarkaula", "İnarla", "Çam-Nakırdala", oyuncu maskeleri - "Teke", "Aksakal", "Çüyreton", "Silti Hizen", " Han Balattu", eşsiz toplumsal birlikteliği düzeni, genetik derinliğinde, artık toplumsal kimliğinin bir parçası olan genel insani ahlakı anlayışı, Hun halkının özel yapısını tanımlamak için yeterlidir. Bu eserleri bilerek bu halka hayranlık duymamak elde değil.
En üstün insani değerlerinin hiçe sayıldığı bir tarihi dönemde yaşamakta olup, Hun ahvatlarının arasında da üzücü çöküntüyü gözlemek mümkün.

Ama, ata sözlerinde söylendiği gibi, " Kanın sesi -sel"(Kan tauşu – ırhı). Türk halkı atalarının şanına geç erken sahip çıkacaktır. Bir çok tarihi eserlerinde belirtildiği gibi, M.Ö. 3-cü yüzyıla kadar Hunnu devleti "Soylar Toplumu" olarak hayatını sürdürmüş, "Soy Temsilcileri Kurulu" ve "Yaşlilar Kurultayı'yla" yönetilmişti. Çin tarihi yazılara göre, "Hunlar'ın kullanımda-kolay, net manalı kanunları" varmiş. Diğer devletlerde gibi, esirleri, kaçakları, kötü haber getiren elçileri öldürme gibi kanunları olmamış. Kendisine sığınan düşmana, Hunnu'da veya süzerene bağlı halklar arasında yaşama hakkı tanınmış, gereken destek sağlanmıştı. Bu yüzden diğer devletlerden gelen "kaçaklar" Hunnu devletinde hayat bula bilmiş.
Tarihe geçmiş "Hun Şerefi" kanunu, anne sütüyle sindirilmiş olup, kimsenin ondan vazgeçmek gibi bir kalkışımı olmamış. Sığınan, misafir ve güçsüz düşman Hun halkı tarafından korunmuştu.
Hun kanunları, başta söylendiği gibi, bireyin-toplum önünde, toplumun da bireye karşı sorumluluklarını içerdiğinden, suç işlemiş kişi kendi soyuna rezaletle teslim edilmiş ve cezasını akraba kurultayı vermişti. "Hun Şerefine" leke koyanlar, ölümden beter olan "rezaleti" yaşamış, ailesi, soyu, toplum tarafından da ömrü boyunca tışlanmıştı. Bulunan bilgilere göre, "rezalet" yaşamış her kimse, artık Hun halkının içerisinde utancından yaşayamamış. Ancak savaş alanındaki cesaret ve kahraman davranış bu beladan kurtara bilmiş. Vicdana, ahlaka, toplumsal itibarı değerleri temeline dayalı bu kanunlar, koğuşa sokmak, işkence etmekten daha da etkili olmuş, çünkü yaptığını kişinin ve soyunun vicdanına bırakarak, cezayı fiziksel değil, ruhsal olarak çektirmeye yönelikti. Bu da, diğer Orta Asya halklarının tutumuna nazaran, Hun toplumunun gelişimindeki ilerlemesinin açık kanıtıdır.
Hun tarihinde, Çin tarihinin aksine, cinayet olayları az bilinmektedir. Ola bilir, vicdana ağır basan kanunlar onu sağlamıştı.
Söylenene kanıt olarak da bir tarihi olayı getirelim.
M.Ö. 2-ci asırda Hun Şanüyü (Han) İçisiye'den tahtı miras alan oğlu, Çin elçisinin kabulünde, onun Hunnu'ya baskı niteliğindeki teklifini dinledikten sonra, kızgınlığından kendinden geçmiş, fakat kanına, canına işlemiş "Hun Şerefi" törelerini geçemeyerek, elçiye dokunmadan, ama onun gözü önünde, düşmanı kendisiyle görüştürdüğü için, Saray'ın tören başkanını öldürmüştü. Elçinin dokunulmaz olduğu, onu öldürmek "rezalet" vereceği, kendinden geçmiş şanüyu durduracak kadar etkili olmuş. Bugüne kadar korunmuş "Keleçige ölüm cok" (Elçiye ölüm yok) ata sözü, Nart- Karaçaylılar'da atalarımızın anısı olarak söylenmekte ve ona bağlı davranış tarzı bozulmamaktadır.
Tarihe geçmiş bu olay Hun halkının manevi kanunlarının ne kadar kudretli olduğunun göstergesidir. Misafir ev sahibine saldırıda bulunsa bile, ona karşılık vermek utanç verici suç sayılmıştı. Genç bir toplulukta öyle bir ahlaki törelerinin o kadar kuvvetli ola bilmesinin mümkünatsızlığı, sosyoloji ilmi tarafından bilinir. Bu tür kanunlar ancak, binlerce yılı toplum halinde yaşamış eski halklarda gözlenmektedir.( Burada Türkler'i "barbar" adlandıran sözde tarihçilerin anılması yerli ve "yazıklar olsun" sözcüğü uyumludur.)
Hun halkının kanunları ve törelerini incelerken, halka saygı duyduran bir çok olaya rastlanmaktadır. Örneğin, savaş durumunda bulunduğu devletin tüccarları dokunulmaz olmuş. Onlar Hunnu topraklarında işini rahat yapmış, onları eksik alış verişe sürüklemek, zorlamak, ya da açı yaşatmak "rezalet" olarak nitelendirilmiş ve ceza içermişti. İkinci bir olay M.Ö 129 yılında gerçekleşmiş. Çin Sarayı "Sınır Pazarlarının Kapatılması" kararnamesini ilan ederek, pazar yerlerini kapatmak amacıyla 10 bin seçkin askerini sınırlarına göndermiş, onlar da, ekmeği derdindeki fakir fukara Çin'li halkını perişan duruma sokmuş. Bu olaydan haberdar olan Hun'lar, sınıra gelmiş, Çin askerlerini darmadağın ederek, pazarların çalışmasını sağlamıştı. Çin sarayı ise, olayı görmez olup, artık sınır ticaretini kaldırma girişimlerinde bulunmaktan çekingen kalmıştı.
Çin tarihçilerinin de yazdığı gibi, Hun kanunları net manalı ve olayı farklı yöne çeke bilecek altyapı içermemekte. İnsan öldürme, silahlı saldırı, asker ve vatan şerefine leke düşürme, yaşlı insana hakaret gibi suçların cezası ölüm olmuş. Hırsızlıkta yakalanan insan, malı ve ailesini soyunun eline teslim ederek, Hun devletinden ayrılmak zorunda kalmış, ufak suçlar için ise, yüzün belli bir yerinde çizikler yapılmış. Mahkeme çabuk sonuçlanmıştı.
Bileşik hukuki mekanizmaların altında zorluk çeken Çinli'ler, tabii ki hafif Hun kanunlarına gıptayla bakmış, fakat Hun hukuk sistemi Çin'e uymazdı, çünkü Kölelik Devri'ni yaşayan devlette, birey hiç sayılmaktaydı, o yüzden vicdana, "toplum-birey" denilen iki taraflı sorumluluğuna hitap etme gibi bir kanunların geçerli olması mümkün olamazdı. Toplumsal düzenle bağlıydı Hun kanunları. Soylar Toplumu denilen, eşitliğin temelinde kurulan bir devlet düzeni onları ortaya çıkmasını sağlamış. Hanedanlık Çin sisteminde onlar geçersizdi.
Aslında Hun soyunun ta o zamanlarda, şimdiki dünyanın demokrasi ve ahlak anlayışına taş çıkarta bilecek adaletin, eşitliğin sağlandığı bir devlet düzenini kura bildiği şaşırtıcıdır. Bilim adamları çoktandır bu konuya değinmiş ve Hunnu devletinde baskı uygulayıcı kurumlarının olmadığını ortaya çıkarmıştı. Baskı olmayınca da, vicdan, davranışların ayarı haline gelir, öyle de toplumun tümünde genel insani ahlakına dayalı bir davranış oluşturulur. Hun'lar bunu başarmıştı. O yüzden tarihi kaynaklarında Hun cinayetlerine nadir rastlanmakta, nedeni bu olsa gerek..
Ceza evleri ve işkence zindanlarıyla donatılmış Çin'de ise cinayetin kol gezdiği, cellatların da saygın devlet adamları konumunda olduğu, çok tarihi kaynaklarında mevcuttur. İşte, "Baskı tepki oluşturur" denilen ata sözünün özü!.. Baskı, geç erken karşısında kendini sarsacak karşılıklı baskıyı bulur. Sınırlayıcı, baskıcı bileşik devlet kurumları, bireyin anlayamadığı biçimde özelleştirilmiş hukuk dili, adaleti sağlayan kurumlarla aracı (avukat) sayesinde konuşa bilmek, hukukun satılık ve taraflı olması, adaletsizliğin ta kendisi olarak, bireyin isyanını meydana getiriyordu. "Genç Yaramazlar" olarak tarihte bilinen Çin cinayetçiler, aslında insana karşı kurulmuş devlet düzeni ve labirinti andıran adalet sistemine karşı tepkiyle ayağa kalkmış, sonra da anarşi serbestliğine kendini kaptırmış gruplardı. Onları da zindanlar durduramazdı. Çözüm devlet sisteminin bireyden yana olmasıydı. Çin o zamanki tarihinde bunu anlayamamış ve çözememişti, ama Hun'lar bunu çözecek kadar manevi yönünde ilerlemiş bir halktı. Sonuç da tarihe mal oldu: "Uçan atlılar", "Gökten gelen gururlular" dünya galibiyetine imza attı.
Birey çöktüğünde, toplum da mutlaka çöker, halk olarak da tarihte önemini sürdüremez. Bu Hunnu devleti düzeninin temeliydi, bulunan tarihi bilgiler bunu göstermekte.
(Ne yazık ki, şimdiki dünya da Çin yanlışlarına benzer yanlışlarına takılmaktadır).
BİREY - AİLE - SOY - SOYLAR BİRLİĞİ - SOYLAR BAŞKANLARI KURULU - YAŞLILAR KURULTAYI şeklinde yapılandırılan yönetim sistemi adaleti ve toplumsal huzurunu destekleyen bir yapıydi. Kanunları da, başta söylendiği gibi, baskıya değil, vicdana, ahlaka dayalıydi. Orta Asya'da Hun devletinin diğer halklar için çekici kılan da bu nedenlerden oluşuyordu.
Hunnu devletinde toplumsal sınıflandırma mevcuttu.

 
AssıTarih: Pazar, 30-08-09, 4:58 PM | Mesaj # 2
Albay
Grup: Admin
Mesaj: 93
Ödüller: 0
İtibarlarınız: 5
Konum: Dışarıda
Birinci sınıf:
"Doğulu Çjuki Prens" unvanı valiant prensine verilmişti.
İkinci sınıf:
"Batı'lı Çjuki Prens" unvanı valianttan sonraki ikinci prense verilmişti.
Üçüncü sınıf:
"Luli Prens" unvanı.
Dördüncü sınıf:
"Yüce Duyuy" unvanı.
Beşinci sınıf:
"Duyuy" unvanı.
Altıncı sınıf:
"Danhu" unvanı.
Yedinci sınıf:
"Guduheü" unvanı. ( Bu halkın arasından seçilerek göreve getirilen kişilerin sınıfı sayılmış ve asillere yardım amaçlı sınıfa alınmışlardı).
Şanüy'un tahta çıkmasıyla, şanüy soyunun önem kazanması ve eski devlet düzeninin değişimlere uğraması, üst düzey asiliyetinin tepkisine neden olarak, toplumsal bunalımlarına yol açmıştı. Gerçekten de, şanüy yonetimine geçiş ile birlikte, Hunnu devleti çöküşüne doğru giden yola koyulmuş demek mümkündür.
Şanüy sistemiyle ilgili ilginç bir nokta var: Çin İmparatoru gibi, Şanüy devlette birinci kişi değildi. "Nart" (En üst. Çatı) boy sayılan üst düzey asiliyeti soyları, şanüyden üstün konumunda olarak, onun işini denetlemekteydi. Eli kolu bağlı şanüy ve durumu içine sindiremeyen onun soyu, üst asil soylar baskısından kurtulmak için elden geleni yaparak, binyıllarca sürüp gelen toplumsal uyuma darbe vurmuş ve iki yüz yıl sonra, kudretli devleti parçalayaçak trajik iç savaşların temelini atmıştı.
Başta, şanüy yönetimi fikri, tam hakimiyetini içermeyen, dış dünyasına görsel uyum sağlanması amaçlı kabul edilen bir kukla resmiyetiydi. Fakat o gerçekleştikten sonra, Çin diplomasisinin öngörü yetenekleri ve şanüy soyunun hakimiyet arzusu bir araya gelince, Soylar ve Şanüy'ün arasında kopma noktası oluşmuştu. Sonuçta Hunnu devletinin içerisinde iki iktidar oluşmakta: bir tarafta-üst düzey asiliyet ve eski şanına düşkün askeri başkanlığı, diğer tarafta ise- şanüy ve onun soyuyla yakın çevresi. İç çelişkiler artık devletin temeline kazınmaya başladığı ve parçalanmaya doğru sürüklediği bir gerçekti. Sadece savaş şanına düşkün askeri başkanlığı bir taraftan, kibirli soy prensleri diğer taraftan, üst düzey asiliyeti de, hastalığa dönüşmüş "Hun Şerefiyle", tam hakimiyetini kazanmakta kararlı şanüy'a sert rakip çıkarak toplumda gerginlik artıyordu. Bu durumda diş ilişkilerini sağlıklı yürütmekte zorluk çeken şanüy, bazı dış "dostların" önerilerine de baş vurmak zorunda kalmaktaydı. Uzun zaman aşamasında, "Soylar Kurulu", "Yüksek Prensler" ve "Yaşlılar Kurultayı" kararını onaylamadan, şanüy girişimde bulunamamış, soy başkanlarının önünde bir bürokrat değerinde kalmaya devam etmiştşti.
Yine de, yavaş yavaş şanüy iktidarı bağımsızlığını kazanmakta ve onun çevresinin zorbalı otoritesi, toplumda huzursuzluk yaşatmaya başlamıştı.
Şanüy ne kadar kuvvetli olursa olsun, onun soylarla başa çıka bilmesi zordu, bu yüzden, dış "danışmanlar" şanüy'a gürültüsüz adımları, okşayışlı davranışları önermiş, çünkü mal ve toprak hepsi soyların elindeydi, üst düzey asiliyet ise mahvedici temeli
Şanüy ne kadar kuvvetli olursa olsun, onun soylarla başa çıka bilmesi zordu, bu yüzden, dış "danışmanlar" şanüy'a gürültüsüz adımları, okşayışlı davranışları önermiş, çünkü mal ve toprak hepsi soyların elindeydi, üst düzey asiliyet ise mahvedici temelli gücün sahibiydi. Bu yüzden şanüy, bu yönetim sisteminin Hunnu'da köklü ola bilmesi için, soylarla iyi davranışlar içerisinde bulunmalıydı.
Çin Tarihi Kronolojisinde bulunan bir çok olayı incelerken, şaşırtıcı olaylara rastlanmaktadır. Örneğin: şanüy'e üst düzey asiliyeti temsilcisi tarafından hakaret edildiğinde, şanüy susarmiş ve hakaretçi cezalandırılmazmış. Bu da, şanüy yönetim sisteminin Hun halkına nasıl bir yabancı geldiğini ve dış güçler tarafından meydana getirildiğini göstermektedir.
Serbest hareket edemeyen şanüy ise, pes etmeden, soylara karşı direncini güçlendirmek için, kendi soyu ve çevresini güçlendirmekteydi.
Çin de uykuya dalmış değildi, çünkü kader ona ömürlük rakibi ve kendisini defalarca yenilgiye uğratarak, rezalete sokan Hunlar'dan kurtulma fırsatını veriyordu. Şanüy sistemiyle birlikte, bu devleti yönlendirme konusunda kolaylıklar ortaya çıkmaktaydı. Çin de bu yönündeki girişimlerini etkinleştirmişti.
Ama Hun şanüyler'in kavrayamadığı, Çin'in ise işine gelen, bir problem vardı: o da, devletin tamamen soylar birliğinden oluşması ve karşılıklı saygı ve eşitliğe dayalı olmasıydi. Bu iki değerin ortadan kalktığıyla Hun topluluğundaki tüm davranışların bozulacağı kaçınılmaz gerçekti. Çin hanedanının yansıması olan bir Hunnu'da , binyıllarca hürrüyetli bir toplum düzeninde yaşamış asiliyet, kesinlikle yaşayamazdı. Çin diplomasisi bunu önğöre bilmiş ve yücelik duygularına kapılmış, çiçeği burnunda, şanüy sisteminin yerleşmesi ve güçlenmesini körüklemişti. Hun şanüy'leri ve soyları da vatanın nasıl bir uçuruma sürüklendiğini fark edememişti.
Kendi vicdanına danışmaya alışmış, halkının geleneklerine, soyun kurallarına ve Soylar Birliğinin oluşturduğu kanunlara tamamen güvenen, o düzeni değiştirmeye aklına bile getirmeyen basit Hun halkı da, şanüy yönetimine sıcak bakmıyor, unvanlar ve görevleri haksız buluyordu. ( Bu konudaki tepkiler tarihi kaynaklarında mevcut.) Eskiden Hunnu'da herkesin hakkı soyu tarfından korunuyordu, devlet kurumları olup bireye baskı yapılamıyordu. Kişiyle ilgili her tür sorumluluğu soyu üstleniyordu. O yüzden üst düzey asiliyet temsilcisi de, orta soyun temsilcisi de aynı konumda ve aynı haklara sahipti. " Bireyin kişiliği-toplumun kimliği" tutumu izleyen Hun toplumsal birlikteliğinde, bir kişinin-toplumdan, toplumun da-bireyden sorumluluğu değişemez bir manevi kurala dönüşmüştü. Soy unvanları, görevler, yetkililikler kabul edilmiş sırayla, dürüstlük çerçevesinde veriliyordu. Zayıf düşenlere soyları bakmaktaydı, çünkü hastasını, fakirini, ihtiyarını bakımsız bırakan soylar "rezalete" uğrayarak, toplumdan kopma tehlikesindeydi. Bu yüzden eski düzen her kesin hoşuna gidiyor ve şanüy düzenine şüphe uyandırıyordu, çünkü eski Hunnu'da devlet baskı makınesi değil, insanın hayatının kolaylaştırmak için düzenlenmiş bir ortamdı. Şanüy ise, soylar seçimi sonrası tahta çıksa da, artık soyların kontrolünü istemiyordu, kendi tam egemenliğine doğru düzen yapmaya devam ediyordu. Akıllı Çin ise, gizli ve açık "elçilerini" Hunnu'ya sokarak, düşmanını mahvedecek iç çatışmalara yol açarak, bir taraftan-şanüy'u soylara karşı, diğer taraftan da soy büyüklerini - şanüya karşı kışkırtmakla meşguldu.
Söylendiği gibi şanüy sistemine M.Ö. 3-cü yüzılda geçilmiş ve ilk, tarihte bilinen şanüy da TUUMAN olmuştu. Tuuman-şanüy'un döneminin sonunda, başta getirilen nedenler sonucu, Hun devletinin iç ve dış davranışlarında dengesizlik yaşamaya başlamıştı. Bu şanüy'un döneminde, Hunlar'la artık kaynaşmış halklar bile baş kaldırmış, ayaklanmalar düzeni sarsmış, şanlı Hun askeri de, yenilgi ardından yenilği yaşamaya başlamıştı.
Hun tarihinde ilk defa, Üeçji'le (ariy'ler) onlarla başa çıkmış, Çin ayarlı Tuuman da onlara, yıllık verğiyle birlikte kendi oğlunu da esir (amanat) vermiş olduğu, Hun asiliyeti çileden çıkarmıştı. Giderek artan tepkiler tahtı ve halkı sarsmış, rezalete katlanamayan Hun asiliyeti de radikal girişimlerine başlamıştı.
Yenilgisiz "uçan atlıları" rezalete uğratan şanüy Tuuman tahta uzun süre hakim olamamış. Üeçjiler'e verğiyle birlikte teslim edilen valiant MODE, gurururun isyanına karşı koyamamış, düşmanın elinden kaçarak devletine dönmüş ve babasını öldürerek, tahta oturmuştu. Tarihte "MODE DÖNEMİ" en sert yönetim tarzı olarak geçmekte. Hunnu içinde ve dışında bu şanüy öyle bir sert tutumla yola çıkmış ki, babasının döneminde Hunnu'ya baş kaldıran halklar, ayağına gelmiş, Çin susmuş, Üeçji'ler sert yenilğiye uğramış ve Hun egemenliği tekrar kabullenilmişti.
Şanüy'un iç baskı oluşturduğuna pek hoş bakmasa da, Hun asiliyeti halkın eski şanına kavuştuğundan memnundu, o yüzden şanüy yönetimini kaldırma gibi girişimler giderek azalmaktaydı.
M.Ö. 203 ve 202 yıllarında, şanüy Mode, Küzey Altay'da yaşayan Kipçaklar'ı (Küyeşe) ele geçiriyor. Dinlin kökenli akraba halk, pek de direnmeden, Hun egemenliğine baş eğiyor. Hun'lar tarafından da Kipçaklar'a kardeşlik muamelesi yapılıyor ve kader onları kopamaz bağlarla ömürlüğe bağlıyor.
( Sonraki zamanlarda Batı'da zafer kazanan Hunlar'ın (Gun) Kipçak olarak adlandırılması bu birleşimden meydana gelmişti. İki akraba halk bir kaderi paylaşmış ve ortak zaferlere imza atmıştı. Avrupalı'lar için "Gun "ve" Kipçak "aynı anlamını taşır ve" Türk" sayılır).
M.Ö. 202 yılı Hunlar' ı başka zaferler sahibi de kılmıştı. Sayan dağı ve Angara arasında yaşayan Küzey Dinlinler de Hun egemenligine geçiyorlar, peşinden de "Kırgıznor" gölün kıyılarında oturan Gyangun'lar (Kırgızlar) Hunnu devletine bağalanıyorlar.
Bu olaylar tarihte ağır olaylar olarak girmemiş, çünkü hepsi akraba halklardı. Ama Çin hakkında bu söylenemez, çünkü eski düşmanlar "sarıbaşlar" ve "karabaşlar" kanlı savaşlarını sürdürmekteydi. Hun gururuna düşkün gaddar Mode tahta çıkmasıyla, Çin'in Tuuman Şanüy zamanındaki zafer hevesini sıfra indirerek, gözü dönmüş eski duşmanına haddini bildirmekten memnundu, Hun halkı da, tüm olumsuzluklara göz yumarak, Modenin şanüyluğunun arkasındaydı.
Çin askeri artık Hunlarla başa çıkamıyordu, o yüzden, paralı asker adlandırıla bilecek, genellikle ölüme mahküm cinayetcilerden oluşan bir asker grupları da, Hun askeri ile savaşmak için Çin başkanlığı tarafından acelece oluşturuluyordu, fakat o da zafere getirmıyordu. Savaş olaylarını önceden planlayarak, yan yatarak emirlerini veren Çin Asker Başkanları, şimşek gibi hızlı, duruma göre atak taktiğini hızla değiştirebilen, şerefi uğruna savaşan Hunlarla başa çıkamıyordu. Nasıl bir hazırlık yapsalar da Çinliler kuşatılma ve yenilgiden kurtulamıyorlardı. Bin yıllarca Hunlarla savaşmış Çin, Hun askeri taktiğinin çözmekte zorlanıyordu, çünkü her çatışmada farklı yöntemlerle aynı sonucu elde edebilen Hunlar, Çinin görkemli askerini darmadağın etmeye devam ediyordu. Özellikle Mode Şanüyün dönemi Çine ağır darbe vurmuştu. Savaşla zafere ulaşılamayacağı ve Hunların zayıflatma yöntemi diplomasiye dayalı olduğunu yaratıcı Çin başkanlığı farketmiş ve Mode Şanüy ile "Barış ve Akrabalık" anlaşması teklifinde bulunarak, Orta Asya Halkları arasında, zayıf noktasını açığa vurmadan, itibarını korumak, süzerene bağlı halklarının üzerinde de etkili olmaya devam etmek istiyordu. Fakat durumu bilen çevre halkları, Çin ve Hunnu arasındaki bağlılık tercihini Hunnudan yana ediyorlardı. Bu da Çini, Hunların eğmenin yeni yollarını aramaya zorluyordu.
M.Ö. 200. Hunlar, artan kuvvetlerle Çin topraklarının işgaline başlıyor. Hunların eline "Çeuçju", "Küzey Şansi", "Tsinyan" toprakları kısa sürede geçmiş, savaş zaferleri ta " Pinçer" şehrine dek uzanmıştı. Bu şehrin yakınındaki "Baydın" köyü topraklarında gerçekleşen savaş ise, Hun silahının - şanı, Hun insanlığın ahlakı örneği olarak, dünya tarihine geçmişti.
"Baydın Muharebesini" kaydeden Çin yazarları, tarih için paha biçilemez bilgiler bırakmış. O kaynaklar rakip tarafları detayli anlatmakta.
Mode'nin askerini dört üst düzey asil soyunun alaylarının oluşturduğu, her dört grubunun kendine ait asil cins atının olduğunu bu yazılardan öğrenmekteyiz. At cinslerinin renği bile bizlere ulaşmış - koyu, kestane rengi, gri ve beyaz. (Bugün Nart Karaçaylılar'da - Kantor, Genca, Sucorğa, Toru). (Alaşa-işçi tür). "Baydın Muharabasinin" önemi sadece bununla sınırlı değil. O yazılarda Hun ahlakının şaşırtıcı, o zamanın alışkanlıklarına zıdd, bir örneği de verilmektedir.
Muharebe sırasında ablukaya (kuşatmaya) Çin imparatoru ve tüm askeri başkanlığı da alınmış ve Mode Şanüyun eline inanılmaz fırsat geçmişti. Ama Çin başkanlığını rahatlıkla ortadan kaldırma ve tahta ulaşma imkanı varken, Mode bundan yararlanmıyor, rezaletli kuşatmayı 7 gün sürdürüyor, sonra ise askerinin arasında yol açarak, çekilmiş vaziyette yaylarını tutan Hun askerinin önünden Çin başkanlığının sağ salem geçmesine izin veriyor. Rezaletten dört büklüm ablukadan kurtulan Çin başkanlığı sınırına uğurlanır uğurlanmaz, Mode askeriyle kendi topraklarına çekiliyor. Bu olayı yüce Sıma Tsyan anlatmakta ve tabii ki, Hunlar hakkında hiç bir yorum yapmamakta. Belki de yapmaya hakkı yoktu, nasıl olursa-düşman. Fakat tarihe mal ettiği bu olay yorumsuz da, Hun halkının manevi gelişiminin diğer halklardan ileride olduğunun göstergesidir. Esiri öldürmeyen Hun ahlaki kuralı bu tarihi bilgide okunmakta. Yaşadığı devrin genel tutumuna karşın, ahlaki kuralları maddi değerlerden üstün bilen bir halkın kılığı ortaya çıkmaktadır.
Milattan önce 177 yılında Modenin askeri, Çinden sonra en sert düşmanı olan, Üeçji (Ariy) halkını darmadağın ederek, kalkamaz yenilgiye uğratıyor. Kinci ve gururlu Üeçjiler, Tuumanın zamanındaki zaferlerini unutamadan, Hunnuya baş eğmeni içine sindiremeden, Hun emrindeki halklar arasında ayaklanma moralini yaymaya başlıyorlar. Fakat hedefe ulaşmak kolay olmuyor, çünkü Hun zaferleri Merkes Asyayı sarsmaya devam etmekte ve onlara karşı tepkiyi engellemekteydi. M.Ö. 177-176 yıllarında, Hunnu devletine Doğu Türkistan, Tibet halkları-Kyanlar, Usunlar katılıyorlar. Kyanların katılımıyla Hun toprakları Sarı Su nehrin başına kadar uzanıyor, Tangutların ataları sayılan Jun halkının Batı Çindeki topraklarıyla sınırlaşıyor; Usunlar ise, kardeşlik anlaşması çerçevesinde Hunlara katılarak, onları (Çjan Tsyan'ın yazdığına göre) "Dunhuan" ve "Tsianşan" arası topraklarına hakim kılıyor. Kyanlar
usunlar da, söylendiği gibi "kardeşlik anlaşması çerçevesinde Hun egemenliğine geçiyorlar. (Tarihi bilgilere göre, Usun halkı Hunlara akraba sayılmakta, avrupa tipi antropolojik özellikleriyle tanımlanmakta. Siratori yazılarında bu halka yer vermiş ve ahlaki düzenini dile getirerek, iki ayrı hanlığın, anlaşmalı, sırayla toprağı kullanarak, barış ve huzur içinde yaşadığını belirtmektedir. Usunlar Hunlarla da barışcıl yaşamış, ancak M.S., Hunnunun iç savaşlar sonucu dağılmasından sonra, zorunlu Çin egemenliğine baş eğmişti. Usun halkıyla, Hunnu devletindeki şiddetli iç savaşlar sırasında mülteci akınıyla kardeş halka sığınmış, 58 Hun soyu birleşmişti).
Öylece Mode Orta (Merkes) Asyada atalarının tavrını koyuyor ve Çin devleti "vergi" sözcüğünü "hediyeyle" değiştirerek, Hunnu'yla "Akrabalık ve Barış" anlaşmasını imzalıyor. Her senelik vergiyle birlikte, Hun Şanüyun soyunda gelin olmak üzere Çin prensesinin verilmesi de kabul ediliyor.
Tabii ki, bu tamamen baş eğme anlamına gelmiyordu. Çin başkanlığı, akıllıca rüşveti, gizli ajanları ve her tür "arka yolları" kullanarak, vergiyle gelen Çin prenseslerini de işine katarak, düşmanını zayıf noktasını aramaya devam ediyordu. Daha "daha ışıldayan yay kurşunları", "uçan Hun alayları" ve "yenilgisiz Hun kibiri" güçlüydü, Çin de nefretini gülümseyle kaplayarak, susuyor ve uygun zamanı kolluyordu.
Belki de öyle bir dönemlerde yayılmış ve kaleme alınmış "HUN'U KOVMAK MÜMKÜN, DARMADAĞIN ETMEK ZOR, MAHVETMEK İMKANSIZ" Çin sözleri.
"Rezalettense-ölüm" sloganıyla savaşan, özgür ruhlu Hun, zamanının gerçekten de karşı koyulamaz bir gücüydü.
Milattan önce 174 yılı Hun tarihinde dönüm noktası sayılır ve Mode Şanüyun ölümüyle tanımlanır. Boş tahtın beceriksiz mirascılara bırakıldığı, düşmanlar için büyük bir şanstı.
Yeni şanüy, Modenin oğlu Laoşan, eski Hun tutumundan yoksun, kişisel yapısından eksik bir genç, babasının otoritesini kısa zamanda bastırıyor ve kinci düşmanlara yol açıyor. Artık Modeden etkilenmeyen ele geçirilmiş halklar, başta intikam duygusunu taşıyan Üyeçji'ler (Ariy) olmak üzere, ayaklanmaya meyelli davranışlar sergilemeye başlıyor. Gerginliğin hız kazanması için, Üyeçji halkının bir grubu, Hun mezarlıklarını (Kurgan) pisleyerek, düşmanına meydan okuyor. Buna dayanamayan Hunlar Üyeçjileri tamamen rezaletli bir yenilgiye uğratıyor, Üyeçji başkanı öldürülüyor ve vandallık yapan halk, çevre halklar tarafından da nefrete uğrayarak, ana topraklarından kovularak, menfi vaziyette Orta (Merkes) Asya'dan ayrılıyor.
Üyeçji halkın parçaları, öldürülmüş başkanı Kıdal'ın oğlunun etrafına toplanarak, Sır-Darya nehrinin karşı tarafına geçip, Amur nehrinin kıyı topraklarını ele geçirerek, Aleksandr Makedonskiy'in savaş zaferi sonucu kurulan eski bir prenslik bölgesinin sahibi oluyor, yerli halkı ise şiddetli sindirilmeye maruz kalıyor. Dünya tarihinde bu olayın gerçekleşmesi M.Ö.165. yılıyla tarihlendirilmektedir. (fethedilmiş devletin ismi-Baktriya. Birleşmiş halkın ismi-Menfi.)
Hun'lar ise, hakaretçi komşularından kurtulmuş olup, boşaltılan topraklara Üyeçji halkın kalan kısımları, Sakları ve Usunların bir kısmını yerleştiriyorlar.
Tarihte Üyeçjiler üzerindeki zafer Laoşan Şanüya ait kılınsa da, zafer ondan değil, daha etkili lan Hun asiliyetin ve Soyların geleneksel tutumundan kaynaklanmiştı. Laoşan ise başarısızlığını kısa zamanda kanıtlamış ve halkın tepkisini bolca kazanmıştı.

Çin Hunnu devletinin ortadan kaldıra bileceği zamannı görüyor ve Çin tarafına hassas bakan, süslere, tatlılara meraklı, konforuna düşkün Laoşanı tatlı dilli baskı altına almayı başarıyor. Bunları gören Hun Soy Büyükleri eskide gibi şanüye baskı oluşturamadıklarının acısıyla, iç tepkinin yaratılmasına yönelik bir moral oluşturuyor ve iç düzenin bozulma noktasına sürüklüyordu. Şanüy Sarayı ise, Çin astroloğ, danışman, yöneticilerle dolup taşarak, devlette olup bitenlerden habersiz veya ilgisizdi.
Hunnu devletinin bu dönemde dört kitleye bölündüğü, anarşi moralinin halkta hakim olmaya başladığı, her kitlenin kendi askeri kuvvetlerinin oluşturduğu ve rakipleşmeye başladığı tarihi bilgilerden okunmaktadır. Üst düzey asil soylar (Huyan- Koyan-(Tavşan); Lana- Lanu-(Orkide); Senbseçen-Sensençi-(Araştırmaçı) -( M.Ö.96.yılında-şanüy soyuna geçmiş); Süybu-Süyba-(Sonundaki), askeri başkanlığı ve Soylar Birliği, kendi aralarında anlaşmazlıklar da olsa, Hunnu'nun Çin'den uzaklaşması konusunda fikirdaşdı, o yüzden nostalji duygularla güçlendirilen "eski Hunnu" arzusunu hayata taşıyordu, diğer tarafta ise, iç sallantının ortaya çıkardığı-maceracılar, fırsatcılar, haydut gruplar ve onları kendi lehine kullanan çinleşmiş şanüy çevresi, kudretli devleti uçuruma sürükleyordu. Çin de kışkırtma faaliytlerinde başarılıydı, çünkü kukla haline gelmiş şanüy kör ve sağırdı.
Hunnu için trajik olayların başlaması, Çin hareminin ağası Üye'nin Hunnu'ya kaçmasıyla bağdaştırmak mümkün, çünkü şanüy tarafından sınırsız faaliyet ve her tür imkanlara sahip olan bu kişi, ekonomik konularda uyanıklılığıyla Laoşan şanüyu etkileyerek, Hunnu devletinde görülmemiş bir olayı kabul ettirerek, halkın vergilendirilmesi tedbirini aldırıyor ve duruma uygun kanunu da yürülüye koyduruyor. Vergiyi Hun hürriyetini kısıtlayan, gurur incitici bir hakaret gibi algılayan Hun halkı, Hun şerefinden olmuş şanüydan kurtulmak amaçlı, askeri güçle destekli uyarıcı ayaklanmalara başlıyor, bunun sonucu olarak da, şiddetli iç savaşları Hunnu devletini ciddi sarsmaya başlıyor.
Bu dönem tarihte Hunnu devletinin çökmesinin başlangıcı olarak bilinir.
Çin ajanının "vergi" macerası hedefine ulaşmıştı. Vergi şanüy soyunu zenginleştirerek ve güçlendirerek, onu Hun asiliyetine karşı başarılı kuvvet haline getirdiği, artık eski kuralların işlemediği, devlet içinde de iki kuvvetli grubun mecbur çatışmasını gerektiriyordu. Bir tarafta-üst düzey asiliyet, soylar birliği, eski askeri başkanlığı ve yaşlılıar danışmanlığı, diğer tarafta da, Çin destekli, vergiden güçlenmiş şanüyun soyu ve ona katılmış, yeni gelişimleri fırsat bilen her tür halk grupları.
Trajik olaylar artık kaçınılmazdı.
Şanüyun soyu, Soylar Kurulu ve Yaşlılar Kurultayı ile danışmıyor, kışkırtıcı bir bağımsızlıkla, Çin alışkanlıklarına uyarak, soyunun temsilcilerine süslü takma adlar (Ğök ve Yer'in doğurduğu), (Yüce Şanüy) vb., özel ünvanlar ve tanımlama işaretlerini vererek, alçakgönüllü, kişisel ve soy eşitligine alışkın Hun halkını çileden çıkarıyor. Göreve adama sıralar
bozuluyor, ünvanlar kuralsızca dağıtılıyor, şanüy sistemi kriz oluşturmaya başlıyor. Tahttan, başarısız Laoşandan sonra, daha Günçen-şanüy ( M.Ö.161-126), İçisiye-şanüy ( M.Ö.126-114), Üybiy-şanüy (M.Ö.kısa süreli hakimiyet, yıl belirlenmemekte), Üybey-şanüy (M.Ö. 114-105), Uşilu-şanüy (M.Ö. 105-102), İsmi belirlenmeyen şanüy, Guylihu (M.Ö.102-101),
Czuyduhey (M.Ö. 101-96), İsmi tarihe geçmemiş şanüy, İsmi belirlenmemiş şanüy, Senbsençen (kısa süreli hakimiyet, tarihi belirsiz), Huluguy ( M.Ö. 95-85), Huandiy (M.Ö. 85-68) geçiyor ve hepsi de şanüy soyunun yükselmesine ve soyların sessiz kalmasına yönelik tutumunu sürdürüyor.
Patlak veren ve Hunnu devletinin mahvolmasına neden olan olaylar ise Hüylüy isimli şanüyun (M.Ö.68-60) tahta çıkmasıyla başlamakta. Nedeni de basit: reddedilen bir kraliçenin, hakaretçi şanüyu (Hüylüy) tahttan atma arzusunun kara plana dönüşmesi, onun etrafında da, şanüy sisteminden kurtulmak veya tahta uygun kişini getirmek isteyenlerin toplanması, olayların da soyların askeri kuvvetleriyle desteklenmesi, devleti dengeden tamamen çıkarılmasına ve zayıf düşmesine neden oluyor. Huandi-şanüyun dul kraliçesi, törelere göre tahtla birlikte, Hüylüy şanüyun kraliçesi konumuna gelemediği ve reddedilerek hakarete uğradığı, halkta geleneklere tam saygısızlık olarak algılanarak, olayları hızlandırıyor, kraliçe yandaşlarını kuvvetlendiriyordu. Sonuç olarak da, Hüylüy öldürülüyor, yerine de, eski kraliçeye tapan, orta sınıf, şahsiyetsiz Uyan-Güydi (Tusitan) oturtuluyor. Yaşlı kraliçe (Cuan Küy Yançji) solgun aşkı ve devleti yönetme fantezilerini sessiz tutsağı fırlama şanüye yansıtarak, devleti eskiden de beter duruma getiriyor.
Uyan Güydi'nin ilk uyguladığı kanun, soyların sırayla görev, unvan, toprak ve servet alma haklarını ortadan kaldırarak, "babadan-oğla" her şeyin geçmesini savunuyordu. Şanüyun ilham kaynağı-kraliçe de, o kanunla vatanının temelini sarstığını, tarihte kara nokta olarak isminin geçeceğini, Hunnu'yu yıkan kadın olarak,lanetle anılarak, şarkı-efsanelere kodlanacağını bilemiyordu...
Ve devlet ayaklandı. Çin "danışmanlar" da zevkle el sıvayarak, iyi haberleri Çine ulaştırmakla meşğul olup, olaylara hız verilmesini sağlıyorlardı.
Çinden yüz bulan, sürekli kışkırtılan, M.Ö. 209 yılında tamamen Hun eğemenliğine geçmiş Dunhu halkın ahvatı-Syanbiy'ler, Hunlara baş kaldırıyor, iç çatışmalarla yıpranmış, toplumsal bağları kopmuş Hunnu ise, bir el, bir kuvvet olmayı başaramıyor, düşmana karşı da zayıf kalıyor.
Anarşinin genel kanuna dönüştüğü bu dönem, paniğe kapılmış, kuvvetli bir önderi olmayan, iç anlaşmazlıklar nedeniyle bir araya gelemeyen ve devletin var olması uğruna gururundan vazgeçerek birleşemeyen bir halk tarihin sayfalarından bugüne yansımaktadır. Bölgelere ve gruplara bölünmüş, kendiliğinden" başkanlara", "şanüylere" dönüşmüş kişilerin ortaya çıktığı, onların etrafına da savaş mesleği hariç bir şey bilmeyen askerlerin toplanması, gelecekteki acı olayların belirtileriydi.
Hunnu küçük prenslik bölğelere bölünüyordu. Anarşik isyana ilk imza atan İügan soyu, "Çjuki-Şanüy" ismini vererek, kendi soy tahtına Bosüytan isimli şahısı oturtuyor, Hakas komşusu Huğe-prens de, kendini "Huğe-şanüy" ilan etmekte geçikmiyor, Üyge soyun prensi ise "Çeli-şanüy" olduğunu çevreye duyuruyor, hatta bir orta rütbeli subay bile, kendini "Utsi-şanüy" ilan ederek, başı boş grupları toplayarak, onların başına geçiyor.
Tüm bu gelişmeler şanüy soyundan ayrı olduğu, halkı kurtarma ve Hunnu'yu eski kuvvetine döndürme amaçlı halk çırpıntılarının göstergesiydi. Cungarya, Tarbağatay, Saur topraklarında, öyle ce, şanüya karşı güçler barınmaya başladılar.
Tahtta ise, kanlı olaylar sonucu şanüyler öldürüldü, yeni şanüy Huhanye de, (M.Ö. 58-31) artık iç savaşlarının önleyemez hale geldiğini görerek, Çin'e elçiyle dilekçe göndererek, süzerene bağlılığını kabul ettiğini belirtti. Öyle de, "uçan atlılar" baş eğmiş vaziyette eski düşmanının kanatı altına sığınıyorlar."yaşlılar Kurulunun" ve "Soylar Kurultayının" şiddetli muhalefetine rağmen, M.Ö. 47 yılında bu trajik olay gerçekleşiyor.
Huhanye-şanüyun oğlu "görevlendirme" örtüsü altında Çin'e rehin gidiyor ve şanlı Hunnu, Çin'e bağlı hale geliyor. (Tarihte süzerene bağlı Hunnu "GÜNEY HUNNU" olarak geçer).
Ama Çin zafer dovullarını erken çalıyordu, fırlama "Güney Hunu'yu Hun soyuna rezalet olarak algılayan, başını eğmeden ölmeye hazır Hun'lar daha vardı. Onlar Huhanye'den hefretle çekilerek, şiddetli iç savaşları sırasında hayatta kalmayı ve Hun şanına gerçekçi kalmayı başaran, Çjiçji-şanüy olarak ilan edilen önderin etrafında toplanarak, Güney Hunnu'dan kaçmış, etrafına asker toplamış İlimi-şanüyu darmadağın edip onun askeriyle de güçlenerek, şerefini unutan, Çin yalakası sayılan Huhanye-şanüya meydan okuyorlardı.
Fakat arkasında Çin'in bulunduğu Güney Hunnu ile savaşmak, daha kendini toparlayamamış güçlerinin yıpranacağını bilen Çjiçji, askerin Cungarya'ya yerleştirip, çevre halklarla destek amaçlı ilişkilerine başlıyor. Çin ve Güney Hunnu'dan çekinen halklar ise, bu çağrıya olumlu cevap vermekte zorlanıyor, Usun'lar ise Çjiçji'nin elçisini idam ederek, kendini savaş alanı kılıyor. Kendinden geçen Çjiçji'ci Hunlar, Usun kardeşlerine haddini bildirerek, şiddetli çatışma sonucu, topraklarını ele geçiriyorlar.
Usunların küzey tarafında yerleşmiş Ugye halkı da, Hunlara katılıyor. M.Ö. 46 yılında Çjiçji, Hun egemenliğinden yeni kurtulmuş Hakaslar'ı (Enisey Kırgızlar'ı) tekrar Hun eğemenligine sokuyor ve onunla da kalmadan, bağımsızlığına yeni kavuşan Dinlin kardeşlerine de baş eğdiriyor. Ele geçirilmiş halkların birikmesi sonucu olarak, tarihi arenaya "Hunnu" isimli İkinci Hunnu çıkıyor.
Eski tutumlu, hırslı İkinci Hunnu'ya savaş açmaktan çekinen Çin, yeni Hunnu'nun varlığının görmezden gelerek bir süre dirense de, savaş zaferleriyle rakip çevresini oluşturmaya başlayan yeni devlete ciddi davranış gerektiğini kabul ediyor ve süslü diplomasi yöntemleriyle, Çjiçji'ye ulaşmaya başarıyor. Fakat talihsiz bir olay (elçinin Hunnu'da öldürülmesi) iki devletin arasını açıyor ve Çin ölüm kalım savaşı başlatıyor. Acaib askeri baskılara maruz kalan ve kan kaıb eden Çjiçji, dost bildiği Kangüylere halkı ile birlikte sığınıyor, birleşmiş güçlerle Çin'e karşı koyarak, Hun ismini yaşatıyor. Güney Hunnu'lular ise, kardeşlerine karşı, Çin taraftarı olarak savaşıyorlardı.
(Kangüy halkı hiç bir zaman Çin egemenliğinde olmamış, Hunlarla kardeş davranışlar içerisinde yaşamıştı).
Çjiçji halkının ve askerinin Kangüylere sığınmasıyla, boşaltılan topraklara Güney Hunnu'nun halkı yerleşiyor. Öyle de, kukla Huhanye-şanüy eski Hunnu topraklarını elde etmiş oluyor.
Çin tarafından kendi kardeşlerine karşı nefretle beslenen Güney Hunnulu'lar, şanlı atalarını unutarak, bağlılığından memnun bir tarihi uykuya dalıyorlar. Yeni Hunnu (Çjiçjiciler) Kangüy'le birlikte, Çin' kulak asıp duran Usunu tekrar vuruyor, bir kısmı kaçarak dağılıyor, diğer kısmı ise Hunlara katılarak, sonuna kadar kaderini birleştiriyor. Artık kuvvetlenmiş Çjiçji-Kangüy birliği, Fergan vadisinde, Talas nehrinin kıyısında, Parfyan halkın yardımlarıyla kale kuruyor ve yeni hayata başlıyor. Kalenin kulesine de, Huhanye-şanüyun ve Güney Hunların unuttuğu, beş rengi Hun bayrağı asılıyor. Ama kader bunlardan yana olmıyor. Çin, baş eğmeyen, çoğunlukla asiliyetten oluşan Hun güçlerinin var oluşundan rahatsızdı, onları mahvetme yollarını da arıyordu. Öyle de, ölüm cezasını kaldırılması vaadiyle, Çen Tan isimli cinayetçiyi Fergana'ya yolluyor, o da kaleye gizlice sokularak, Çjiçji'yi öldürmeyi başarıyor. Peşinden Çin askeri, şiddetle Hunlar ve Kangüyleri kattediyorlar. Tarihi kaynaklarda o savaş hakkında yazılanlar, Hun halkına saygı uyandırmakta. (Erkekler öldürüldükten sonra kadınlar, çocuklar da sonuna kadar savaşmış. )
Bu olay cinayetçi Çen Tan'ı kahraman yapıyor, beş rengi Hun bayrağı törenle indiriliyor, Güney Hunlar da, Huhanye'nin arkasında, yazıklar olsun denilecek kadar suskun kalıyorlar. Öyle de, şanlı HUNNU tarihten siliniyor.
M.Ö.31. yılında Huhanye-şanüy ölüyor, tahta da birbirinden köle ruhlu şanüyler (Fuçjulay-Jodi,Seysye-Jodi, Güya-Jodi, Üçjülü-Jodi) peş peşe oturuyorlar. Onların nasıl bir Hun olduğunu ise, ismine katılan "jodi"-(saygılı) sözcük açıklıyordu. "Gökten gelen atlılar" artık Çin'e "jodiler" di.
Çjiçji ve onun kederli taraftarları, tüm ağırlıklara rağmen Hun şerefine değer yaşamış ve öldürülmiştü, Güney Hunnulular ise, Çin'de sindirilmeye mahküm olmuştu. Ama atalarının kanı damarlarında bulunan, olup bitenlerden rahatsız olan, Çin'e kin besleyen Hunlar da vardı. Yavaş yavaş Güney Hunnu'nun içinde, önce "jodi" şanüylere, sonra da Çin başkanlığına karşı sesler yükselmeye başlıyordu.
Çin ise, zafer heyecanıyla, yeni topraklarına halk dağıtımıyla meşguldu. Batı bölgesi tamamen artık onun emrindeydi, orada burada ayaklanmalar da olsa, onlar hafiften bastırılıyordu. Usun Güney Hunnu egemenliğinde de sayılsa, Çin'e tapıyordu ve Hunnu'dan izinsiz kendi başına serbest ilişkilere giriyordu. Tüm Orta (Merkes) Asya artık Çin sarayı ile birlikte nefes alıyordu.
Bu dönemde Çin Merkes Asya halklarının hiç biriyle dostluk anlaşmasına girmiyor, fakat kendine bağlı konumundaki Güney Hunnu ile anlaşmaya varıyor. Belki de, bağlı devletin halkından, onun yenilemez gururundan çekindiğinden, yatıştırıcı belge olarak böyle bir anlaşma yapılıyor: "Bu zamandan itibaren ebedice HAN ve HUNNU bir EV oluşturacak, nesilden nesile bir birini aldatmayacak, ya da bir birine nefret duymayacak. Hırsızlık olursa bir birini haberdar edecek, idamı birlikte gerçekleştirecek. Düşman saldırısı olursa askerler bir birine yardım edecek. Bu anlaşmayı kim bozarsa GÖKTEN cezasını alsın ve onun ahvatları, nesilden nesle bu antı'n bozulması lanetini taşısın"
Çin öyle de, bağlılığı süs anlaşmayla örtmüş, eşitlik hikayesiyle de eski düşmanının gururunu yatıştırarak rahatlamıştı. Güney Hunnu halkı ise o kadar rahat değildi. Durumu körüklenmesi için ufak bir neden yeterliydi, öyle bir nedeni de Çin kendisi yaratıyor.
İç isyan sonucu Çin tahtına zorla oturan Van Man, tüm bağlı devletleri "prenslik" statüsüne sokarak, tek imparator olma hayallerine kendini kaptırmış olup, emrini duyurmak için, her tarafa elçiler göndermiş. Güney Hunnu'ya da duyurucu gelmiş. (M.S.9. yıl). Yetkili Güney Hunnu şanüyün kullandığı "HUNNU ŞANÜY Sİ" yazılı devlet mühürünü alarak, yerine "SİN HUNNU ŞANÜY" yazısıyla, sınır prensliği statüsünü belirleyen kaşayı verince, ortalık savaş alanına dönmüş vepatlamak üzere bulunan Hun kişiliği ortaya çıkmıştı. Sakin saydıkları Hunlar ayaklanıyor, Çin'e nefret duyan Çeşi de isyancıları destekleyerek, Şofan kalesini
darmadağın ediyor, peşinden de Batı Bölgesinde bulunan Çin askerlerini esir alıyorlar. Van Man yanlışını anlıyor, yeni elçiler yolluyor, fakat tavır almış Üçjülü-şanüy (M.Ö. 8.- M.S.13.) barışa yanaşmıyor. Çin sınır bölgeleri yine "uçan atlılardan" nasibini alıyor. Bu da Üçjülü şanüyun ölümüne dek ( M.S.13. yıl) devam ediyor.
Uyumsuz şanüyun ölümüyle, Çin sarayı Güney Hunnu tahtına peş peşe kendine yatkın şanüyleri oturtarak, artık sabrı taşmış "gururluları" yatıştırmaya çalışıyordu, ama artık çok geçti. Hun halkı artık rezaletli uykusundan uyanmıştı.
Han-şanüyun döneminde (M.S.13-18.) Çin'e karşı Uhuan halkı ve Batı Bölgedeki Haraşar ayaklanıyor ve yine Hun egemenliğine geçiyor. Batı Bölgesi halkları (Kuça ve Yrkent hariç) Çin'e karşı çıkarak, Hunnu'yu güçlendiriyorlar. Beş rengi Hun bayrağı yine Hunnu sarayının külahına asılıyor, Çin de ölü saydığı düşmanının canlandığını görerek, durum değerlendirilmesini acelece yapıyordu.
Milattan sonra 44-45 yıllarında, tam Çin'i dize koyma imkanı elde iken, Hunnu'nun ( Güney Hunnu Çine yüz tutarak Van Man döneminde koptuğundan sonra, "Hunnu" ismini tekrar kullanmış) içinde, Çin yandaşları ve Çin düşmanı-"Hun Birliği" arasında şiddetli çatışmalar başlıyor bu da devleti yeniden sarsıyor. Bu çatışmalar sonucu, küskün sek
z soy, ortak kararıyla, tahttan uzaklaştırılan veliaht BEY'i "HUHANYE-şanüy-2" adlandırarak, "Güney Hunnu" ismini de koruyarak, onun önderliğinde, ikinci defa Çin'e veriliyorlar. 8 soy tabii ki devlet oluşturamıyor, yine de Çin tarafı, düşman tutumlulara inat, reklamla güzel karşılanıyor.
( Bu gidişle onlar tarihi arenadan çıkıyor, çok sayılı Hun soyları Çin halkı tarafından tamamen sindiriliyor).
Öylece Hunnu ikinci defa bölünüyor, bu sefer de kardeşlerin yolları ebediyen ayrılıyor. Devlet kudretini kayıb etmeye devam ederken, Uhuan halkı ayaklanarak, Hun tesilcilerini topraklarından kovarak, bağımsızlığını ilan ediyor. Hun'lar Küzeye doğru çekiliyorlar, ama orada da, Çine giden 8 soyun yeniden oluşturduğu "Güney Hunnu"nun şanüyu Huhanye-şanüy-2 ile ve Çin askerleriyle savaşmak zorunda kalarak yıpranıyorlar.

(8 soyun koptuğundan sonra geriye kalan Hun halkın kısmı "Küzey Hunnu"lular olarak adlandırılmış. Öyle de "Güney Hunnu" ve "Küzey Hunnu" iki farklı yönü izleyerek, ortak tarihine son vermişti).
M.S. 46 yılında Güney Hunları Çin desteğiyle durmaksızın Küzeyli kardeşlerine düşmanca saldırıyor ve Punu-şanüy halkıyla birlikte, çağresizce Halkaya sıkıştırılıyor. Kardeş kanı ile ıslatılan topraklara, Güneyli Hunlar yayılıyor, bu olayları görerek moral bulan Uhuan ve Syanbiy halkları, Güney Hunları da yandaş yaparak, M.S.58 yılında Küzey Hunları Mançjuriya'dan çıkarıyorlar. Güneyliler ve Küzeyliler arasındaki savaş, tarihte bilindiği gibi tam 30 yıl sürmüştü.
Söylendiği gibi Güney Hunnu bir kaç zamandan tarihten silinip gidecek, Küzey Hunlar'a ise kader hem açı, hem de şanlı yolu hazırlıyordu. Zaferlerin baş döndürücü heyecanı, yenilginin canı ruhu çökerten rezaleti, ana vatanının kaip etmenin trajedisi ve yeni yollara koyulma, yeni coğrafi alanlara yayılma, yeni zaferlerden mutlu olma Küzey Hunların geleceğiydi.

M.S. 1 yüzyılın arasında Küzey Hunnu toplumsal düzenini değiştirerek, iç demokrasinin etkili olduğu bir ordu devletine dönüşüyordu, çünkü düşman çevresi bunu gerektiriyordu. Eski gelenekler ortadan kaldırılıyor ve yetenekli insanlar, sıra, soy kararı da olmadan toplumsal hayattaki hak ettiği yere gele biliyordu. yeniliklerin etkili olmasını, Küzey Hunnuya katılan önder görüşlü, becerikli, hatta maceracı insanlar, devletin eski raylardan kopmasını ve dış etkenlerine karşı koya bilecek bir toplumsal birlikteliğin yaratılmasını sağlıyorlardı. Fakat bu yenilenmenin, iyi tarafları hariç, Hun soyunu zayıf kılan bir yetersizliği de vardı: artık "Hun
Şerefi" için savaşan asker yoktu, çünkü halktan gelen yetenekli ve becerikliler, Hun asiliyetinin sloganlarını önemsemiyordu. Eski Hunnu'nun artık olmayacağını gören Hun soy başkanları (Gilos Yaşlılar Kurulu Üyesi), soydaşlarını da yanına alarak (36 bin) Çin'e Güney Hunnu'ya geçiyor, onları da diger soyların temsilcileri (73 soy) izleyorlar.
Küzey Hunnu dört tarfından düşman halklarla kuşatılıyor, milletinin gittiğiyle güç kayıbına uğruyor. Güney Hunnu, Çin, Syanbiy'ler, Dinlin'ler, Hunlara sırt çevirmiş Batı Bölgesi hepsi de Küzeyli Hunlara saldırma hazırlığında bulunuyorlardı. Onlarla başa çıkabilmenin yolunu bulamayan, diş ve iç savaşlarda yıpranmış Küzeyli Hunlar, çekilme yollarını arıyorlardı.
M.S. 87. yılında Hun tarihinin en kanlı savaşı başlamakta. Çin desteğiyle cesaret bulan Syanbiyler, Küzey Hunnu'ya doğu tarfından girerek, devleti alt üst edip, inanılmaz gaddarlıkla halkı kendinden geçiriyor ve canlı canlı Ülü-şanüyun derisini halkın önünde koparıyorlar. Paniğe kapılmış halk (50 soy) Çin'e kaçarak sığınıyor, 6 yıl sonra ise, 10 binden fazla arabaya sığan Hun aileleri, baskılara dayanamadan, Syanbi halkına katılıyor ve "syanbiy" etnik ismini kabulleniyorlar.
Küzey Hunlar arkaya çekilme yollarını arıyor ve Altay ve Tyan-Şan'ın arasından geçerek, Karaganda'ya kadar ulaşıyorlar, zamanla da eski kuvvetine kavuşuyorlar.
Hunlardan kurtulmanın mutluluğunu yaşayan Çin, M.S. 2-ci yüzılda Batı Bölgesinin Hun elinde olduğunu öğrenerek, temelden sarsılıyor. Ölü saydığı halkın yaşadığı, daha da fazlası, gözü olduğu Batı Bölgesinin elinden alınmış olduğu, Çin'i alarma geçiriyor.
Hunlar ise, Mode mirascılarını uzaklaştırarak, üst düzey asiliyet Huyan (Koyan) soyunu Hun tahtına oturtmuş bulunmakta ve yeni zaferlerine hazırlanmaktaydı. Eski Hun asiliyetin tüm geleneklerini de tahta taşıyan Huyan (Koyan) ( manası-Tavşan) soyu, "Hun Şerefi" kanununu toplumsal davranışların temeli kılıyor, Hunnu'nun eski ahlaki değerleri de üste çıkıyor. "Rezalettense-Ölüm" slogan da "uçan atlıların" vazgeçilmez kuralına dönüşüyor.
Hun asiliyetinin yenilgisiz tutumunu iyi bilen Çin, ağır savaşa hazırlanmaya başlıyor. Eskiden Huyan soyunun başkanına, kendi soy başkanlarına gibi "GUN"(Prens) diyerek değil, "VAN" (Kral) diye hitap etmek zorunda bırakıldığını Çin çok iyi hatırlıyordu. O yüzden yeni Hun tahtı tüm imkanları biriktiren bir ciddiyeti gerektiriyordu, çünkü Huyan soyunu ne rüşvet, ne Çin ipeği, ne de kışkırtmalar etkilerdi. Göz-kulakcı ve gizli ajanları sokmak da zordu, çünkü Çin başkanlığının tüm perde arkası siyaseti marifetlerini, Hun asiliyeti çoktandır biliyordu. Canını hiçe sayarak "Hun Şerefi" uğruna sonuna dek savaşacağının da farkındaydı Bu
nedenden dolayı Çin başkanlığı kara kara düşünüyordu.
( Çin'e katılmış Güney Hunnu ise, artık anımsanmıyordu bile.)

(Üst düzey Hun asiliyetine Çin -"VAN" (Kral), orta prens soyların temsilcilerine- "GUN" (Prens) diye hitap etmişlerdi. Hunlar'ın Avrupalılar tarafından "GUN" adlandırılması ondan gelmektedir).
KÜZEY HUNNU'nun yeni toprakları BARKÜL gölünden Hazar denizine (KASPİY), Aral'a (Aralskoye more) kadar uzanıyordu. Yaşadığı tarihi açılarından ciddi dersler alan Hunlar, artık iç birlikteliğinin kıymetini biliyordu, belki de " birey-toplum, toplum- birey" ata sözü o zamanlara aittir.
Tarihi kaynaklarda bulunan eksik yansımalarda bile, Hunların kendi canı pahasına olsa bile, yaralısını, ölüsünü bırakmadığı okunmaktadır. O da birey değerinin artmasının göstergesidir. Zor zamanlarda toplumsal bunalımının sonucu olarak ortaya çıkan "Ordu Devleti" artık yokdu. Şanlı HUNNU artık tarihe geri dönmüştü.

 
AssıTarih: Pazar, 30-08-09, 5:02 PM | Mesaj # 3
Albay
Grup: Admin
Mesaj: 93
Ödüller: 0
İtibarlarınız: 5
Konum: Dışarıda
M.S. 107-109(10) yıllarında iki eski düşman Hunnu ve Çin uzun, yıpratıcı bir savaşa başlıyor. Bu arada Batı Sibirya (UGR halkının toprakları) Hun eline geçiyor. Barışsever ve Hunlara yattkın tutumlu UGR'lar, Hunlarla tamamen birleşiyor. Güçlenen Hunnu Çin'e meydan okumaya, davranışlarına nokta koymaya hazırken, SYANBİY halkı önüne set çıkıyor.
Syanbiy halkı hem Hunnu hem Çin emrinde sırayla bulunarak, asırlarca her ikisine de kinliydi, o yüzden her ikisine de saldırma fırsatını kaçırmazdı. Hunları içten bilen, askeri başkanları Hun askeri taktiğiyle yetiştirilen Syanbiy'ler, ciddi rakip sayılırdı. Onlardan Çin bile çekingen durmaya çalışıyor ve dost sıfatıyla Hunlara karşı fısıltıyla kışkırtıyordu.
Öyle de, tam Çin'e haddini bildirileceği zaman, güçlenmiş Syanbiy'ler Hunları engelliyor.
Durumu gözden geçiren Çin, Syanbiyleri kışkırtmaya devam ederken, Ban Yun isimli (asker başkanı Ban Çao'nun oğlu) subaya Batı Bölgesini Hunlardan koparılmasını emrediyor.
( Batı Bölgedeki devletler: HAMİ, ŞANŞAN, ÇEŞİ, HARAŞAR, KAŞGAR, HOTAN, YARKENT, KUŞAN).
"Kara savaş" taktiğini temelli bilen Ban Yun, entrikalar, kan davalar, kara halkı Hun başkanlığına kışkırtma, ajanları kaçak sıfatıyla Hunnu'ya sokma yöntemleriyle, ele geçirilmiş halklar arasında "hayırsever" çalışmalarıyla, Hunlara karşı moral oluşturmayı başarıyor ve yerli halklarla güçlenerek, Hunları Batı Bölgesinden çıkarıyor. Hunlar da Kara
İrtış nehrinin (Hava) kıyısına sıkışmak zorunda kalıyorlar. Batı Bölgesi artık geri alınamazdı.
Tam bu zamanda, kendilerine önceki kanlı savaş sırasında zorla geçirdikleri ve Syanbiy etnik ismine dahil ettikleri Hunlardan asker oluşturarak, kendileri de katılarak, TAŞİNHAY isimli bir hırslı gencin (14 yaşında olmuş) önderliğinde, Çin ve Hunnu'nun arasında dengeleyici güç olma talibiyle, arenaya çıkıyor, "SYANBİY DEVLETİ" kuruluyor. Çiçeği burnunda yeni devlet başkanı Taşinhay, gününü geçikdirmeden, Dinlinleri, Fuyuyları, Usunları şiddetle vurarak, tüm eski Hunnu topraklarının sahibi oluyor. Hunlar ise saldırı üstüne saldırı yaşayarak, ciddi karar almak zorunda kalıyor. Hunların bir kısmı (orta ve halk sınıfı) YEDİ SU (Semireçye) kıyılarunda tutunmak amaçla bir prensli kuruyor (ÜYEBAN), bağımsızlığını candan üstün gören asiliyet ise, rezaleti yaşamamak için, son gücünü toplayarak, bilinmeyen kadere kendini vererek, Avrupa tarafına yönleniyor.
Öyle de Çin Hunlarla sürdürdüğü 3 bin yıllık (bilinen tarihe göre) rakipliğini kendinden yana bitirmiş oluyor.
M.S. 2-ci yüzyılda "GUN" adlandırılmış Hun'lar, Küzey Kaspiy (Hazar denizi) çevresinde ve Skifya'da (Küzey Kafkas) egemenliğini sürdüren ALAN ve SARMAT halklarını yenilgiye uğratıyor. Bronz devri askeri giysi ve manevralarıyla savaşan Alan ve Sarmatlar (İran kökenli halk olduğu tarihte bilinmekte) Hunların özel savaş taktiği ve demir silahlarına karşı koyamıyor ve kardeşlik anlaşması çerçevesinde Hunlarla birleşerek, "KAFKAS (SKİFYA) HALKLARI BİRLİĞİ" olarak tarihte bilinen bir federasyon yapı oluşturuyorlar.
Demir Devri getiren Hunlar'ın gelişmiş kültürü, yerli halkların kültürünü temelli etkileyor. Yerli kültür de Hun kültürüne yansıyarak, Kafkas kültürü denilen, Hun (Tü-Küye) temelli, çok renkli, orijinal kültürü ortaya çıkarıyor. Şu anda gözlenen Kafkas halkları kültürünün benzerliği o zamanlardan gelmektedir.
Dünya tarihinde bilindiği gibi, M.S. 3. asırda, Hunların Tanrı dini zayıflayarak, Kafkas arkasında yaşayan halklardan yansıyan Hristyanlık toplumda yandaşlar bulmaya başlamıştı. Bu konuda tarihte kısıtlı bilgiler bulunduğu için, konuyu aydınlatma imkanı azdır, ama Atilla döneminde Hristyanlık kabul edilmiş demek mümkün, çünkü kardeş eşitliğinde Hunlara katılan Alan ve Sarmatlar'ın (Oset halkı) çoktandır hrityan olduğu tarihi bir gerçektir. Öyleyse iç içe yaşayan iki kardeş halkın yarısının daha ilkel Tanrıcılık dininde bulunması, pek inandırıcı gelmiyor.
Hun atalarımızın fırtınalı tarihi M.Ö böyle sürmüştü. "GUN" adlandırılan Hunların Avrupa ve dünyadaki zaferleri ve yenilgileri, geniş ve derin tarihi kaynaklara dayanmakta ve okuldan her kes tarafından bilinmektedir. Atilla-Han Hun silahının yenilgisiz şanını dünyaya kanıtlamış. Hun-Türkleri hakkında asılsız yazan bazı Batı tarihçileri ne derse desin, ortada onların bile gözardı edemeyeceği bir tarihi gerçek vardır- Bronz Dvirde bocalayan, gerikalmış Batı Dünyasının medeniyetini hızlandırarak Demir Devri getiren, şanlı atalarımız HUNLAR'dı.

Diyaleksinin genel kanununun kodlandığı "YAKILMAYAN AYDINLATMAZ" ata sözü, tarihin ateşinde yakılan ve çelik gibi ayarlanan Hun halkının tarihine tam uyar. Fırtınalı kaderi kahramanca omuzlayan Hunlar (Tü-Küye) artık başkalarını "aydınlatabilecek" kadar "yakılmış" ve gelişmişti. O yüzden Hun ismi dünya tarihinin ön sıralarında okunacak isimlerden birisi olarak, insanoğlu yaşadığı sürece anılmaya ve ahvatları-dünya Türklerinin gurur kaynağı olmaya devam edecektir.

ORTA (Merkes) ASYA HALKLARININ TARİHTE BİLİNEN MİLATTAN ÖNCEKİ İSİMLERİ

Huanün, Hunüy, Jun, Livu, Kyan, Usun, Dunhu, Uhuan, Syanbiy, Sya-Çin, Leufan, Muvan, Mogol, Parfyan, Massaget, Sarmat, Toba, Üyeçji, Kuşan, Gaoguy, Tsayli, Bot, Alan, Dinlin, Alakçin, Boma, Hanün ,Gusi, Gyangun-(Hakas) (Enisey Kırgızları), Üyeban-Hunlar, Yugan, Şanjuan, Tohar, Tanhu, Tangut, Ugye, Ugr, Uygur, Siju, Skif, Sak Man, Tsin, Şanjuan, Çeşi, Kipçak, Karasuk, Hionit, Hüçjuy, Hunşe, Hude, Hi, Dili, Bayan, Dansyan, Bilkin,, Çin, Hun - ( lakapları - Hu, Dinlin, Tü-Küye (Çinlileri Hunlara taktığı lakap), Van, Gun, Peçeneg, Sarık).

DÜNYA TARİHİNDE HUN SÖZÜ OLDUĞU KANITLANMIŞ SÖZ

**SAĞADAK**(Türk sözü "çizme sadağı" olarak Rus tarihçisi GUMİLEV tarafından ve tüm "HUNCU" tarihçilerce kabul edllmiş olup resmi tarihte yerini almış, kanıt halinde, iddaa olmaktan çıkmıştır.)
Nart boyu Türkleri Hun-Karaçaylılarda günümüzde kullanımda bulunan Ata Sözünü (Nart Söz) yorumsuz, sunalım: "Sağadak tolu bolsa sadak atıul bolur" (Sadak ok dolu olunca, yay saldırganlaşmaya meelli).

HUNLARIN GÜNÜMÜZDEKİ AHVATLARI

Karaçaylı Hunlar----------------------------------------Nart boy.
Malkarlar(Balkarlar)------------------------------------Nart boy.
Kumuklar-----------------------------------------------Nart boy.
Azerbaycanlar------------------------------------------ Oğuz boy.
Gagauzlar-----------------------------------------------Nart boy.
Rus Kazakları-------------------------------------------Nart boy.
Karakalpaklar-------------------------------------------Syanbiy boy.
Altay Türkleri------------------------------------------- Sya boy.
Çuvaşlar-------------------------------------------------Sya boy.
Yakutlar-------------------------------------------------Sya boy.
Bulgarlar-------------------------------------------------Nart boy.
Avarlar-------------------------------------------------- Nart boy.
Macar-Sekeli--------------------------------------------Nart boy.
Bekudanlar--------------------------------------------------?
Kalmuklar----------------------------------------------- Sya boy.
Noğaylar-------------------------------------------------Syanbiy boy.
Kazahlar-------------------------------------------------Syanbiy boy.
Türkmenler-----------------------------------------------Oğuz boy.
Uygurlar--------------------------------------------------Sya boy.
Kırım Tatarları--------------------------------------------Nart boy.
Kazan Tatarları-------------------------------------------Syanbiy boy.
Başkurtlar------------------------------------------------Sya boy.
Kırgızlar--------------------------------------------------Sya boy.
Tuvinler-------------------------------------------------- Sya boy.
Ukrayna Türkleri-----------------------------------------Nart boy.
"Gunnar" adlandırılan Alman kısmı-------------------------Nart boy.

DÜNYA TARİHİNDE BİLİNEN HUN ŞANÜYLERİN İSİMLERİ
VE HAKiMiYET TARİHİ

Tuuman-m.ö. 3. asır., Mode-m.ö.209-174yılı, Laoşan-m.ö.174-161, Günçen-m.ö.161-126, İçisiye-m.ö.126-114, Üybiy-m.ö. yılı belli değil, Üvey-m.ö.114-105, Uşilu-m.ö.105-102, Güylihu-m.ö.102-101, Czuyduhey(u)-m.ö. 101-96, Sebbsençen m.ö. ?, Hulugu-m.ö.96-85, Huandiy-m.ö.85-68, Hüylüy Tzüanküy-m.ö.68-60, Uyan-Güydi-m.ö.60-?, Çjiçji-m.ö. ?, Huhanye-m.ö.58-31, Fuçjuley-m.ö.31-20, Susiye-m.ö.20-12, Güya-m.ö.12-8, Üçcülü-m.ö.8 ve m.s. 13, Hyan-m.s.13-18, üY-M.S.18-46, Udadihey(u)-m.s. 46-?, Punu-m.s.46-? Çjiyaşı-m.s. --?, Biy-m.s.48-55. Üylü-m.s-?....-87.

DÜNYA TARİHİNCE BİLİNEN "HUNNU" DEVLETİNİN BÖLÜNMESİ

Комментарии(0)Комментировать
Без заголовка

Воскресенье, 11 Января 2009 г. 11:15 (ссылка)
Это цитата сообщения tramsemen [Прочитать целиком + В свой цитатник или сообщество!]

"НАРТ СЁЗЛЕ"-пословицы и поговорки НАРТОВ-КАРАЧАЕВЦЕВ. (стр.3.)

ATA SÖZLERİ
Nart Sözle

*Nart tohalanır, ocak ocalanır: Satıraltı tercümesi "Once çatı yapılır, sonra ocak bacası". Fakat satıraltı tercüme onun değişken soyut tarzdaki mansını açıklayamıyor. ("Nart" çatı, yüksek, en üst, üst kaplama, asil anlamında bir söz olup, Hun üst düzey asiliyetinin toplu lakabıdır. Hunların bilinen boyları "Nart"; Sya; Syanbiy(Tanşihaylı); "Oğuz". "Nart'ın" soyut tarzdaki anlamı geniş alanı kapsar ve her cümlenin manasına göre değişir. Örneğin: "Nart çamlansa tarh tayar" (Nart (üst düzey asil) kızarsa taht düşer); "Nart nalğa can salır"(Nart nala can katar).
*Nartnı-kıyımı, erni-tıyımı: Çatının süsü - sahibin maddi durumu. İkinci manası-Asalet erkeğin tanımlayıcısı, özü. (Satıraltı tercümesi biraz zayıf kalmakta. "Kıyım" eski sözdür, sert maddeler üzerindeki işlemelerin anlatılmasında da kullanılmaktadır. Anlamı-"kesilerek yapılan süs", "tıyım" ise "ekonomik hal" anlamını taşımaktadır ve "kiri" sözüne eşdeğerdir. Öyle de atasözü şöyle okunur: "Çatıdaki süs işlemelerin kalitesi ev sahibinin ekonomik durumunun göstergesidir" İkinci manada- Asalet erkeğin kan izi ve kişisel birikiminin göstergesidir).
*Nart çamlansa tarh çaykalır: Nart kızdığında taht sallanır. (Bu söz çok eski zamanların anısıdır ve Hunnu’da Şanüy yönetimin başlanıcındaki olaylara işaret etmektedir. Zira üst düzey asiller ( Nartlar) şanüya her an haddini bildirecek kadar yetkili olmuştu.
Tukumnu sıylısı -Nart, adamnı sıylısı – Kart. Soyun saygını – Nart, insanın saygını – Yaşlı.
( Bu eski deyış Hunlar'da "nart" (üst, çatı) anlayışının soylara nasıl yansıdığını göstermekte eşsizdir ve "Nart" boyu denilenin ne olduğuna ışık tutmaktadır. Yaşlılığın saygın oluşu ise günümüze kadar taşınmış bir manevi kural olarak Hun-Karaçaylılarda kusursuz işlemeye devam etmektedir).
*Nartnı atı-canı: Nart'ın atı canıdır.
*Nart sadağı- cauçaçar, Nart corğası -kuşuçar: Nart'ın yayı düşman dağıtıcı, Nart'ın atı kuş gibi uçucu.
(Görüldüğü gibi satıraltı tercüme manasını veremiyor. Bu atasözünde "kuş uçar" ve "cau çaçar" kelimeleri birlikte yazılmakta, zira yazılıştan dolayı mana değişmekte. "Kuş uçar" (kuş uçar) bir kuşun uçtuğunu anlatır, "kuşuçar" ise soyut tarzda anlam taşıyarak "diğer türlerden üstün marifetli dörtnalcı koşu atı" olarak anlaşılır. "Cau çaçar" (düşmanı dağıtır) "cauçaçar" olarak yazıldığında "ebediyen düşmanı mahvediçi, yenilgisiz" olarak çevrilir.Ata sözü şöyle okunur: "Nart'ın yayı yenilgisiz, Nart'ın atı uçan at".
*Nart kızğa kıyımlı tarhlık: Nart kızına işlenmiş ayakkabı.
(Satıraltı tercüme tamamen yetersiz. "Tarhlık" Hun asil kadınlarının giydiği boyu uzatan süslü deriyle ağaçtan yapılmış yüksek ayakkabılardır. Kraliçeler (Yanciy) de onları giymişlerdir. Öyle de atasözü geniş anlam taşımakta ve Nart kızının tahta layık olduğunu da manaya katmaktadır).
*Nart uuçalay sadak bla oynar: Nart avcıcık (çocuk) yayla oynar.
("Uuçalay" okşayışlı "avcıcık" kelimesidir, günümüzde kullanım dışı bulunmaktadır).
*Nartnı kartı da art bolmaz: Nartın ihtiyarı da gözardı edilemez.
*Asıl Nart'da-öz, kara halkda-köz: Asil Nart'ta öz var, kara halkta göz var. (Atasözü soyut tarzda anlaşılan türlendendir. Anlamı şöyle okunur: "Asil Nart'ta kudretli öz var, kara halkta ona karşı kıskanç göz var").
*Nartda oyma etgen halkğa oyumun tanıtır: Çatısını işlemeyle süsleyen düşünce tarzını, zevkini halkka tanıtır.
*Nart atlansa-kan kaytır: Nart ata binerse kan çevrilir.( Kelimesi kelimesine çeviri anlam veremiyor. Kullanılan anlamı - "Nart yollanırsa kanlı düşmandan öç alınır").
*Nart touğa kirse kobuzçu örge kobar: Nart şölen yerine girerse müzisyen ayağa kalkar.
*Sağadak tolu bolsa sadak atıul bolur: Satıraltı tercümesi "Sadak ok dolu olunca yay savaşmaya meyelli olur". Soyut tarzdaki anlamı "Bedeni enerji dolu genç her tür kavgaya, maceraya atılır".
*Sırt sağadakğa-uzun kol, ışım sağadakğa- çinke bel: ( Bu atasözünün manası satıraltı tercümede "Sırt sadak için uzun el, çizme sadak için bükülücü ince bel" dir. Ama anlamı biraz geniş gelmekte. Soyut tarzda şöyle okunabilir. "Sırt sadaktan ok almak için becerikli el lazım, çizme sadaktan ok almak için esnek bel lazım". "Uzun kol" (uzun el) burada "becerikli" manaya denk gelir, "çinke" ise "ince", "esnek" manaları içerir. "Çinke bel" eski dilden kalma "ince esnek bel" demektir).
*Artmak sağadakğa sal, sırt sağadakdan al: Heybe sadağa doldur, sırt sadaktan al. ( Bu atasözü heybe sadağın savaş sırasında zor kullanıldığını, sırt sadağın ise daha da kullanışlı olduğunu hatırlatmakta. Ata sözü şöyle anlaşılmakta: "Heybe sadak-depo, sırt sadak-savaştıran").
*Sadak tarthan ok cutar-yay çeken yay kurşunu yiyer.
*Kıyausuzma degen kıyılır-Eksiksizim diyen eksik olur.
*Bir alimge min zalim: Satıraltı tecümesi "Bir aydına bin zülümcü". Kullanımdaki anlamı "Bir aydınla bin zülümcü gıptacı uğraşır".

*Alim cansa-aytır, cahil cansa-urur: Aydının canı incindiğinde konuşur, cahilin canı incindiğinde saldırır. ("Cansa" (yakılırsa) sözü burada soyut tarzda mana taşımakta ve "canı incindiğinde" anlamında gelmektedir).
Alim aytır-terk kaytır: Aydın söylerse halk yönlendirilir. ("Terk kaytır" (büyük güç, çok, çoğunlık geri çevrilir) kelimeler burada soyut tarzda okunur ve "yönlendirilir" manada gelir. Satıraltı tercümede mana korunamamakta. "Terk" (pek çok, çabuk kelimesi burada" halk" anlamında gelmektedir. Kullanımda anlaşıldığı mana "Aydının aydınlatıcı konuşması çok sayılı halkı başka yöne çevirebilir". Örnek deyişler: “Asker terk-tekin künayıknı bashan edi.” (“Karça”efsanesi. Çok sayılı asker ufugu kapatmıştı; “Terk suu oya, kıra-cıra cayılğandı”(günümüzde Rus telafuzunda ve coğrafide-“Terek”) Büyük su enkazlar yaparak, öldürerek, ezip geçerek yayılmıştır.
*Terkge kerk uralmazsa – Satıraltı manası anlamını zedelemekte. “Kerk” ağacı ve diğer maddeleri kemirerek şekillendirici bir alettir. “Kerk urğan”-bir şeye şekil vermek veya bir hadde koymak anlamını taşır. Atasözümün anlamı “Çoğunluğu istediğin hadde tutamazsın” olarak Türkiye Türkçesine çevrilmektedir.
*Bilgenin tilleüçü halk tilimdilik bolur: Bilginini diliyle yaralayıcı halk parçalanmış, dağıtılmış olur. ("Tilleüçü" eski dilde "karalayıcı, iftiracı, dokunaklı dilli" manasını taşır. "Tilimdilik " ise uzun dar dilimlere kesilmek için hazırlanmış ıslak deriyi anlatır. Bazen "tilimdilik boldum" (çok ıslandım) anlamında da kullanılmaktadır. Burada "tilimdilik" "küçük parçalara ayrılmaya yüz tutmuş halk" manada gelmektedir).
*Emilikge-kayiş bau: Satıraltı tercümesi "Dizgine uymayana deri bağ" . Kullanımda suyut tarzda farklı manada gelir. Burada "Dizgine alışmayan ata deri dilimden yapılmış bağ gerekmekte" anlamındadır. ("Kayiş" deriden yapılmış kudretli ip).
*Emilik at baylanır, kötenli kız-süyrelir: Vahşi at bağlanır, kibirli kız kaçırılır.
*Saylağan kız tıbırda kalır: Seçen kız evde kalır.
*Kızın bolsa-erge, ölün bolsa-cerge: Kızın olsa-kocaya, ölün olsa-mezara. ("Cer" kelimesi burada "mezar" anlamındadır).
*Sıysız kızğa-kalın berne: Namusu zedelenmiş kıza görkemli çeyiz.
( "Çeyiz" kelimesi "berne'nin" manasını yansıtamamakta. "Berne" damadın akrabalarına dağıtılan hediyelerdir. "Çeyiz" ise "üy kerek" olarak ifade edilir).
*Cağağa cabışıuçu cağalanır: Birisinin yakasına yapışmayı seven kendisi yakalanmış oluri
*Kıyamut kelse kıyğıçını al: Bela geldiğinde pes etme, kendini toparla.
*Tintiüçü tintiül bolur: Eleştirici eleştirilir. Arayıcı aranır.
*Halk-çarsha, teli-harsha: Halk yangına, deli dans etmeye. ("Çars" ( at yarışı, büyük yangın, savaş belası) manalarda kullanılan eski sözdür. Bu atasözünde "yangın" manasını taşımaktadır. "Hars" ise ritmi oluşturan çalgı kaşıklardır, ama burada soyut tarzda mana içererek "dans" anlamında gelmektedir).
*Telige col boş: Deliye yol sebest.
*Sınathan sınar. Çektiren çeker. ( Örnek: "manna sınathanını kesin sına"(bana çektirenini kendin çek).
*Teliden mışau tuuar, mışau mannırau tabar, mannırau da bizge ne mannırar: ( Bu bir esprili hafif manalı alaydır. "Deliden uçuk doğar, uçuk koyun beyinlini doğurur, o da bizlere neler meyeler!" olarak çevrilmektedir.
*Toğuz tonuna cabışsa tonunu atıb kaç: Dokuz kişi kürküne yapıştıysa tonunu bırakıp kaç.
*Boza mıyık burdurur, çağır hali buzdurur: Boza bıyığı sıvalatır, rakı karakteri zedeler.
*Sostan huna aşalmaz: Granitten yapılan duvar çökmez. (Soslan, Sos granit demektir).
*Sos urukdan-keşene, mermer taşdan-töşeme: Granitten-mezarlık, mermrden-döşeme.( Sosuruk, Sosurka kahraman ismi olarak Nart Efsanelerinde geçmektedir. Bu erkek isim günümüzde de kullanılmaktadır. Anlamı: Sosuruk-granit parçası; Sosurka – granit bedenine işlemiş ve granitten parça).
*Ullusuz tör ulur: Büyüksüz (aydınsız) baş köşe ulur.
*Tartmağan ögüzge bir tayak, tarthan ögüzge min tayak: Çekmeyen öküze bir dayak, çeken öküze bin dayak.
*Kıbba kızıl kızarık, kerklige casarık: Kıb-ırmızı salak insanın süsü.
*Köb körgen köb bilir: Çok gören çok bilir.
*Takırlıkda caşağan-iyne bla kör kazğan: Fakirlikte yaşamak iğneyle mezarını kazmaya benzer.
*Barğan-barıudan, tarthan tartıudan: Yürüyücü- yürümekten, çekici de çekmekten bilir.
*Bet çomalthanna-çomalğan bet: Yüz tutana yüz tutulur.
*Kadır eşekge tartar, atha tartmaz: Katir eşeğe benzer (çeker), ata benzemez(çekmez).
*Tınçda aur hınç: Suskunun ruhu ağır. (Hınç geniş manalı lastik sözdür. İnsanın olumsuz havası, ruh ağırlığı,
geçilmez kuşkuculuğu, dayanılmaz karakteri vb. olumsuzlukların tanımlanmasında kullanılmaktadır).
*Karılğaç gürü bla, kögürçün nürü bla: Kırlangıç ses yeteneğiyle (sevilir), güvercin nuruyla (değer kazanır).
*Süzülgen altın-oka, süyülgen kız - kuka: Eritilip ipe dönüşen altından dantel olur, üstünde titrenen kızdan havalı, her erkeğe göz oynatan birisi olur.
*Altın süzgen oka satar: Altın işleyen dantel satıcısı olur.
*Süzülgen altın oka bolur, karalğan at corğa bolur: Eritilen altın ip ve dantel olur, bakımlı at dörtnalcı olur.
*Kuka kızğa - takğıç, lohbay caşha-kakğıç: Fırlama kıza-bağ, tembel oğlana -sopa.
*Caynı küle aşırsan kışnı cılay catarsa: Yazını gülerek geçirirsen, kışını ağlayarak yatarsın.
*Nartnnı atı-canı: Nartın atı canıdır.
*Biy közü-curtda, kul közü-cuurtda: Beyin gözü -memlekette, kölenin gözü-yogurtta.
*Muhar karın bet uyaltır: Obur karın yüzü utandırır.
*Salam bla kelgen-törge, kama bla kelgen -körge: Selamla gelen-baş kköşeye, kılıçla gelen-mezara.
*Hileüden tireü bolmaz: Çürükten direk olmaz
*Cuulğan at - cumuluk: Bakımlı at dörtnalcı.
*Aman atasın anasın aytdırır: kötü evlat anne babasını kötü lafla andırır.
*Biy kazanda et bişer, andan kulğa ne tüşer: Beyin kazanında pişen etten kula (köleye) ne gelir.
*Eki ilaçin cırtışsa şorbat uyasın tük basar: İki kartal çatıştığında serçenin yuvasını tüy kaplar.
*Can canna cağılssa, can canna canar: Can cana sarılsa can cana tutuşur.
*Okaçı okalı kiymez: Dantel uzmanı dantelli giysi giymez.
*Kıtlıktan cutluk tuuar: Kıtlıktan göz doymamazlık doğar.
*Ullu mahtanmaz, mahdalır: Değerli övünmez, övülür.
*Kesin mahdağan-kerekli: Kendini öven-çatlak.
*Işan tuthan - şam tutar. Nişan alabilen şanı elde tutar.
*Kol- Teyriden, kolay-kişiden: El-Tanrıdan, onu değerlrndire bilmek- kişiden.
*Kıyıkğa kıyğıç tabılmaz: Ters kişiliklini düze çevirebilecek alet bulunamaz.
*Mışau caşha - muş-muş katın: Gerizekalı erkeğe mışıl mışıl uykucu kadın yakışır.
*Biçak cara bitelir, söz carası bitelmez: Biçağın açtığı yara iyileşir, sözün açtığı yara iyileşmez,
*Can carası bitelmez: Cana işlemiş yara iyileşmez.
*Konnan-kutulur, kon-kon-urulur: Oturan- kurtulur, telaşlı-vurulur.
*Caya tuthanna cau çabar: Yay tutana düşman saldırır.
*Açıtmağannı açıtsan hathuna açı bitelir: Seni üzmeyeni haksız yere üzersen göhsüne açı saplanır.
*Ters bolğandan ese tersden talan:Haksızlık yapmaktansa haksızllığa uğra.
*Kol tulakçı bolsa baş cumduruk alıuçu bolur: El kötü işaret yapmaya alışkın olursa baş yumruk yiyici olur. ("Tulak" parmak kıvrılığından oluşan bir alçaltıcı el hareketidir).
*Tıyılğan su-ayırılır, basılğan halk-kayırılır: Önü kesilmiş su taşar, baskı altındaki halk ayaklanır.
*Kıshaç kısa kısar:Sıkıştırıcı (baskı oluşturucu) alet az zaman sıkabilir.
(Burada direk anlamı uymaz. soyut tarzda "baskı oluşturan her şey kısa zamanda kırılır anlamında söylenmekte).
*Kelbet tık da akıl kıt, ne etsin carlı Zıgıt? Görünüş var da akıl kıt, ne yapsın zavallı Zıgıt?
*Suu tıyğıç eski bolsa tıkğıçha kesilir: Su engeli eskidiğinde parçalanıp delik kapatıcı olur.
*Caşlık-ay-hay, kartlık-nay-nay: Gençlik-hay,hay! İhtiyarlık - nay,nay!
*Sılauçu kol türtülmez: Okşayıcı el itilmez.
*Toyda şoh-ten, oyda-et cen: Eğlencede - dost, belada - akraba.
*Mayası kıyaulu bolsa cuurt hubbegili bolur: Mayası bozuk yogurt sulu olur.
*Uluna kılık kıymağan kartlıkda ulundan kıyılır: Oğluna düzgün terbiye vermeyen, yaşlılığında onun haddinde yaşamak zorunda kalır.
*Caşha - kübe, kızğa-kübür. Oğlana zırh, kıza sandık.
*Emina emenni emer: Veba meşeyi bile yıkar.
(Bu atasözünde kelimesi keliimesine tercüme anlamı yansıtamamakta. Tam anlamı-"Veba en kudretliyi bile yıkar").
*Colay haparı-toğay: Colay'ın lafı yuvarlak.
(Bu atasözü da soyut tarzda anlaşılan türlerdendir. Anlamı-"Kurnazın lafı örtpas olur ve her an iddialarını istediği yöne çekebilir, her sıkıntılı durumdan da sıyırılır").
*Kiyiz müyüzge zar: Kilim süs boynuzunu kıskanır.
*Tul biyçeni kul ençiler: Dul hanımefendiye köle yanaşır. (Satıraltı tercüme manasını vetememekte. Anlaşılan manası - Hanımefendi dul kalınca ona yanaşmaya köle cesaret bulur.)
*Ayırılğan koy-börüge aş: Sürüden ayrılan koyun kurta yem.
*Talğan -tayar, tayğan-cığılır, cığılğan-kırılır: Artık direnemeyen kayar, kayan düşer, düşen kırıklık yaşar.
*Kar erise su bolur, halk erise kuu bolur: Kar eriyince su olur, halk kendi özünü kaybedince sindirilmiş olur. (Burada halk erise sözcükler soyut tarzda okunur ve halk kendi özünü kaybederse olarak anlaşılır. Kuu sözcüğü hayata veda eden her şeyi anlatır: kuu terek-kurumuş ağaç, kuu cer-kurumuş yer vb. Bu ata sözünde sindirilir, silinir anlamında gelmektedir).
*Şam-kamada, sıy-kanda: Şan kılıçta, asalet kanda.
*Ana kölü balada, bala kölü talada: Anne gönlü yavrusunda, yavrusunun gönlü ovada. (Bu atasözü de soyut tarzda anlaşılmakta. "Ova" (tala) burada "ufuk" anlamında kullanılmaktadır. Atasözü şöyle okunur: Anne gönlü çocuğunda, çocuğun gönlü ufukta).
*Auzun kandan tolsa da kanlına bildirme: Ağzın kan dolu ise de düşmanına belirtme.
*Karan kakğan kaş kermez: Karan'ın dokunduğu kaşını germez.
( Direk anlam atasözünün manasını açamamakta. Hun-Karaçaylılar souyt tarzda konuştukları için bu söz "Karan (Lilit) gezegenin etkisi dokunan mutlu olmaz" ya da (duruma göre) "lanetli genetik izini taşıyan mutlu olamaz" manada okunur).
*Küntiymezge-salkınlık, suuçapçakğa-kalkınlık: Güneşe dayanıksıza gölge yaprağı, suya dalmayı sevene tutunacağı tahta yapıt. ( Kelimesi kelimesine verilen anlam eksik anlaşılmakta. Anlamı-"Sorgulamadan her insana ona en çok gereken şeyi ver". "Suuçapçak" diye hava soluyan, ama suda avlanan canlılara denir, ayrıca "samur" manasını taşımaktadır. Bu atasözünde suyu seven, devamlı yüzmeye meyelli çocuk (kişi) anlamında verilmektedir).
*Kala sorsan-buğoydan, er sorsan-kelbetden: Kale sorarsan ateş pencerelere bak, adam sorarsan görünüşüne bak. (Burada kelbet sözü görünüş haricinde kişisel özellikleri de içermektedir. O yüzden satıraltı tercüme yeterli olamaz. Anlaşılan manası: Kale arıyorsan ateş pencerelerine bak, adam arıyorsan görünüşü ve tavırlarına bak.)
*Közcanmazda öz canmaz: Gözü sönüğün özü de sönük.
*Sılauçu cılauçu bolmaz: Okşayıcı ağlayıcı olmaz.
*İgi -tartınır, aman -suğulur:İyi çekinir, kötü sokulur.
*Er-elden, sabiy-belden, egeç-kandan, karnaş-candan: Eş dışardan, çocuk göbekten., kız kardeş kandan, erkek kardeş candan.
*Katınnı auzuna üretgen erni kılıçı tot: Kadınınıyla tartışmaya alışmış erkeğin kılıçı paslı olur. (Satıraltı tercümesi-"kadınını ağzına alıştıran"dır. Ama bu Türkiye Türkçesin'nde mana ifade etmediğinden, soyut tarzda manası asıl olarak verilmiştir. Bu atasözünün manası tam olarak şöyle okunur: "Korkak, erkeklikte hiç, kılıcını pas tutmuş erkek kadın lafına karışmayı, kadınla çekişmeyi sever").
*Baş olmasa börkden ne hal?: Baş yoksa şapka ne eder?
*Mukkur sırtnı tıyın capmaz: Kamburlu sırtı pahalı kürk kapatamaz.( Hun-Karaçaylı Türkçesinde şöyle anlaşışır: Ters, bozuk kişiliği pahalı giysi örtemez).
*Kara künde-karnaş, igi künde-nöger: Kara günde kardeş, iyi günde-dost.
*Katın tüygen kişi-tişiden tişi: Kadına vurucu erkek dişiden dişidir.
*Honşunu kızın söksen kesi kızın sögülür: Komşunun kızını karalarsan kendi kızın karalanmış olur.
*Öksüznü cılamuğu-karğış, süyünçü-alğış:Öksüzün gözyaşı beddua, sevinci duadır.
*Batsan da ullu suuda bat: Boğulursan da büyük sularda boğul.
*Urulsan da ullu cayadan urul: Vurulursan da büyük yayla vurul.
*Uruğa-buruu, uruuğa-turuu: Hırsızlığa karşı duvar, saldırıya karşı - savunma. ("Turuu" (dinelmek) kelimesi burada suyut tarzda anlam vererek "savunma" olarak okunmaktadır).
*Kuu kuumu-kuu tartar: Satıraltı tercüme anlamını veremez. Soyut tarzdaki manası "Her şeyi mahvoluş tarafına yorumlayan mahvolmayı üzerine çeker", ya da Oflayıcı oflayıp duracak hale gelir.
*Açılğan kolğa kuş konar: Açık avuça kuş konar. Soyut tarzdaki manası "Açık elliye Tanrı bol verir".
*İynannan inanılmaznı tabar: İnançlı inanılmazı bulur.
*Bir kolun bla alğanını bir kolun bla ber: Bir elinle kazandığını, diğer elinle ver.
*Beriüçüge kaytıb keliüçü: Satıraltı tercümesi "Vericiye (kısmet) dönüp gelici". Kullanımdaki yorumu -Vermeyi sevenin kısmeti devamlı açık.

 
AssıTarih: Pazar, 30-08-09, 5:06 PM | Mesaj # 4
Albay
Grup: Admin
Mesaj: 93
Ödüller: 0
İtibarlarınız: 5
Konum: Dışarıda
*Aman katın artı bla korkutur: Kötü kadın kıçıyla korkutur.
(Satıraltı tercümesi atasözünün manasını yansıtamamakta. Taşıdığı mana-"Değersiz kadın çocukları peşpeşe doğurarak kendini mecburen kabullendirir").
*Han balık suuda batmaz, asıl at colda kalmaz: Han balığı suda boğulmaz, asil cinsi at yolda yıkılmaz.
*Cahanimni colu-igi innetden tolu: Cehenneme giden yol iyi niyetlerle kaplıdır.
*Tüyülgen katın kucurur, erkeletilgen-kuturur: Dövülen kadın tuhaflaşır, şımartılan kadın kudurur.
*Süymeklik- közden, üyleniü-özden: Aşk- gözden, evlilik -özden.
(Getirilen satıraltı tercümesi yetersiz kalmakta. Asıl kullanılan manası: Aşk için bir bakış yeterli, evlenmek için da özü bilmek gerekli).
*Ariü-közden, asıl-sözden: Güzel gözden, asil sözünden (tanınır).
*Keçe bilmegen ketmez auruu bla caşar:Affedmeyi bilmeyen ağır hastalıkla yaşar. (Getirilen mana yetersiz, zira Hun-Karaçaylılar "auruu" (hastalık) sözünü süregen, hiç gitmeyen hüzün, acı olarak da kullanmaktadırlar. Öyle de atasözünün anlamı-"Affedmesini bilmeyen kişi göhsünü kemiren hüzünle yaşar").
*Caşha biçak silksen başha kama tirelir: Oğlana biçak çekersen başına kılıç direnır. (Satıraltı tercümesi manayı çarpıtmakta, zira "caş" (oğlan) burada her hangi birisi manayı üstlenmektedir. Kullanılan manası-"Başkasına biçak çekersen başına kılıç dayanır").
*Bireünü börkün alsan börküne sak bol: Birisinin şapkasını aldıysan kendi şapkana dikkatli ol.
*Külme caşha, kelir başha: Alay etme oğlana, gelir başına. (Burada "caş"(oğlan) sözü "yaşayan her kimse" manasını taşımaktadır. Kullanılan manası-"Kimseyle alay etme, başkasının durumuna gülme, çünkü kendi başına gelebilir").
*Zar kölü kül: Kıskancın gönlü kül. (Burada "kül"(kül) kelimesi "yok, hiç, ortadan kalkmış durumda" anlamında gelmektedir. "Köl" (gönül) ise, yoruma bağlı, "kişilik" anlamınını da yansıtmaktadır. Öyle de anlamı-Gıptalının gönlü kül gibi yakılmış olur).
*Başhağa uru kazsan kesin tüşerse: Başkasına çukur kazarsan kendin düşersin.
*Suu çelekni tübü suuda kalır: Su kovanın dibi suda kalır.
*Aş bermesen da kaş ber: Yemek vermesen da kaş ver. (Kullanılan manası başkadır_-"Yemek vermesen da gülümseni eksik etme". Kaş ver deyişi – güler yülü ol demektir).
*Zar canı cana caşar: Kıskanç canı alev alev yanarak yaşar.
*Cauğa calbarğandan cat da canını karma: Düşmana yalvarmaktansa uzan da intihar et. Canını karma –eski sözdür ve intihar et anlamını taşımaktadır.
*Aşasa aşamasa da börünü auzu kan: Yese yemese de kurtun ağzı kan.
*Kereksiz mahdalğan kerekli bolur: Yersiz övülen delirir.
*Suu çıkmağan kölnü maka hırıu tutar: Suyu yenilenmeyen gölün üstünü kurbağa yosunu kaplar.
*Bergen kolda-bereket: Veren elde bereket.
*Zar zor caşar: Gıptalı zor yaşar.
*Zorda marda cok: Zülümde sınır tanınmaz.
*Zor kılıçı sabdan sınar: Zülüm silahı sapından kırılır.
*Kün batsa da cılıu kalır: Güneş batsa da ısısı kalır.
(Atasözü kullanımda farklı mana taşımaktadır. Anlamı-"Aydın ölse aydınlatıcı fikirleri kalır").
*Aman toklunu aynıtsan ernini burnunu may eter, aman adamnı aynıtsan ernini burnunu kan eter: Kötü kuzuyu beslesen ağzını burnunu yağlar, kötü insanı kalkındırsan ağzını burnunu kanatır.
*Gagay başha-toğay: Kibirli kafaya halka takılır.
*Koy baradı kaya üsün sırt üsün, kırılıb barabız namıs üçün bet üçün:
(Bu atasözü satıraltı tercümesinden anlaşılamaz. Satıraltı anlamı-"koyun süsrüler gidiyor kayalar ve ovalar üstünden, mahvolup gidiyoruz namus ve şeref eksikliğinden. Kullanılan manası-"Namus, şeref ortadan kalkınca halk (hayvan sürüsü gibi)mahvolur. Atasözünün ilk cümlesi ikinci cümlenin manasını güçlendürerek, mahvoluşun ürkütücü boyutlarını göstermektedir. Cümle tamamen eski Türk çağrışımlı konuşma tarzındadır).
*Suu çıkmağan kölnü tübü batıul: Suyu yenilenmeyen gölün dibi bataklık. Soyut tarzdaki anlamı-Cimri ve bencil; kendi aleminde kapalı hayat sürdüren, insanlarla irtibatsız kişi içinden çürür;
*Suuda bathan tükden tutar: Suda batan tüye sarılır.
*Cürümegen col bilmez: Yürümeyen yolu bilmez.
*Baş mahdalıunu süer, aşorun aşın izler: Kafa övülmeyi sever, mide de yemeğini ister.
*Tatlı tilliden -aur dert: Tatlı dilliden eğır intikam.
*Caş bolsa da asıl-baş: Genç de olsa asil üstün.
*Şam candan baş: Şeref (onur) candan üstündür. (Günüzde şam (şeref, onur) kelimesini şan’la (ün, meşhuriyet) karıştırarak bazı atasözlerinin manasını zedeleyen yorumlar da pyasaya çıkmakta, o yüzden bunlara vurgu yapılmaktadır).
*Canmağan carık bermez: Yanmayan aydınlatmaz.
(Soyut tarzda manası kullanılır. "Acılarla boğuşmayan, hayatta yanıp yakılmayan bir kimse başkaları aydınlatacak hale gelemez").
*Aç karınnı tok bilmez: Aç karının derdini tok karın hissedemez.
*Can canmay amal tabılmaz: Can sıskışmadan çare bulunmaz.
*Zaranda-hayır, akıl-sağayır: Zararda hayır var-akıl hareketlenir. Satıraltı tercüme manasını tam yansıtamıyor. Sağaytır-uyandırır, hareketlendirir, girişime zorlar gibi bir çok manayı bir arada barındıran sözdür.
*Aman ölse el sarkar, igi ölse el sarnar: Kötü ölürse halk sadece akın eder, iyi ölürse halk feryad ederek akın eder. ( Burada "el"( köy) sözü "halk" manasını taşımaktadır. Nart-Karaçaylılar'ın dilinde "el"-halk, yerleşim bölgesi, köy, milletler manasına kadar uzana bilmektedir).
*Auruğannı töşeginde sau ölür: Hastanın yatağında sağlam ölür.
(Bu satıraltı tercüme Türkiye Türkçesi'nde anlamını koruyamamakta. Asıl manası-"Hasta hakkında büyük konuşma, kimin ne zaman gideceğini Yaratan bilir").
*Açık söleşgen açıu aşar: Açık konuşucu bela yiyer.("Açıu aşar" (acı yiyer) sözler bu atasözünde souyt anlam vererek "acıyla yaşar" manada gelmektedirler: Kullanımdaki manası: Açık konuşucu acılı yaşar).
*Bal calandan öt kerti onlu: Bal yalandan öt gerçek üstündür.
*Karaçayda kaysı tauğa da tiy-barısı da biy: Karaçaylı’da hangi dağa dokunursan dokun, hepsi prens: (Bu atasözü satıraltı tercümede manasını yansıtamaz. Asıl manası- "Karaçay'da soylar o kadar kibirli ve kendini başkalardan üstün görenlerdir ki, hangisini ele alırsan al-hepsi eski soylu prensliğiyle övünür").
*Calanna cabıu tabılmaz: Yalanı örtecek örtü bulunamaz.
*Aman katın erni sabiy bla baylar, igi katın erni hali bla baylar: Kötü kadın eşini çocuklarla bağlar, iyi kadın eşini güzel haliyle bağlar.
*Sütden auzu küygen suunu da ürüb urtlar: Sütten ağzı yanan suyu da üfleyerek yudumlar.
*Cazmanı kılıç kesmez: Yazıyı kılıç kesmez.
*Mal kelir keter, bet kalır: Satıraltı tercümesi - "mal gelir gider yüz kalır", fakat "yüz" kelimesini buradaki manası "vicdan", "itibar"dır. Kullanılan manası-"Mal itibarından vicdanından olmana değmez, zira geçici değerdir".
*Taş athanna aş at: Taş atana aş (yemek) at.
*Bet betge karasa bet cerge karar: Yüz yüze bakarsa yüz yere bakar. Satıraltı tercüme tam anlamını veremiyor. Kullanımdaki manası-İki küskün biraraya gelirse haksızın yüzü utanır.
*Balauz bla dert - karnaş: Tatlı dille intikam kardeştir.
*Orunnu cumuşak salğan tınnısız cuklatır: Yatağı yumuşak seren rahatsız uyutur.
*Can-keter, san-talır,namıs dunyada kalır: Can gider, beden yorgun düşer, namus ise dünyada kalır. (Bu söz satıraltı tercümesinden anlaşılamaz, zira "namıs" (namus) geleneksel itibarı manasını içermektedir. "Dünyada kalır" da - "nesillere kalır" manayı yansıtmaktadır.)
*Köb saylağan poh saylar: Çok seçen b..k seçer.
*Ata sırı - ulunda, ana sırı-kızında: Babanın mazisi oğlunda, anne mazisi-kızında.
*Suucorğanı nalı aşalır: Dörtnalcı atın nalı sürtülür.
*Bilim-bilek, bilek-kerek: Bilim - arka, arka - ihtiyaç.
*Süyünüu süygen süyülür, kauğanı süygen-tüyülür:Sevinci seven sevilir, kavgayı seven dövülür.
*Kan dau kan koban tartar, caşau da anda batar: Kan davası kan nehri çizer hayat da onda boğulur.
*Tişirıunu kançığı kan çeriünü kaytarır: Bu atasözü çok eski dilden "kan çeriü" sözünü temel aldığından, tercüme zorlaşmakta. "Kan çeriü"- eskilere dayanan, sindirilemez cinayet işleyenlere uygulanan "yavaş ölüm" denilen (yara açarak mahkümü bağlı bırakmak) töreden bir hatıradır. Öyle de atasözün manası-"Kadının utanmazı "kan çeriü" töresini geri getirttirir". ( Farklı deyişlerde, konuya göre manası değişebilmektedir).
*Betden-laudan, artdan-maymöz: Yüzden-ipek, arkadan- mişamba.
*Akıllını- uruşhanı, telini-mahdağanı:Akıllının çekiştirmesi aptalın övgüsü. Kelimesi kelimesine çeviri anlamını verememekte. Anlaşılan manası: Delinin övgüsünden akıllının kötülemesi değerli.
*Katınna kara da erni bil: Kadına bak da erkeği tanı.
*Catağan künne kömülüp tüber: Tembel uykucu güneşi gömülü karşılar. Burada gömülü kelimesi Türkiye Türkçesinde ters manaya çekmekte. Alt yapılı (kağıp söleşgen) denilen denilen eski tarzda manası şöyle okunur: Yatmayı seven (tembel) güneşi yorgana gömülü karşılar.
*Hans kesgen saban sabançını tanıtır: Yabani ot sarmış tarla sahibini tanımlar.
*Karauaşha au athan tözüuge tör salır: Köle kadına nikah kıyan dayanıklılığı baş köşeye koyar. ( Bu atasözü de satıraltı tercümeyle anlaşılamayan türdendir. "Au athan" - duvak takan (nikah kıyan) anlamını vermekte, "tözüuge tör salğan ise" aşırı olaylara, dayanılmaz huya hazır olmalı anlamını taşımaktadır).
*Asıl azmaz, genca tay arımaz: Asil azmaz, Genca cinsi at yorulmaz. (TC versyonu "Asil azmaz, bal kokmaz").
*Ullu kazanda bişgen et çiy kalmaz: Büyük kazanda pişen et çiğ kalmaz.
*Kartnı sıyın körmegen kartlıkda sıysız bolur: İhtiyara saygı göstermeyen, ihtiyarlığında saygı görmez.
*Adamlıktan köb aythan adamlıkdan kem bolur: İnsanlıktan çok konuşan insanlıktan yoksun olur.
*Kertiden har kim da aytır, kertini az adam süer: Gerçekten herkes bahseder, fakat gerçeği az kişi sever.
*Kerti degen-kergiçde kerilir. Gerçek diyen darağacında gerilir. Kergiç-darağacı, germe aleti manalarda kullanılan kelimedir. Hunlarda yün ürünlerinin germesinde kullanılan alet olup günümüzde de kullanılmaktadır (cauluk kergiç, teri kergiç vb.) Kergiçin darağacına dönüşümüyse Syanbiy (Tanşihaylı) dönemin şiddetli savaşları sırasında gerçekleşmiştir (MÖ. 1 asır). Bu ev aleti Syanbiyler tarafından kansız öldürme denen, saygın suçlulara uygulanan infaz için darağacı olarak kullanılmıştır. Syanbiylerin ahvatı Mogolların o infaz toresini MS. 14 asra kadar (Deşt-i-Kipçak devletinin Kızıl Orda devletine dönüştüğü dönem) kullandıkları tarihi kaynaklardan okunmaktadır. Hunlarda ise işkence olayının olmadığı darağacının olmasını gerektirmemiş ve öyle bir Hun sözüne tarihince rastlanmamıştır. Tarihte sadece Tanrı elçisi denen tören sırasında elçi seçilen kişinin yere sapıyla batırılmış dokuz kılıç üzerine bırakıldığı bilinmektedir (MÖ.3000 –1000 yıllarda).Geç dönemlerde (MS.1-2 asırlar) doğu ilişkilerin esintisi olarak asmak kelimesi geçmektedir."Kergiç"(gerici tezgah) bu atasözde "darağacı" anlamında gelmektedir).
*Kertini calğan şağat cenmez: Gerçeği yalancı tanık saptıramaz.
*Kertini aythan ullu, urğu cılandan uulu: Getçeği haykıran aydın en zehirli yılandan zehirli. Burada ullu (büyük) kelimesi aydın anlamında okunmaktadır.
*Kerti közge çançılır: Gerçek göze batar.Satıraltı tercümesi zayıf mana vermekte. Asıl manası: Yüze söylenen gerçek vicdanı rahatsız eder.
* Kabcık mizni tutmaz, suu uuçda turmaz: Bizi çuval saklayamaz, su avuçta durmaz.
*Tilde süygen-içden tüyüm: Sadece dilde sevenin gönlü kara düğüm.
*Tilim baldı degenni til tübünde ot bolur: Dilim baldır diyenin dilinin dibinde zehir olur. Ot kelimesi ateş, zehir ve ot manasını taşımaktadır. Bu mana bulunduğu cümlenin manasına bağlıdır. Burada zehir anlamında helmektedir.
*Til tilkau bolsa bet "oh" der: Dil konuşamaz olsa yüz (vicdan) "of" der (sevinir).
*Mahdauçu sögerge öç bolur: Övücü karalamakta da hızlı.
*Mahdalıunu süygen şat, kertiden uzak: Övülmeyi seven yönetici gerçeklerden uzak.
Kazan kaynatıuçu çaykauda da usta: Kelimesi kelimesine Kazan kaynatıcı durulamakta da uzman çeviri anlam veremez. Atasözü soyut tarzda anlaşılmakta. Manası "Pohpohçu övdüğü gibi uzmanca da karalar".
*Kereksiz mahdalğandan kereksiz talannan aşhı: Yersiz övülmektense yersiz karalanmak iyi.
*Sabır kölde-sarıubek: Sakin gölde ucube bulunur.
*Tışı hoş da içi boş: Dışardan hoş,içi - boş.
*Sanı -tulpar, annı-mulhar: Bedeni kudretli, aklı çerçöp.
*Betsiz haua satar: Vicdansız havayı satar.
*Nartnı kartı da art bolmaz: Nart'ın ihtiyarı bile gözardı edilemez.
*Calkası kıyılğan acir baytalnı ürkütür: Yelesi biçilmiş aygır kızağı ürkütür.
*Apendini aythanın et, etgenin etme: Din hocasının söylediğini yap, yaprığını yapma.
*Kartnı burnun sürt da onouğa tut: İhtiyarın burnunu sil de danışman yap.
*Kazauat anası-gitçe kauğa: Savaşın anası küçük kavgadır.
(Bu atasözünde "ana" sözü - "sebep", "neden", "doğurucu" anlamlarında gelmektedir).
*Kul tarhha çıksa hanbiyçe kirtaban bolur: Köle tahta çıkarsa kraliçesi kir tabanlı olır.( Kelmesi kelimesine çeviri manasını verememekte. Anlamı-"Düşük kaliteli kişi yüksek mevkiye gelirse, toplumun gözdelerini kendi seviyesine çeker).
*Tonnuznu törge salsan tepsige tegene saldırır: Domuzu baş köşeye oturtursan sofraya yalak koydurur.
("Domuz" kelimesi "değersiz kişi"anlamında verilmektedir).
*Korkak başçı kauğar sırtın cauğa tanıtır: Korkak başkomutan askrıinin sırtını düşmana tanıtır.
*Kılıç bla kirgen kılıçdan ölür: Kılıçla gelen kılıçtan ölür.
*İyilgen baş kesilmez: Eğilen baş kesilmez.
*Eski cau cannı şohtan baş: Eski düşman yeni dosttan üstündür.
*Az söleşgen köb eter: Az konuşan çok yapar.
*Calan talandırır: Yalan dalatır.(Yalan kaynağını geç erken dalanır-anlamında anlaşılır).
*Tili uzun abına cürür: Uzun dilli düşe kalka yürür. (Burada "yürür" kelimesi "yaşar" ağırlıklı manadadır).
*Uzakdağı-uzayır, cuukdağı -bezdirir: Uzaktağı mesafeli kalıp ara uzaklaşır, yakındaki bıktırır.
*Kerti şohdan - katı söz: Gerçek dosttan sert söz.
*Kerti şohdan - kerti söz: Gerçek dosttan gerçek söz.
*Ullu köllülük bla akıl kan cauladan az takıl: Kibirle Akıl kan düşmanlardan biraz yakın. Takıl (bir şeyden daha iyi) kelimesi burada bıraz yakın manada gelmektedir.
*Ata bilmegen taşnı başına urur:Atmasını bilmeyen taşı kendi başına vurur.
*Kesi amanlı balta alıb çabar: Suçlu baltayla ilki saldırır.
(Satıraltı tercümesi atasözünün anlamını doğru yansıtamamaktadır. Kullanılan anlamı-"Suçlu saldırıya ilki geçer").
*Biçak cara bitelir, söz cara bitelmez: Biçak yarası iyileşir, söz yarası iyileşmez.
*Sözden köz çığar: Laf nedeniyle göz oyulur.
*At cer eşekge caraşmaz: At eyeri eşeğe yakışmaz.
*Eşek bla cıyılğan at iyisli bolur: Eşekle aynı damda barınan at kokulu olur.
*Kuldan tulnu al: Kuldan ise dulu al. Satıraltı tercümesi manayı zedelemekte.
Kullanımdaki anlamı: Kul kıza asil dul kadını tercih et.
*Bet uyala uyala cıyırılır, kuyruk uyatsız uyatsız caş turur: Yüz utana utana buruşuklaşır, kıçsa utanmaz utanmaz genç kalır.
*Kozu tabhan börü koynu izlemez: Kuzuyu bulan kurt koyunu aramaz.
*At-arıklıkdan, kız-carlılıkdan: At-zayıflıktan, kız – fakirlikten. Satıraltı tercüme Türkiye Türkçesi'nde mana veremez. Kullanılan anlamı- "At zaıf düşünce öldürülür, kız fakir olunca küçük düşer".
*Az körgen köb süer: Satıraltı tecümesi "Az gören çök sever". (Bu atasözündeki anlam biraz geniş. Manası- "Nadir görüşürsen fazla sevilirsin".
*Culduz ayğa - kündeş: Yıldız ay'ın kuması. (Kullanılan manası-"Başarısız başarılıyı kıskanır"Çirkin güzele gıpta eder vb.).
*Kiyimge köre salamlaşırsa, akılına köre aşırılırsa: Giysine göre karşılanırsın, aklına göre geçirilirsin.
*Fahmusuz fahmulu bla küreşe duniyağa aytılır:Yeteneksiz yetenekliyle savaşarak dünyaya tanınır (meşhur olur.
*Miyik minnen uzak körür: Yükseğe binen uzağa görür.(Kullanılan manası-"Yükseğe çıkan uzak ufukları ğörür").
*Miyikge minnen tüşerge korkar: Yükseğe çıkan inmekten korkar.
*Balık baştan çirir: Balık başından çürümeye başlar.
*Başta akıl bolmasa ayakğa küç ceter: Başta akıl olmazsa ayak zorlanır.
*Tayıuçu tönnekni çurumu başda: Düşücü bedenin nedeni-kafadadır.
(Satıraltı tercümede anlamı biraz farklı okunmakta. Kullanılan anlamı - " Hayat yanlışlarla doluysa nedenlerini akılda ara").
*Aman başçılı halk-talk: Kötü başkanı olan halk mahvolur.
(Kullanılan manası: "Değersiz başkanı olan halk mahvolur". "Talk" sözü halkla ilgili kullanıldığı zaman çaresizlikten mahvolma manasını taşır).
*Mal -keter, bilim- öter: Mal gider, bilim geçer.
( Satıraltı tercümesi zayıf kalmakta. "Öter" sözü "ebediyen yaşar" anlamını taşımaktadır. Soyut tarzdaki manası-"Mal yok olup gider, bilimse ebediyen yaşar").
*Mal calğan da tin kerti: Mal yalan, manevi varlık gerçek.
("Tin" (ruh) burada "manevi varlık", "ruhsal erginlik" anlamında gelmektedir. Manası şöyle okunur: "Mal aldatıcı varlıktır, gerçek varlık manevi olgunluk, ruhsal erginliktir".
*Canım, tinim-ana tilim: Canım ruhum - ana dilim.
*Malğa coyğan "bügün" der, tinne coyğan "tambla" der: Mala harçanan "bugün" der, manevi varlığa harçanan "yarın" der.
(Kullanılan manası-"Mala harçanan buğünü düşünür, manevi gelişime harçanan gelecek nesilleri düşünür").
*Can canlandırır, tin ayaklandırır: Can canlandırır, ruh ayağa kaldırır.
(Bu ata sözü de soyut tarzda anlaşılan türdendir. Manası:"Can sadece bedenin canlanmasını sağlar, ruh ise onu yönetir ve yaşatır". "Ayakalandırır kelimesi burada hem "yönetir" hem "yaşatır" manayı içermektedir).
*Sıy minne tül-tinne: Saygı bine değil, manevi dereceye.
(Burada "tin" "manevi gelişim", "bilgi" manalarını içermektedir).
*Baynı başı auruuçu: Zenginin başı ağrıyıcı olur. Kullanımdaki soyut tarzdaki manası: Varlıklı malını düşündüğünden hep rahatsız yaşar.
*Burun çüyürüuçü halknı çüyürtür: Satıraltı tercümesi "Burun çevirici halkı kendinden çevirir" anlamını tam verememekte. Soyut tarzda anlaşılan kullanımdaki manası: "Herkese kibirle yaklaşan halkın kendinden geri çevrildiği acıyı yaşar").
*Süygen- süyer, süymegen-küyer: Seven sever, sevemeyen alev alev yanar. Soyut tarzdaki anlamı-"Sevebilen sevdayla tutuşur, sevmesini bilmeyen gıptayla boğuşur").
*Urğuç-urulur, buuğuç-buulur: Saldırıcı vurulur, boğucu boğulur. Soyut tarzdaki anlamı: Başkasına yaptığını kendin yaşarsın.
*Urma, urulğan bol: Vurma, vurulan ol.
*Anı tersligin zaman çaçar, seni tersligin içini aşar:Onun suçunu zaman siler, seni suçunsa içini yiyer.
(Satıraltı tercümesi yetersiz kalmakta. Kullanılan manası:"Onun sana karşı işlediği suç zamanla senin tarafından unutulur, ama seni yaptığın haksızlık kendi içini yiyip bitirir". Bir diğer anlamı-"Mağdur etmektense mağdur ol".
*Namıs ketse - can sıysız: Namus gidince can hiç. Burada can kelimesi kişi anlamında gelmektedir. Atasözü şöyle okunur: Namustan yoksun can (kişi) hiç.
*Garanı başın bir cerde cabsan bir cerde çığar: Kaynağı bir yerde kapatırsan bir başka yerden çıkar.
(Satıraltı tercüme anlamını tam yansıtamıyor. Kullanılan anlamı-"Yeteneklinin bir yönde önünü kesersen, bir başka yöndeki yeteneğini gün ışığına çıkarır").
*Çıçhannı balası kabcık teşer: Farenin yavrusu çuvalı delikler.
(Kullanımdaki manası-" Her evlat Anababadan gördüğünü yapar").
*Ata hali ulunda: Babanın kişiliği oğlunda.
*Cigit ölünü kılıçı - kolda, korkak ölünü kılıçı colda: Cesur ölünün kılıçı elinde, korkak ölünü kılıçı yolda.
("Yolda" kelimesi burada soyut tarzda anlam vererek "her hangi bir tarafta" olarak okunarak, kılıçın elden erin daha hayattayken bıraktığını göstermekte. Kullanılan manası:"Yiğit ölürken de kamasına sarılarak ölür, korkak ise ölmeden önce kılıçını bırakır ").
*Cauğa sırtını tanıtsan tanılmaz bolursa: Düşmana sırtını tanıtırsan tanınmaz olursun.
*Korkak kauğarnı ayak ızı katınını etegine keltirir: Korkak askerin ayak izleri kadınının eteğine götürür.
*İynanmaz gakgıda tük izler: İnanmayan yumurtada tüy arar.
("İnanmayan" kelimesi "şüpheli" manada gelmektedir. Manası-"Şüpheli yumurtada bile tüy arar").
*İynanmazğa Teyri eşigi açılmaz: İnaçsıza Tanrı kapısı açılmaz. ("Teyri eşigi" "Tanrı'nın lütfusu" demektir).
*Kereklini şindigi miyik: Çatlağın sandaliyesi yüksek.
*Aman eteginden tutsa etegini kesib kaç: Kötü eteğinden tuttuysa etegini koparıp kaç.
*Tiyme manna, tiymem sanna: Dokunma bana, dokunmam sana.
*Közünde teregi bolğan çöbü bolğanna "sokur" dey edi: Gözünde ağacı olan samanı olana "kör" diyordu.
*Teli üçün akıllı - teli: Deli için akıllı delidir.
*Amannı eki tonu bolur, birin kesi kiyer , başhasın sanna kiydirir: Kötünün iki kürkü olur , birisini kendisi giyer, diğerini sana giydirir.
*Mırdıda bitgen gokga iyis eter: Bataklıkta büyüyen çiçek kokar.
*Asıl bla Namıs-can nöger: Asalet ve Namus can dost.
(Soyut tarzda anlaşılır. Kullanılan manası-"Asil namussuz, şerefsiz olamaz").
*Ayü balasın"subayçığım"deb erkeletir: Ayı yavrusunu "zarifciğim" diye sever.
*Ürgen it kabmaz: Havlayan köpek ısırmaz.
*İlaçin ölse kök muthuz bolur: Kartal ölünce gök renksiz olur.
(Soyut tarzda okunur. Kullanılan manası: "Aydın olmayınca hayat renksizleşir).
*İlaçin urulsa guguruk uçuuçu bolur: Kartal vurulursa horoz uçucuya soyunur.
*Aşauçuğa-marauçu: Her yiyene bir gözlemci.
(Soyut tarzda anlamı farklı okunmakta ve "Çalıcı nişan alınır" manasını taşımaktadır).
*Caşauğa ne dau: Hayata ne dava.
(Kullanılan manası-"Kaderden kimse kaçamaz o yüzdenTanrı'dan gelene katlanılmalıdır).
*Kalamçı alamğa uzalır: Kalem tutan aleme uzanır.
(Kullanılan manası-"Kalem tutan aydın dünyanın sınırlarını aşar").
*Kuanç cılaunu allı: Kvanç feryadın ön tarafı.
( Kullanılan manası-"yaşam sevinci bir an, ölüm ise sonsuz").
*Tıymağanna tıyım salma: Seni engellemeyene set koyma. Çok eski atasözü. "Tıymağan" -"önünü kesmeyen" "zarar vermeyen" anlamındadır, "tıyım" ise günümüzdeki "tıyğıç" (engel ) manasını taşımakta).
*Salamdan zaran kelmez: Selam vermekten zarar gelmez.
(Atasözü satıraltı tercümede manasını yansıtamıyor. Kullanılan anlamı-"Düşmanına bile selam vermek şarttır").
*Tuu duua kuunu tutmaz: Sağlamlaştırıcı dua bitkini etkilemez.
(Asıl manası farklı anlaşılmaktadır. Kullanılan manası:"Sağlamlaştırıcı dua genetiğinden hasarlıyı düzeltemez". Olumsuz kişisel özellikleri anlatılmasında kullanılır. "Tuu" -eski söz, manası-"sağlam","kudretli","çağ mevsiminde". "Kuu"-"tamamen kısır, iyileşemeyecek durumunda sabit).
*Callaucu kıllanıuçu bolmaz: Yol değiştirebilen incinmiş olmaz.
(Manası biraz farklı okunmaktadır. Kullanılan manası:"Karışmayan saldırıya uğramaz". "Callauçu" kelimesi her olaya karışmadan uzaklaşmak" anlamını vermektedir).
*Kıyamatda cıyamat bla kutulalmazsa: Kıymette topladığın varlıkla kurtulamazsın. "Ciyamat" söz oynanışı denilen türden olup, "cıyım"(toplama) sözünün şakaya dönüştürülmesidir. Burada "topladığın varlık" manasını taşımaktadır. Şaka çekişmelerde kullanılır).
*Bulğauçunu kol uzatıu buruuğa uşar: Çeviricinin el uzatışı çevrilerek delen alete benzer.
( Bu söz de şakalarda kullanılan türdendir. Manası satıraltı tercümeyle anlaşılamaz. Kullanılan manası-"Her beden yaptığı işe uyğun biçimlendirilir, o biçimlendirme de kişiliği yönlendirir").
*Sala- sala tursan ala- ala caşarsa: Koya koya durursan, alarak alarak yaşarsın.
*Har aytıuda - bir tatıu: Her haberde bir öz.
(Satıraltı tercümesi zayıf mana vermekte. Kullanılan manası-"Her haberci olayı kendi bakış acısından değerlendirir ve öyle anlatır". TC Türkçesi'nde şöyle anlaşılır:"Her deyişte bir yorum".
*Kıyık da Teyrige ayık: Ters yapılı da Tanrı'ya ait.
(Burada "ayık" (açık, aydınlatılmış, belli, tamamen aydınlık) kelimesi cümleye göre mana değiştirmekte ve anlamını genişletmektedir. Atasözü şöyle okunur: "Ters kişilikli bile Tanrı'a ait ve sevilir").
*Tin kökden da can -cerden, kısha şoğay ekeülen: Ruh gökten de can yer'den, kısa süreli dosttur bu ikisi.
(Getirilen satıraltı tercüme manasını zedelemektedir. Asıl manası-"Çelişki dolu yaratılışın bir örneği olan insan, gökten gelen ruhla yerden olma canın birlikteliğinin uzun sürmeyeceğini bil").
*Kantorğa canın turu: Kantor'a canın tam emanet.
("Kantor " (Toru) günümüzde dünyaca bilinen "Karaçaylı At" ismiyle tanınan cinsten asil attır. "Can turu" demek eski dilde "can emanet", "can tamamen açık", "can tamamen birisinin elinde" demektir. ("Caşaum Allahha adamğa da turu, taşam cok", "Canım sanna turu, Teyri koru"(Biynöğer efsan.)
*Çırpı çeget bolurğa aşığır, çeget çırpığa karay ahsınır: Yeni filizlenmiş çalılık orman olmaya acele eder, orman da onlara bakarak içini çeker. Kullanılan manası-"Genç yetişkin olmaya acele eder, ihtiyar ona bakarak içini çeker".
*"Hap" çıkmasa "hirr" bolmaz: Havlama duyulmazsa "hir" denilmez.
Kullanılan manası-"Her davranış uygun karşılığı tetikler".
*Calauçha - tepsi tüb: Satıraltı tercümesi "Yalakaya-yemek artığı" burada ortaya anlam koyamıyor. Kullanılan manası-" Yalaka efendilerinin yemek artıklarıyla beslenir".
*Kutsuz kutluğa kuuruk karar: Suratsız yakışıklıya yakıcı bakışla bakar. ("Kutsuz"-"çirkin,"itici", "suratsız", "göz tutmaz" mana içeren eski sözdür, "kutlu" ise "yakışıklı", "göze batan", "keyifi yerinde"
 
AssıTarih: Pazar, 30-08-09, 5:07 PM | Mesaj # 5
Albay
Grup: Admin
Mesaj: 93
Ödüller: 0
İtibarlarınız: 5
Konum: Dışarıda
*Bilimni bağasın bilim bilir: Bilimin kıymetini bilim bilir.
(Burada "bağasın" (pahasını) söz "kıymet, değer" manada okunmaktadır).
*Har kiritge bilim-açhıç: Bilim her kilidin anahtarı.
*Işannan ışannanından cılar: Güvenen güvendiği tarafından ağlatılır.
*Muhar canı-karında: Oburun canı karnında.
*Cer Künnü ol tutulsa anılar: Yer Güneşin değerini o tutuldukça anlar.
*Cahanimni körmegen candetge köl salmaz: Cehennemi göemeyen cennetin kıymetini bilmez.
*Koy tişinden hans bilir: Koyun dişinden ot bilir.
*Çın temir onmaz, Nart cesir bolmaza: Çelik rengini atmaz, Nart esir olmaz.
*Baş urub caşağandan öretin ölgen aşhı: Eğilip yaşamaktan dimdik ölmer iyi.
*Kalğan işge kar cauar: Zamana bırakılan işin üstüne kar yağar.
(Burada satıraltı tercümesi yetersiz kalmaktadır. "Kalğan" (bir yerde kalan) bu atasözünde "sonraya, zamana bırakılan" anlamında gelmekte, "kar cauar" (kar yağar) soyut tarzda anlam taşıyarak "hiç yapılmaz" anlamı yansıtmaktadır. Öyle de atasözü şöyle okunur: "Sonraya bırakılan iş hiç yapılmaz").
*Sabiyni cumuşha iy da ızından bar: Çocuğu bir işle gönder de arkasından git.
*Sannırau kulak el buzar:Sağır kulak halkı bunaltır".
( Bu atasözünde de sözler mana değişimine uğramaktadırlar. "Sannırau kulak" (sağır kulak) burada "doğru dürüst anlamayan, karıştıran, bir şeyi kenar köşesini yakalayıp da tamını bilmeyen, yarım yamalak bilen" anlamlarda okunmaktadır. "El buzar" (köyü bozar) " halkı bunalıma sokar, halkı bir biriyle dalaştırır " manasını taşımakta. "El" (köy) kelimesi de "halk" olarak okunur).
*Sannırauğa eki azan okulmaz: Sağir için iki ezan okunmaz.
*İşlegen-tişler: Satıraltı tercümesianlamıını yansıtamaz. "Tişler" (şiş kavurur) burada " sıkıntısız yaşar, bollukta yaşar" manada gelmektedir. Atasözü şöyle okunur: "Çalışan bollukta yaşar".
*Usta cünnü cibek eter: Usta yünü ipeğe dönüştürür.
*Az bilgen köb söleşir: Az bilen çok konuşur.
*Kızın bolsa erge aşık, ölün bosa cerge aşık: Kızın varsa evlendirmeye acele et, ölün varsa gömmeye acele et.
*Başlannan iş biter: Başlanan iş biter.
*Kalamçı talamçını talar: Kalem tutan yırtıcıyı yener.
("Talar" vahşi hayvanın saldırısını anlatılmasında kullanılan sözdür. "İt taladı" (Köpek saldırdı). "Talamçı" eski sözdür ve "gıptalı saldırgan" olarak anlatıla bilir. Örneğin: "Talamçıla talar capılı, bilek desen tutmaz - katılı, carlı canım' a tüşer - atılı, ey medet, ne boldu bu düniyağa!" (Gıptalı saldırganlar dalayacak suratlı, direnecek güç yok kolumda, zavallı canım harçanıp gider gibi, ey yüce kudret, ne oldu bu dünyaya!) İ.Semenov."Künüm").
*Cılamağan caşha emçek salma: Ağlamayan oğlana (bebeğe, çocuğa) meme verme. "Caş" (oğlan, yıl) bu atasözünde "bebek, çocuk" manada gelmekte.
*Üçden dağan taymaz: Üçlü direk düşmez.
*Bilmezni kolunda dariy-tıcına: Bilmezin elinde ipek kaba pamukluya dönüşür. ("Tıcına" kaba pamuklu veya diger maddelerden yapılmış ip. Eski sözdür. Günümüzde kullanım dışı bulunmaktadır).
*İyesin süysen itine süyek ber: Sahibini sevsen köpeğine kemik ver.
Cigit sırtı cer bilmez: Yiğitin sırtı yeri bilmez.
Süygenni başı gitçe da cüregi ullu, süymegenni başı ullu da cüregi gitçe: Sevenin başı küçük de yüreği büyük, sevemeyenin başı büyük de yüreği küçük.
*Minsn-asıl at, alsan- biyçe kız: Binsen asil ata bin, alırsan asil kızı al.
*Minsen asıl atha min: Binersen asil ata bin.
*Atsız esen cayau cürü, eşekge minme: Atsız isen yaya yürü, eşeğe binme.
*Eşeğin cok ese küyeündamı cok: Eşeğin yoksa eniştende mi yok.
*Saudügerçini eşegi at bolur: Pazarlamacının (tüccarın) eşeği at olur.
(Burada satıraltı tercümesi manayı biraz zedelemektedir. Kullanılan manası: "Tüccar eşeği at olarak tanıtıp satar").
*Satıuçunu eşeği - at: Satıcının eşegi-at.
*Cığılsan da miyikden cığıl: Düşersen de yüksekten düş.
*Namıssız kız berne bla cabılır: Namussuz kız damadın akrabalarına dağıtılan hediyelerle örtülür.
*Aman kızğa-kazan koşak: Değersiz kıza kazan katılır.
Tercüme atasözünü tam anlatamamakta. "Kazan koşak" (kazan katkı) sözler satıraltı anlamında kullanılmaz. Genellikle bulunduğu cümlenin manasından etkilenerek, olumlu veya olumsuz mana yaratmaktadırlar. Burada alayı, ciddiyetsiz bir davranışı, dalga geçmeyi anlatmaktadırlar.
*Börü kartlığında cuburançı bolur: Kurt yaşlanınca fare avlar.
*Uu basalmağan börü uluuk bolur: Avlanamayan kurt ulucu olur.
*Akıllı katın erni castıkda horlar: Akıllı kadın erkeği yastıkta yener. (Burada mana biraz farklı gelmektedir. "Akıllı kadın erkekten yastıkta zafer kazanır" (evde sözünü geçerli kılar) olarak anlaşılır).
*Namısdan malnı saylağan sıylannan bolmaz: Namusa malı tercih eden sayğılı olmaz.
*Bir amanlık on igilikni cabar: Bir kötülük on iyiliği kaoatır.
Bügülmegen ağaç-sınar: Bükülmeyen ağaç koparılır.
*Uşamağan-cukmaz: Benzemeyen yanaşmaz.
*Arbanı al çarhı kalay barsa art çarhı da alay barır: Arabanın ön tekerleği nasıl giderse diğerleri de öyle gider.
*Açılmauçu kadaunu takğıçı kobarılır: Açılmayan kilit sökülür.
(Bu atasözünün manası biraz farklı anlaşılmakta. "Kadau"- eskiden kapını kapatmak için kullanılan ağaç veya metalden yapılı yatsı sopa, "takğıç" ise - onun kenarlarının takıldığı yapıtlar).
*Sermeşge bara mahdanma, sermeşden kele mahdan: Çatışmaya giderken övünme, dönerken övün.
*Tuumağan ayğa salam berme: Doğmayan aya selam verme.
*Korkakğa çob-terek: Korkak için saman ağaç olur.
*Korkak kaçıuda alçı: Korkak kaçma sırasında önderdir.
*Uyalçak kız beder katın bolur: Utangaç kız utanmaz kadın olur.
*Kız mölek ese şaytan katın kaydan çığar!: Kız melek ise şaytan kadın nereden çıkar!..
*Miyik ocaknı tütünü kenne cayılır: Yüksek bacanın sisi geniş alana yayılır.
*Emen kesilse da tamırı kalır: Meşe koparılsa da kökü kalır.
(Satıraltı tercüme doğru mana verememekte. Kullanımdaki soyut tarzdaki manası- "Aydın öldürülse de onun attığı aydınlatıcı kökleri ebediyen kalır".
*Tözüuçü tau tebrense sırkıu çeget tauğa cabışır: Dayanıcı dağ deprem olunca, şımarık nankör orman dağa sıkı tutunur.
( "Tözüuçü" - "devamlı haksızlık çekerek sevgisinden dolayı tepki vermeyen" manada gelmekte, "sırkıu" ise "nankörlük ve şımarıklığın karışımı" gibi bir mana içermektedir).
*Çeget tauğa-casama, tau çegetge-kadama: Orman dağ için-süs, dağ orman için-arka.
*Bal süygen ayünü burnu topluk bolur: Balı seven ayının burnu şişmiş olur. ("Topluk"(şişmiş)- bir eski söz olarak çoğunluk tarafından bilinemez. "Burnu topluk bolub" demek "burnu şişmişdi" demektir. Fakat "topluk" dış etkenlere bağlı şişkinliği anlatmaktadır. İç etkenlerin yarattığı şişkinlik ise "köbgen" olarak tanımlanır.
*Tarda bolsanda konakbay bol: Tarda da olsan misafiri ağırla.
*Sıylı ölü sıysız saudan sau: Saygın ölü değersiz sağdan sağ.
*Can günahnı kan töler: Canın işlediği günahı kan öder.
(Burada getirilen mana yetersiz kalmakta.. Kıllanımdaki manası: "Bir kişinin (can) işlediği günah kan akrabalara uzanır". "Can" (can)- burada "kişi" anlamında gelmekte, "kan töler" ise - "kan akraba, nesilleri öder" manasını taşımaktadır).
*Aslan tıcın et aşamaz: Aslan kokmuş eti yemez. (Aslan leşi yemez).
*Tauk tabıuçu bolsa gıgırık ullu köllü bolur: Tavuk yumurtlayıcı olursa, horoz kibirli olur (havalara girer).
*Cathan cuk caratmaz: Yatan bir şey üretmez.
*Tışdan-altın, içden-cez, kara kölde-kuka köz: Dışdan-altın, içten-pirinç, kara gönüllü kişide sahte pırıltılı göz".
(Satıraltı tercüme analamını yansıtamamaktadır. "Kara köl" (kötülük besleyen gönül, siyah göl, şiddetli göl, gönül) manalarını taşımakta. Bu atasözünde, cümle manasından etkilenmiş olup "gıptalı" anlamını yansıtmaktadır. "Kara köl" sonrası "kişi" kelimesi tercümede eklenir, zira bu mana içerilmiş bulunmaktadır. Öyle de ata sözü şöyle okunabilir: "Dıştan-altın, içten-pirinç; gıptalı gönüllü kişide sahte parlayan göz").
*Doğura oğurauğa kızğanç: Satıraltı tercüme bu esprili eski sözü açıklayamaz. "Doğura" hafif alay içeren, halkta sevilmeyen bir yüksek görevliyi anlatır, "oğurau" ise "onaylamak,desteklemek, kabul görmek, doğru bulmak" manalarda kullanılır. Dolayısıyla ata sözü şöyle okunur: "Yerine pek layik olmayan başkan onaylamakta cimri".
*Sabiyni gitçesi -gitçe carsıu, sabiyni ullusu-ullu carsıu: Evlatın (çocuğun) küçüğü küçük problem, çocuğun büyüğü büyük problem.
*Col bla barğan cok bolmaz: Yoldan çıkmadan giden kaybolmaz.
*"Kesim" değen anadan mahdalır, "halkım" degen halkdan mahdalır: "Kendim" diyen anası tarafından övülür, "halkım" diyen halk tarafından övülür.
*Göbelekge çille çulğar, Nart uuçalay caya tutar: Kelebek ipek sarar, Nart avcıcık da yay çeker.
*Semen kelse-senmençiler, Duda kelse-biçimsiler: Senbsençen (Semen) soyu insanı gelirse her kesin etnik kökünü araştırmaya başlar, Duda soyu insanı gelirse oturma kalkma töreleri derdine düşer.
*Marşankulda-calan cul: Marşankul soyu insanı allem kallem her durumdan sıyırılır.
(Burada "calan cul" sözler "her tür marifetini kullanarak, yalana başvurarak sıyırılmak" anlamını taşımakta. Örneğin: "kulda calan cul"-"kölede sıyırılma marifeti". "Cul"- "akla, aklap kurtar, suçlamayı çevir" manadadır, "calan" ise " yalan" kelimesidir).
*Bıtda sadağın em artda tartar: Bıtda soyu yayını en son çeker.
(Burada Bıtda soyunun barışseverligi anlatılmaktadır).
*Çoma uzun çomaltır: Çoma soyu insanı işi atlatmayı sever.
( Bu tercüme yetersiz, zira deyişte "çomaltır"- "uzun süre uygunsuz bekletir, ayakta koyar" manasını taşıyan söz bulunmakta. Öyle de atasözü şöyle okunabilir:"Çoma soyu insanı ne evet ne hayır demeden işi uzatır ve uzun süre bekletir").
*Koban tabanda bolsa da hannı közüne ilinir: Koban soyunun insanı en altta bile olsa hanın gözüne batmayı başarır.
*Hansemen ulu-katınçı, Karabaş ulu-çaphınçı: Hansemenoğlu-çapkın, Karabaşoğlu-saldırıya hazır.
*Kara arağa arık tartar: Kara soyu insanı mesafeli durur.
*Handar Semen-senmençi, Şamlı Candar-tirmenç: Hansemen-inceleyici, şanlı Candar-değirmenci.
*Bayrımuk közü-alabuluk: Bayrımuk soyunun insanının gözü maviye çalan rengi olur.
*Şat Botaşda-caraşıu, Caşakkuda-canaşıu: Yönetici Botaş soyunda - hoşgörü, Caşakku soyu insanında - uyum sağlama yeteneği.
*Bici kısha biçer: Bici souyunun insanı vermekte ölçülü.
(Burada "kısha biçer" (kısa biçer) kelimesi " cimriler" anlamında gelmektedir.Soyut tarzdaki manası-"hemen karar verir" olarak anlaşılmaktadır.
*Aciden-alçı, Çibilden-nalçı: Aci soyundan önder çıkar, Çibil soyundan usta nalcı.
(Çibil, Çibin soyu asiliyetten olmasa da yeteneğiyle kendini kabul ettiren soy olmuştu. Günümüzde nesli tükenmiş sayılmaktadı).
*Oyumlaşa-Kağayğa, kayğılaşa-Abayğa: Fikirleşmek için- Kağay soyuna gidilir, belaları paylaşmak için Abay soyuna gidilir.
(Abay asil eski askerçiler neslinden olan soy günümüzdeki Hun-Karaçaylılarda yoktur. Çeçen'de ahvatları bulunmakta).
*Tambiy-turuşlu, Aliy-uruşlu: Tambiy (Tammiy) soyun insanı yenilgisiz olur, Aliy soyun insanı kendini üstün tutar.
("Turuşlu" -(yenilgisiz inatla hedefini elde tutan) kelimesi yüksek kişisel değerlerin yanı sıra dış görünüşü de yansıtmaktadır. "Uruşlu" ise mesafe tutan, kendini bilen, kendini üstün tutan, kümseyi pek yanaştırmayan anlamlarında kullanılan bir eski kelimedir).
*Zıdı başçı baş iyiltir: Gerizekalı başkan kafayı eğiltir.
Satıraltı tercümesi manasını yetersiz yansıtmakta. Kullanımdaki manası-"Gerizekalı başkanı olan halkın başı eğik olur".
*Börü tüşü-kozu: Kurt rüyası - kuzu.
*Koynu günahı - tişlikni tatıu: Koyunun suçu - şişin tadıdır.
*Batsan-tennizde, atsan-semizge: Batarsan denizde bat, avlarsan şişmanı avla.
*Başçı başsız bolsa halk talk bolur: Başkan beyinsiz olursa halk mahvolur.
*Şorbat ne kadar köbse da ilaçin bolmaz: Serçe ne kadar şişerse şişsin kartal olamaz.
*Turna aynıtsan kölünü cazar, karğa aynıtsan közünü kazar: Turnayı beslersen gönlünü yumuşatır, kargayı beslersen gözünü oyar.
*Karğa aynıt da közünü karmat: Besle kargayı, oysun gözünü.
*Mahdalğan at nal tüşürür: Övülen at nalını düşürür.
*Kelirden alğa konak uyalır, kelgenden sora konakbay uyalır: Gelinceye kadar misafir utanır, geldikten sonra ev sahibi utanır.
Satıraltı tercüme manasını yansıtamıyor. Anlaşılan manası: "Misafir gidecek kişi gitmeden önce eline ne alacağını düşünür, değersiz hediyeyle gitmekten utanır, yerine vardıktan sonra, nasıl neyle karşılayacağını düşünerek ağırlayan kişi utanır".
*Konakğa konaklık etmegen konaklıkda halpama aşar: Misafirini kurbanlıkla karşılamayan konuk sahibi, misafir gittiğinde hamur haşlamasıyla ağırlanır.
*Korkak min kere ölür: Korkak bin defa ölür.
*Sak-taymaz: Dikkatli kaymaz. Kullanımdaki manası - "Dikkatli her durumda sabit kalır".
*Ata sözün sıylağan sıylı ata bolur:Ata sözünün değerini bilen saygın ata olur.
*Mukkurnu kabır tüzeltir: Kamburlunu mezar düzeltir.
*Palah cannız kelmez: Bela tek başına gelmez.
*Mırdıda üy salsan üyün çirir: Bataklıkta ev kurursan evin çürür.
*Ölgen eşek börüden korkmaz: Ölmüş eşek kurttan korkmaz.
*Kın bilmeğenne tın kerek: Haddini bilmeyene "dur" demek lazım.
*Til bolmasa baş aurumaz: Dil olmazsa baş ağrımaz.
(Burada mana biraz zedelenmektedir. "Tıl"(dil) bu deyişte "uzun dil, dokunucu dil" anlamında gelmektedir. "Aurumaz" (ağrımaz) kelimesi de cümle manasına göre değişerek "derde girmez" anlamı taşımaktadır).
*Til tilge cansa, can canna kızar: Dil dile yanarsa, can cana kızar.
Satıraltı tercümesi bu atasözünü açıklayamamakta. "Til tilge cansa" (dil dile yanarsa) bu deyişte manasını tamamen değiştirmekte ve "iki kişinin dili de bir birine fazla dokunucu olunsa" olarak okunmakta, "can canna kızar" (can cana kızar, sıcak olur) ise "iki kişi karşılıklı saldırgan olur" manasını taşımakta. Dolayısıyla soyut tarzda atasözü şöyle okunur: "İki kişinin dili bir birine fazla dokunucu olunca, her ikisi de karşılıklı saldırgan olur". "Kişi" sözü tekstte mevcut olmasa da, atasözünün manası onu içermektedir.
*Kan daunu başı-söz: Kan davasının başlangıcı - sözdür.
Bu sözde de ""başı" (kafası, başkan, üstün, önder) kelimesi etkilenme kurallarına bağlı manayı değiştirmekte ve "kaynağı" olarak okunmaktadır.
*Bir söz min palahnı başın açar: Bir söz bin belanın başını açar. Anlamı biraz farklı gelir. "Bir söz bin belanın önünü açar".
*Nanlı şatır - tohana: Sevgilinin olduğu çadır - saray.
*"Tazama" degen köz caş da cayakdan sarka boklanır: "Temizim diyen göz yaşı da yanaktan akarken kirlenir.
*Kan daunu kuuğan-tuuduknu cauu, kan daunu tıyğan-tuuduknu cağı: Kan davayı sürdüren-ahvattın düşmanı, kan davayı durduran-ahvatın dostu.
*Akıllı ilişan alır, sora atar, akılsız alğa atar, sora ilişannı körür: Akıllı önce nişan alır sonra vurur, akılsız önce vurur sonra da nişanı görür.
*Hırtdauk-kesin mahdauk: Eleştirel dedikoducu - kendini övücü.
Satıraltı tercümesi manayı taşıyamamakta. "Hırtdauk"- "eleştirel dedikoducu, çekiştirici, diğerlerinin hayatını küçümseyerek konuşucu" manaları içermektedir. "Hırtdauk" kelimesi söylendiğinde, tarif edilen kişinin dolaylı olarak "kendini övme" çabaları anlaşılır. "Mahdauk" (övücü) ise burada "kendini övme çabalarına kapılmış kişi" olarak okunmaktadır.
*Tukum bediş-tölüde: Soyun rezaleti - nesillerinde.
*Ata sıyı - ulunda: Babasının itibarı oğlunda. "Sıy"(verilen değer, meziyet ölçüsü, saygı) bu atasözünde "itibar" manasını taşımaktadır.
*Bergen kolda-bereket: Veren elde-bereket.
*Arbazğa tüşgen taş alğa pariyge tiyer: Avluya düşen taş önce köpeğe çarpar. "Pariy" (köpek cinsi) burada "it, köpek" anlamında kullanılmaktadır.
("Pariy" günümüzde çoğunluk tarafından bilinmez, fakat çok eskilere dayanan "Biynöger" efsanesinde, "Biynöger barğanedi Kubadiylağa it tiley, Kubadiyları da eki Pariy küçük berdile"(Biynöğer Kubadiylere köpek isteyerek gitmişti, Kubadiyler de ona iki Pariy yavrusunu verdiler) sözleri kaynak olarak sunulur).
*İt-ürür, er-cürür: Köpek havlar, adam yürür.
*Har ürgen itge taş atsan col tutalmazsa: Her havlayan köpeğe taş atmaya kalkışırsan yolunu tutamazsın.
*Işarğan erin-süyümlü: Gülümseyen dudak sevimli.
*Bir-birde kün da tutulur: Ara sıra güneş de tutulur.
Kullanımdaki anlamı - "Kusursuz hiç bir varlık yoktur".
*Ulluburun küyeüge-kazıkburun küyeunöger: Büyük burunlu damada - direk burunlu şahit arkadaş. Soyut tarzdaki manası: "Damadın burnu büyükse şahit arkadaşı kocaman burunlulardan olsun".
( "Küeunöger" düğünde şahitlik yapan damad arkadaşıdır. "Küyeü"-damad).
*Ciltin ot tamızır da otda cutulur: Kıvılcım ateşi yakar da ateşte kaybolur.
*Bauda başçı bolğandan tohanada çabçı bol: Damda başkan olmaktansa sarayda hizmetçi ol. ("Çapçı"-hizmetçiden daha aşağıdaki konumda "koş-getir" gibi işleri yapan kişidir. "Çapçıuay"-çocuk için söylenir).
*Körgen-ürenir, tuthan-tirenir: Gören öğrenir, tutan direnir.
*Dert süygenni Teyri süymez: ntikamcını Tanrı sevmez.
*Süygenni küydürgen küye caşar: Seveni üzen yanarak yaşar.
Satıraltı tercümesi biraz farklı yöne çekmekte. "Yanarak" kelimesi burada "acıyla, hüzünle" manada gelmektedir.
*Süygenne boran-cırlauk, cannur-sılauk: Seven için boran bir şarkı, yağmur bir okşayıştır.
*Sügen cürekli-süyümlü: Seven kalpli (yürakli) sevimli.
*Süygenni künü künlü: Sevenin günü güneşli.
*Caşırtın amanlıknı karğış ayğak eter: Gizli yapılan kötülüğü beddua açığa kçıkarır.
*Totur barda-kökürek: Enerji varken insan cesur. Satıraltı tecümesi anlamını açamamakta. "Kökürek" (göhüs) bu deyişte "cesur" manada gelmektedir. "Kişi" sözü ise, söylenmeden cümle yapısında kodlu sözdür.
*Totur çağı-caz: Enerjinin çağı ilkbahardır.
*Totur ketse can keter: Enerji gitse can gider.
*Caşlıkda totur bar da akıl cok, kartlıkda akıl bar da totur cok:Gençlikte enerji var da akıl yok, yaşlılıkta akıl var da enerji yok.
*Ariunu auruu köb: Güzelin hastalığı çok. Satıraltı tercüme net mana veremiyor. Burada "auruu" (hastalık) kelimesi "problemli karakter" manada gelmektedir.
*Karaton sabiy tabsa emçegin arbazğa sığar: Kısır çucuk doğurursa memesini avluya sıkar.
*Karatonnu gırcını mılı. "Kısırın ekmeği nemli" olarak kelimesi kelimesine çevrilir, fakat bu anlamını yansıtamıyor. Atasözü sıyut tarzda anlaşılmaktadır. Şöyle okunur: "Kısır kadının yediği ekmek gözyaştan nemli olur".
*Karaton kağılğıç bolur: Kısır devamlı sözlü saldırıya uğrar. "Kağılğıç"(hafiften vurulucu) burada "iğneleyici konuşma, sözlü saldırı, küçümsenme" manalari içermektedir. Atasözü şöyle okunur: "Kısır iğneleyici konuşmala maruz kalır".
*Taşa günah-turu körünür: Bu atasözünün soyut tarzdaki manasını satıraltı tecüme kaldıramaz. "Taşa günah" (gizli günah, ziyna, her tür günah" bu eski deyişte "ziyna" manada gelmekte ve özellikle kadını hedef almaktadır. Dolayısıyla ata sözü şöyle söylenebilir: "Gizlice ziyna yapan kadının günahını hamilelik ortaya çıkarır".
*Adam körmese da Allah körür: İnsan görmese de Allah görür. Ata sözü, görüldüğü gibi satıraltı tercümede anlaşılamamakta. Sözün kapsadığı mana ise şöyledir: "Görgüsüz, kötü iş yapma, insan görmese de Allah görür".
*Kabhınçını karğış karıltır: Çalıntı hayvanla besleneni beddua yemeğini boğazına tıkar.("Kabhın kazan" - çalıntı hayvanın etinin piştiği kazan. "Kabhınçı" -hayvan çalarak beslenmeyi alışkanlık haline getirmiş kişi. Her ikisi de eski sözlerdir ve günümüzdeki çoğunluk tarafından bilinemez).
*Ulluğa sıy bergen, gitçeden sıy alır: Büyüğe saygı gösteren gençten saygı kazanır.
*Ulluğa ullu söleşgen ullaymaz: Büyüğü alçaltarak konuşan büyüklük yaşamaz. ("Ullu"(büyük) kelimesi soyut tarzda "aydın", "halk için önemli kişi" manaları da yansıtmaktadır. "Ullaymaz" ise "büyük, değerli, saygın kişi olamaz" anlamında gelmektedir). Ata sözü şöyle anlaşılmakta: "Sayğın büyüğü alçaltaratan sayğın kişi olamaz").
*Keleçige iynannan kelige olturur: Çopçatana inanan havana oturur. (Burada "havana oturur" kelimeler "gülünç duruma düşer", "denk olmadığı yere sokulup, havana oturmak gibi aptal duruma düşer" manada gelmektedirler. Esprili konuşmalarda kullanılır).
*Keleçige kulak salıu-telisıman ağarıu: Bu ata sözü çok eski olduğundan satıraltı tercümesi "Çopçatana kulak vermek aptalcasına (safcasına) kandırılmak" espri seviyesini, kahkaha içeren manasını yansıtamıyor. "Telisıman"(biraz çatlak beyinli) bu atasözünde "bile bile isteye isteye aptal olan" manayı taşımakta. "Ağarıu"sa (beyazlama) kelimesi getirilen söztakımında cümle manasından özünü kaybederek, "kandırılma" anlamında gelmektedir. Öyle de atasözü şöyle okunabilir: "Çopçatana kulak asma-kendi isteğiyle aptallaşarak kandırılmadır".
*Keleçige ölüm cok: Elçiye ölüm yok. ("Keleçi" (elçi, çopçatan, davetçi) bu atasözünde "elçi " anlamında gelmekte. (Bu ata sözü elciyi öldürme yasağı Hun kanunun yansımasıdır).
*Bay kölü-carlı, carlı kölü-bay: Zenginin gönlü fakir, fakirin gönlü zengin.
*Birleşgen küçde-taymaz küç: Birleşmekte yenilmez güç.
*Bet çüyürüuçü çüyre caşar: Yüz buruşuklatıcı ters yaşar.
("Yüz buruşuklatıcı" - "kimseyi begenmez, kibir dolu, dar görüşlü kişidir", "çüyre caşar" (ters yaşar) burada "perişan olup yaşar" olarak çevrilmekte. Cümle manasından temelli etkilenen söztakımıdır).
*Bilgenne on ber, bilmegenne col ber: Bilene destek ol, bilmeyene öğrenme yolunu aç.
*Fahmulu-tartınır, fahmusuz-alır: Yetenekli çekinir, yeteneksiz alır. (Bu atasözü yetenek sahibi, sanatkar ruhlu insanların hassaslığını ve yeteneksiz hırslığın kaba kudretini anımsatmaktadır. "Alır" (alır) kelimesi soyut tarzda anlam vermekte ve "hak etmediğini benimser" manayı yansıtmaktadır.
*Ullusu uluğan halk talk bolur: Aydınını ağlatan halk talk bolur.
*Kızğan ok ilişan alalmaz: Kızgın ok nişanı vuramaz.
Kullanımdaki manası: "Kızgın doğru yapmaz".
*Kazautdan sau kelgen kübeçige tabınır: Savaştan sağ dönen zırh ustasına tapar.
*Temir ürgen körük - cumuşak: Demiri şekillendiren körük yumuşaktır.
*"Men-kızğan temir, sen-çemer usta, kayrı süysen da bügerse". Bu deyiş eski tarzda aşk açıklamanın örneği olarak burada getirilmekte, zira Nart-Karaçaylılar'da direk anlamıyla aşk sözcüklerini söylemek ayıptır. Aşk itiraflar ancak soyut tarzda ulaştırılır. Direk "seni seviyorum" demek iki tarafı da basit konumuna düşürür. Getirilen deyişin manası: "Ben-yakılmış demir, sen-şahane usta, hangi tarafa istersen bükersin". (Kaynak: İ.Semenov. "Patimat").
*Cumuşak kol türtülmez: Yumuşak el itilmez.
*Süygenni-süy, süymegenni süyme:Seveni sev, sevmeyeni kovalama.
*Süygenden süyülgen aşhı: Sevmekten devilmek iyi.
*Caralannan sau bolur, caralağan kuu bolur:Yaralanan iyileşir, yaralayan tükenir.
*Erkeşege-kübe bellik, celpeşege-kiyiz cellik: Amazona (erkeksi davranışlı kıza) zırh kemeri, yelkensever kıza-keçe pardösü.
(Görüldüğü gibi satıraltı tercümesi yetersiz. "Erkeşe"-"amazon, erkeksi tavırlı cesur kız çocuğu", "celpeşe" ise - "yelken düşkünü, yelken açan, suyya can atan, yüzmeyi seven kız çocuğu" manaları içeren esprili bir sözdür. Ciddi konuşmada bu sözler kullanılamaz. Normal konuşmada "bayra"(amazon), "celpegey, celpeçi" (yelken uzmanı,yelkençi- denizci) kullanılır. Atasözü şöyle okunur: "Erkek çocuklarla takılıcı kıza - zırh kemeri, yüzmeye meraklı su düşkünü kız çocuğuna - keçeden yapılmış rüzgarı durduran pardösü". (Eski dilde "erkeksuay" (erkeksi kiz, amazon) ve "katınsuay" (kadınsı erkek) sözler de mevcuttur).
*Süymegen katınnı kagı çağı bolur: Sevmeyen kadının "kak" yemeği haşılı hamur olur.
(Bu atasözü de satıraltı tercümeyle anlaşılamamakta. "Kak"- arpa, buğday veya mısır unundan yapılan kalın kvamlı, yağlı yemektir).
*Kesin mahdağan - kerekli: Kendini öven uçuk.
*Başda akıl olmasa ayakğa küç ceter: Kafada akıl olmazsa ayak zorlanır.
*Tınılauk zauk caşar: Dinleyici mutlu yaşar.
(Satıraltı tercüme bu ata sözünde de yetersiz kalmaktadır. "Tınılauk"-lafa söze karışmayan, suskunluğu tercih eden kişidir, "zauk" kelimesi ise "mutluluğun" yanı sıra "bolluğu" da kapsamaktadır.
*Oyalmaz kayana öşün salma: Yıkamayacağın kayayı gçhüsleme.
*Bügünnü kaya tambla-taş: Bugünkü kaya yarın-taş.
*Zaman taunu tüz eter: Zaman dağı ovaya dönüştürür.
*Karan tüzde karmau kalma: Karanlıkta çölde geceleme.
("Karan tüz" eski söz, "çöl" demektir, "karmau kalma" demek de eski dilde "karanlıkta kalma, geceleme" anlamını taşımaktadır.)
*Karan kakğan karan kalır: Karan (Lilit) gezegenin etkisindeki (kişi, her tür başka varlık) kısır kalır.
(Satıraltı tercüme anlamını veremiyor. "Karan" genellıkle coğrafi alanların nitelemesinde kullanılan "doğurmayan", "yaşanacak hali olmayan", "tamamen kısır" manasını taşıyan bir eski sözdür. Ayrıca Nart Astrolojisi'nde de "Karan" "kara gezegen" denilen "Lilit"in ismidir. Eskiden kısırlığın bir tanrısal ceza olduğuna inanmış ve her tür kısırlığı bir geleneksel lanet olduğunu düşünerek, bu yetersizliği da "kara gezegenle" bağdaştırmışlardır. "Karan kakğan" (Karan gezegeni çarpan) sözler bundan ortaya çıkmıştı. " Karan kakğan" (Karan çarpan) bu atasözünde "genetiği lanetli" manada gelmektedir. Anlatılanın neticesinde atasözü şöyle okunabilir: "Genetiği lanetli olan nesil bırakmaz".
*Karan tiyse-kara an, Çolpan tiyse-sarı tan: Bu atasözü satıraltı tercümeyle anlatılamaz. "An" ("n"-"ng" olarak söylenir)-hafiza demektir. ("andan ketdi" -"hafizadan gitti"; "an cutuldu"- "hafiza yutuldu ( silindi).
*Aşalğan kaya taş bolur: Sürtülen (zanala yıpranan)kaya taşa dönüşür.
*Bügünnü oyum-çiy da, tamblağı oyum-biş: Bugünkü fikir çiğ (oturmamış, doğruyu farkedememiş, olgunlaşmamış), yarınki fikir pişmiş (daha olgun, daha doğru). ( Bu atasözü esprili konuşmalarda kullanılır).
*Zaman akılnı örge tartar: Zaman aklı yukarıya (olgunlaştırır, aydınlatır, aşağıdan yukarıya doğru ) çeker.
*Can-örge, tönnek-cerge: Can-yukarıya (burada "göke" manada gelmekte), beden-yere. Kullanımdaki anlamı: "Can göke gider, beden yer tarafından yutulur".
*Can bla tönnek-kısha şağırey: Canla beden kısa süreli tanıdıktır (dosttur). Kullanılan manası-"Ömür kısadır".
*Teyriden-terek, terekden*-kerek: Tanrı'dan - ağaç, ağaçtan - ihtiyaç. Satıraltı tercümesi zayıf kalmakta. Atasözü şöyle okunur: "Tanrı'dan ağaç verilmiş, insan da onu değerlendire bilmeli". Soyut tarzdaki felsefi manası-"Tanrı her varlığı birbirinin yararına yaratmıştı." "Alemde her şey amaçlı yaratılmıştı".
*Teyri eşigi telige açılır: Burada satıraltı tercüme anlam veremez. "Teyri eşigi"(Tanrı kapısı) - "gökde bir pencere açılarak onun altındaki insanı evrensel bilgi kaynağına bağlanması" diyen inançtan kaynaklanan bir söztakımıdır. "Teli" (Deli) - burada "çoğunluk tarafından deli olarak algılanan, fakat Tanrı'dan bir başka bilgiye sahip kişi manada gelmekte. Ata sözü şöyle okunabilir: "Tanrı kapısı tuhaflara açılır". Bu deyişte sınıflandırmaya, lakap yapıştırmaya, benzersizlik acısından birilerinin toplumdan dışlanmasına karşı koyan bir mana içeriği da bulunmaktadır.
*Teyri taşır cügünü cükler: Tanrı taşıyacağın yükü sana yükler.
*Talpığan kayık celpeli keme bolur: Uğraşan (başarıya kalkışan) kayık yelkenli gemiye dönüşür.
 
AssıTarih: Pazar, 30-08-09, 5:09 PM | Mesaj # 6
Albay
Grup: Admin
Mesaj: 93
Ödüller: 0
İtibarlarınız: 5
Konum: Dışarıda
*Talpıudan karıu çığar: Başarıya kalkışmaktan (uğraşmaktan) güç çıkar.
( Satıraltı tercüme yetersizdir. Ata sözü şöyle okunmakta: "Hedefe ilerleme arzusu oluştuğunda başaracak güç da ortaya çıkar".
*Talpımağan-talır: Hedefsiz - yorgun. Kullanımda bu deyiş şöyle okunur: "Hedefi olmayanın hayatı tadsız, yorucu olur".
"Közü canmağannı köz tutmaz: Gözü parlamayan göze batmaz.
"Közü canmağan" (düşük enerjili, hedefsiz, hayatın tesadüfi akışı tarafından sürüklenen, başarısızlığı kabullenmiş) manayı taşımakta. "Közü cannan" ise "tuttuğunu koparan, ekmeğini taştan çıkaran, hedefli, başarı tutkunu" olarak çevrilmekte. O yüzden mana biraz farklı olur ve atasözü şöyle okunur: "Başarısızlığı kabullenmiş, çökmüş kişi göze batmaz, farkedilmez".
*Ölümnü igisi cok: Ölümün iyisi yok.
*Umut - tau başda, acal - imbaşda: Murad dağ tepesinde, ölüm omuzda.
*Ullu az bilgenin bilir, gitçe az bilgenin köb körür:
Satıraltı tercüme anlamını ortaya çıkaramaz. "Ullu" büyük) burada "aydın" manada gelmekte, "gitçe"( küçük) ise "cahil" olarak anlaşılmaktadır. Her iki söz de cümle manasına bağlılık kuralından etkilenmektedirler. Dolayısıyla atasözü şöyle anlaşılır: "Aydın az bildiğini bilir ve (alçakgönüllü bolur), cahil ise az bildiğini köb sanarak ( kibirli bolur)". Kullanımda bu anlam geçmektedir. "Alçakgönüllü" ve "Kibirli" kelimelerin manası atasözünün manasında kodludur, o yüzden tercümede verilmektedir.
*Ullu-ullayır, gitçe-sagayır: Büyük ihtiyarlar, genç tecrübe kazanır.
Satıraltı tercüme görüldüğü gibi yetersizdir. Kullanılan manası -"Büyük sonuna doğru ilerlerken, genç onun hayati tecrübesini öğrenip olgunlaşır". "Sağayır" -"uykudan uyanır, aklı fikri yerine gelir, olgunlaşır" manadaki bir eski sözdür. Günümüzde de kullanılmaktadır.
*Caşlıkda-coldaş, kartlıkda-karnaş: Gençlikte yoldaş lazım, ihtiyarlıkta kardeş.
*Sılauçu kol sınmaz: Okşayıcı el kırılmaz.
*Cau cağıla cok bolur: Yağ yağıla yağıla yok olur.
Bu atasözü satıraltı tercümesiyle anlatılamaz. Soyut tarzdaki manası -"Başkasına kendini feda eden kimliğinden olur ve yok olup gider"
*Teliden-kerti söz: Deliden açık söz.
Burada "kerti" "açık" manasında gelmektedir.
*"Tüz" degenne cüz çabar: "Gerçek" diyene yüz kişi saldırır. "Tüz" ( doğru, gerçek, dümdüz, ova) kelimesi "gerçek" anlamında gelmektedir, "cüz çabar" (yüz kişi saldırır) diyen söztakımı ise "herkes saldırır, çoğunluk saldırır" manada okunmaktadır.
*Umut etgen umutuna ceter: Ümit eden ümitine ulaşır.
*Murat caşaunu sozar: Bu atasözü satıraltı tecümede anlaşılamaz. Tanrıcı Hun'lar ümit, hedef ne kadar çoksa, Tanrı'nın da hayatı o kadar uzattığına inanmışlardı. O yüzden ümitsiz, hedefsiz kişiler bir yaşayan ölüler olarak algılanmıştır. Günümüzde de bu inanç mevcut ve devamlı bir ev, dam veya başka bir yapıtın kurulmakta olduğuyla belirlenmektedir. Her Hun-Karaçaylı devamlı bir yapıt inşa eder o da uzun yıllar sürer. Bu özelliğin nedenleri hafizalardan silinmiş de olsa, genetik sesle Hun ahvatları uzun vadeli hedefler koyma alışkanlığına devam etmektedir. Dolayısıyla atasözü şöyle okunur: "Hedeflerine, mutadına göre Tanrı hayatını uzatır".
*Muratsız caşau - şau: Muradsız hayat - bitkin. "Şau" eski sözdür ve "ölü" manasının yanı sıra "çok berbat", "acaıb kötü", "bitkin" anlamlarında da kullanılmaktadır.
*Tor umutlu caş kartlıkda tör başı bolur: Baş köşeyi arzulayan genç yaşlılığında baş köşede olur.
*Har kauğar tüşde başçılık körür: Her er rüyasında komutan olduğunu görür.
*Akıl-alamdan, şohluk-salamdan: Akıl - yaratılıştan, dostluk - selamdan. Bu tercüme biraz zayıf mana taşımakta. Kullanımda şöyle anlaşılmaktadır: "İnsanlık yapı yaratandandır, davranış biçimi - kişidendir".
*Koban tamçını sezmez, tamçıdan çıkğanın bilmez: Nehir damlayı hissetmez, damladan olduğunu bilmez.
("Koban" coşkun nehir, "Çay"- sakin nehir).
*Söz ayağı bla cürür: Söz ayağı bla yürür. Bu satıraltı tercüme yetersiz mana ortaya koymaktadır. Atasözü soyut tarzda anlaşılmakta ve şöyle algılanır: "Söylenen söze artık müdahale edemezsin, o bağımsızca yorumlanarak yayılır".
*Ekeü bilgende - taşa cok: İki kişinin bildiği sır değil.
*Zor blia igilik bolmaz: Zorla iyilik olmaz.
*Biyberginçi kul tözmez: Asi verinceye kadar kul dayanamaz. (Burada mana biraz farklı: "Kulun (kölenin) terbiyesi yetersiz" anlamında kullanılmaktadır).
*Börü balası it küçük bolmaz: Kurtun yavrusu köpek yavrusu olamaz.
*Caz kışnı-koynunda: İlkbahar kışın koynundadır.
*Kış bolmasa caz - kayda, caz bolmasa may - kayda!: Kış olmazsa yaz nerede, yaz olmazsa bolluk nerede. Kullanımdaki soyut tarzdaki manası: "Her belada bir mutluluk saklı".
*Hayuan iyisgey-iyisgey cuuklaşır, adam söleşe-söleşe anılaşır: Hayvan koklaşa koklaşa yakınlaşır, insan konuşa konuşa anlaşır.
*Nart - boza üllüuge, Mastık - koy sürüuge: Nart boza ve eğlenceye, Mastık - koyun sürüsüne. (Açıklama olmadan mana anlaşılamıyor. "Üllüu"- Hun asiliyetinin içki (boza, çağır) içtiği, eğlendiği yer; "Mastık" - 15. asrın sonu, 16 asrın başında Küzey Kafkas'ın (Skifya) küzeyine doğru yayılmış, Karadeniz kıyısında Osmanlı donanmacı Gedik Ahmet Raşa tarafından Yunan bağlılığından koparılmış üç aile boyu (Adığ, Kabartay, Çerkes) adlı halkına, yerli Türkler'in ( Bulgar, Kuman) taktığı lakaptır. Acı tarihi olaylarla küzeye doğru sürüklenen halk, başlangıçta yerlilerin sürülerini çalarak geçinmek zorunda kalmıştı. O dönemlere ait folklorda bir çok şarkı bulunmakta. "Kızılbekle" ve "Mastıkla" o kaynaklarda bulunmakta.
(Kaynak "Karaçay Halk Cırla").
*Kamçi süygenne - küteylik, sadak süygenne - erkeülük: Kamçıyı sevene çobanlık, yayı sevene erkeklik. Burada "erkeülük" (erkeklik) Türkiye Türkçesi'nde tek taraflı fiziksel anlam taşıdığından, atasözünün manası çarpıtılmaktadır. "Erkeklik", "erkeülük" Hun-Karaçaylılar'ın Türkçesi'nde "cesaretli" olarak anlaşılmaktadır. "Bu adam erkektir" denildiğinde "bu adam cesur" olarak anlaşılır, "erkek değil" denilirse "şahsiyetsiz, erkek nüfüsuna leke koyan" manada gelir. Erkekliğin fiziksel yönü ise, terbiye sınırlarını aşan olup dile getirilmez. Ancak "erkişilik canı bla hayır cokdu" (erkeklik tarafından hayır yok) gibi dolaylı söztakımlarıyla anlatılır. Öyle de atasözü şöyle okunur:
" Kamçiyi sevene - çoban olmak düşsün, yayı sevene cesur erkek erkek olmak düşsün."
*Har adam ornunda orunlu: Her kişi yerinde orunlu.
*Aşçıdan taşçı çıkmaz: Aşçıdan taş ustası çıkmaz.
*Atadan kelgen - kanda: Atalardan gelen kanda.
*Cetiştirgen cetimli caşar: Yetiştirebilen eksiksiz yaşar.
( Burada "cetimli" (her şeyi olan, ihtiyacı tam olan, bollukta yaşayan) kelimesi "eksik hissetmedem" anlamındadır).

*Aldaukçu alğa kesi kesin aldar: yalancı önce kendi kendini kandırır.
*Geleü körsen cer sorma, bögek körsen er sorma: Yayla otunu görürsen başka otlağı arama, cesur adam gördüysen başkasını bulmaya çalışma.
*Biçe bilgen biçimli caşar: Satıraltı tercüme anlam veremez, zira "biçe bilgen" (biçebilen) söztakımı, cümlenin manasından etkilenerek "zevkli" anlamında kullanılmıştır. "Biçimli caşar" ise - "zevkli yaşar, konforlu yaşar " manada yansımaktadır. Atasözü şöyle okunur: "Zevkiyle azını çok gösterebilen konforlu yaşar".
("Azını çok gösterebilen" kelimenin manası atasözünde kodlu olduğundan tercümde verilmektedir).
*Teli baş-ayakğa cük: Deli kafa ayağa yük.
*Ayaz kağar - cel bolur, kazık kağılır - el bolur: Ayaz eser rüzgar olur, direk çakılır köy olur.
*Töşek taşanı bilir: Minder sırrı bilir.
*Carlı biyge kız bersen - tuuduğun biy, bay kulğa kız bersen - tuuduğun kul: Fakir asile kız versen torunun (neslin ) asil(soylu), zengin kula kız versen torunun (neslin) kul(soysuz).
*Tüege ürgen maske-aythılık: Deveye havlayan süs köpek ünlü.
*Kılıçha kılık kıygan kıl üsünde olturur: Satıraltı tercüme manasını anlatamaz. "Kılıçha kılık kıyğan" - "uzman, hep saldırmaya meyelli, silahını kusursuz kullanan" kişidir. "Kıl üsünde olturur" demek ise "rahat yaşayamaz", "devamlı rahatsız olur" manaları içermektedir. Dolayısıyla atasözü şöyle okunabilir: "Tek saldırganlığı kabul gören uzman savaşçı rahat hayat yaşayamaz".
*Har küçge küç tabılır: Her güce karşılık veren güç bulunur.
*Küçge bazınnan horlanır, kölge bazınnan horlar: Güce güvenen yenilir, gönülden davranışa güvenen kazanır.
*Bilek küç ketse tönnekni akıl tartar: Adaleler sarktığında (yaşlılıkta anlamda) bedeni akıl çeker (yürütür anlamda).
*Allah adamnı ururğa tebrese alğa akılın alır: Allah insanı cezalandırmak istediğinde önce aklını alır. ("Ururğa" (vurmak) kelimesi bu deyişte "cezalandırmak" anlamını taşımaktadır).
*Çırçabbağa ne gabba: Satıraltı tercüme atasözünün manasını açıklayamaz. Bu bir şaka sözdür."Çırçabba" zevksiz, tamamen estetik anlayışından yoksun, üstü başı düzensiz kadını anlatmaktadır, "gabba" ise süslü gecelik terliktir. Dolayısıyla atasözü şöyle okunabilir: "Düzensize süslü terlık ne katar".
*Tizginin bilgen tizginden çığarılmaz: Sırasını bilen sıradan çıkarılmaz.
*Tördegi ters aytsa ters tüzley aythılık bolur: Baştaki yanlış söylerse, yanlış doğru imiş gibi meşhur olur.
*Kız-kısımlı, kımız-tıyımlı: Kız çekingen, kumıs kolorili. (Kımız, kumıs - at sütünden yapılan içecek).
*İşni ebin bilgen ebindir usta bolur:İşini özden bilen kişi yeri doldurulamaz usta olur. (Burada iki eski söz bulunmakta. "Eb" - "öz", "öz nitelik" demektir, "ebindir" ise "dayıma şohreti var olacak, unutulmaz" olarak çevrilmektedir).
*Bolluk bokdan körünür: Kimin ne olacağı çocukluktan belli.
(Satıraltı tercümesi -"olacak boktan belli" (aşağı sınıf halkın sözü)).
*Bolluk-kağanakdan, gara-ağanakdan: İnsan olacak bebeklikten belli, kaynak çıkacak yer su sızıntısından belli. (üst sınıf hakın sözü).
*Cılauk gitçe cırlauk ullu bolur: Ağlayıcı küçük şarkı söyleyci yetişkin olur.
*Şan üyge - casak kelin: Saray'a vergi gelin.
(Satıraltı tercüme bu eski deyişin manasını açıklayamaz. Tarihte Çin Hunnu'ya vergiyle birlikte prensesini de vermişti. "Vergi-gelin" söztakımı ondan hatıradır.
Geçen asırlarda da kız vererek barış sağlanması olayına "casak kız berib caraşdı" "vergi kız vererek barıştı" demişlerdi. "Şan üy" ise dünya tarihine "şanüy" (han) olarak geçen, "şanlı saray" kelimesidir. "Şan" (günümüzde-"şam") "şanlı manadadır. Örneğin: "Oy şam Teberdide suu eltdi..." Kaynak - şarkı-efsane "Emina". "Karaçay Halk Cırla"). "Üy" ise günümüzde de kullanımda bulunan "ev" kelimesidir. Ata sözü şöyle okunur: "Şanlı saraya vergi olarak gelin gelir").
*Şan üynü küyü küylü: Sarayın asili asil.
(Satıraltı tercüme mana içeriğini açıklayamamakta. Burada saray asiliyetinin diğer asillerden kendini üstün gördüğü hakkında hafif alay bulunmaktadır. Atasözü şöyle anlaşılabilir: "Saraydaki asil kendini asilin asili sanır". "Küy"-eski söz "asil" manada bir takmadır. Örneğin: "men anı küysünmeyme" (ben onu küy saymıyorum, kim ki o), Balkarlar'da ise "küysüz" (soysuz) söz korunmakta.).
*Küysüz sözün söger: Soysuz sözünü tutmaz. ("Söger"(karalar) kelimesi cümle manasına bağlı olarak anlamını değiştirmekte ve "tutmaz" manada okunmaktadır).
*Biyge bersen - bilinir, kulğa bersen-sögülür: Asile verdiğinin değeri bilinir, kula verdiğin ise karalanır (küçümsenir).
*Saudügerçini malı-canı: Tüccarın malı canıdır.
*Sakğa - ullu kulak: Bekçiye büyük kulak.
( Bu satıraltı tercüme manayı doğru yansıtmamakta. "Sak" (dikkatli, bekçi) burada "her şeye kulak asıp duran kişi" anlamındadır. Esprili bir deyiştir. Kullanımdaki manası-"Her şeyi duymak isteyene büyük kulak nasib olsun".
Günümüzde "saklaul"(bekçi) kelimesi kullanılmaktadır).
*Koyundukğa-boyunluk: Satıraltı tecüme anlam veremez. "Koyunduk" "süs köpek" demektir, "boyunluk" (bağ, kolye, süs askı, atkı) burada köpek süsünü anlatmaktadır. Atasözü şöyle okunur: "Süs köpeğe süslü boyunduruk".
*Sadakaçı aç cıl kısar: Dilence açlık yılında sıkıştırır.
*Sılıkdan - ne kılık: Görğüsüzden ne tavır.
*Kılık kılnı açar: Huy özü açar.
( "Kıl" (kıl) burada cümle manasından etkilenerek "karakter, öz, kişilik" anlamında gelmektedir).
*Murat suratdan başlar: Hedef hayalden başlar.
*Körügü kerilgen kenne cayılır: Çok eski bir deyiştir. Halk hakkında söylenir.Anlamı -"Ufuğu genişleyen geniş alana yayılır".
("Körü" eski tilde "ufuğu geniş, bilgisi geniş, geniş görüşlü" demektir. "Kenne cayılır" ise "geniş alanlara yayılır manadadır).
*Şam betinde- kan : Şanın yüzü kanlı.
*Kama şamnı çığarır, şam kamanı kınlar:Kılıç şannı var kılar, şan da kılıçı kınlar.
*Keride kalğan cek bolur: Uzakta kalan yabancılaşır.
*Cek cerde cilik - suu: Gurbette omur ilik - su.
*Ketgenni-tıyma, tıyğandan -ketme: Gideni durdurma, durdurandan gitme.
*Cekni cırı - cılau: Gurbette kalanın şarkısı - ağlayış.
*Cek geıcını -öt: Curbetin ekmeği öd.
*Cek cerde han bolğan curtundağı kulğa zarlanır: Gurbette han olan yurdundaki köleye gıpta eder.
*Katı temir cumuşak körükden korkar: Sert demir yumuşak körükten korkar.
*Körük temirge tem urur: Körük demiri şekillendirir.
*Satar iynegini sauma, köçerik catakdan auma: Satacağın ineğini sağma, göçük dağlıktan geçme.
*Cayak cayakğa kerilse, ayak ayakğa ten atlar: Yanak yanağa gülümsese, ayak ayağa uyum sağlar.
*Cambaşha-celbaş: Tuhaf durguna - uçuk (hayat arkadaşı).
*Taş üzüldü deb taunu atma: Taş döküldü diye dağını atma.
(Satıraltı tercüme mana verememekte. "Taş üzülgen" diye dağlarda bazı fiziksel sarsıntılar sonrası kayaların parçalanması ve tıpkı karın indiği gibi, tepelerden dökülmesine denir).
*Cer cerlini tartar, cer cersizni atar: Yer yerliyi çeker, yer yersizi iter.
*Kolundağın üüretgenni üyürü üyürülü bolur: Elindekini çoğaltmasını bilenin ailesi bollukda yaşar. (Burada "üyürülü" (üretimli) "bolluk" anlamında okunmaktadır).
*Sır bilgenne "kınk" deme: Mazini bilene ses çıkartma.
Anlamı biraz farklı. "Sır" (maziyet, geçmiş) kelimesi bu atasözünde "gizlini, sırrını" manalarda gelmektedir. Dolayısıyla atasözü şöyle okunur: "Sırrını bilene ses çıkartma".
*Bilmez bilgenni bilmez bilir: Cahil bilirkişini bilmez olarak bilir.
*Bilgenni bilir üçün bilim kerek: Bilenin değerini bilebilmek için bilim lazım.
*Auruğan baş sau ayaknı ashatır: Satıraltı tercüme manasını doğru ortaya çıkaramaz. Burada "auruğan" (hasta, rahatsız) "deli, çatlak, uçuk, gerizekalı vb." manalarda okunmaktadır. Atasözü şöyle okunur: Gerizekalı kafa sağlam ayağı aksatır (zora sokar).
*Köb saylağanna - teşik çolpu: Çok seçene delikli kepçe.
*Köb cat da bek çab degenley... Çok yattıysan hızlı koş dercesine...
*Saylauçu kız tıbırda kalır: Seçici kız evde kalır.
*Körürünü körmey körge kirmezse: Göreceğini görmeden mezara girmezsin.
*Eşekni kıyını halal da kesi haram: Eşegin işi helal, kendisi- haram.
*Aman tuuduk ursan-ölür, satsan-kelir: Kötü evlatı vurursan-ölür, satarsan-gelir.
*Kuş bala uyada körgenin eter: Kuş yavrusu yuvada gördüğünü yapar.
*Bal tuthan barmağın calar: Bal üreticisi parmağın yalar.
*Duananı üyge çakırsan atını tiler: Dilenceni eve davet edersen atını ister.
("Duana" (dilence) eski sözdür. Günümüzde "sadakaçı" kelimesi kullanılmakta).
*Kulnu kolğa cuuk etsen kızını tiler: Köleye yakınlaşma imkanını tanırsan kızını ister.
*Cürekli cüzge carar, cüreksiz da anı marar: Satıraltı tercüme manasını taşıyamaz. "Cürekli" (yürekli) kelimesi bu deyişte "iyi kalpli, iyi niyetli, fedakar ruhlu" manalarda okunmakta. "Cüreksiz" (yüreksiz) ise "kötü niyetli, kıskanç, başkaları düşünmesini bilmeyen" manada gelmektedir. "Cüz" (yüz) kelimesi ise eski Türk söyleyiş kurallarına bağlı olup "çok, sayısız" mananı taşımaktadır. Öyle de atasözü şöyle okunur: İyi yürekli çok insana iyilik yapar, iyilik etmesini bilmeyen gıptacı da onu gözler. (Burada "gözler" kelimesi "nişan" olarak da okunur. Cümle manasına bağlı olarak "nişan alıp karalamak" olarak okunur).
*Üy işlegen balta eşikde kalır: Evi kuran balta dışarda kalır.
*Ögüz iyesine köten cetmez: Öküzün sahibi kuyruğunu bile deneyemez. (Öküz sahibine kuyruğu bile kalm

Комментарии(0)Комментировать
Без заголовка

Воскресенье, 11 Января 2009 г. 11:13 (ссылка)
Это цитата сообщения tramsemen [Прочитать целиком + В свой цитатник или сообщество!]

"НАРТ СЁЗЛЕ"-пословицы и поговорки НАРТОВ-КАРАЧАЕВЦЕВ. (стр.5.)

*Cuurğanına köre ayağını uzat: Yorganına göre ayağını uzat.
*Aşığıuçu pırh-çırhha tüşer: Aceleci kahkahaya tutulur.
*Karamağan-körmez, körmegen-bilmez, bilmegen-etmez, etmegen uzak ketmez: Bakmayan görmez, görmeyen bilmez, bilmeyen yapmaz, yapmayan da uzak gitmez. ("Uzak gitmez" söztakımı burada "olumlu hayatını sürdüremez" anlamında gelmektedir).
*Kulnu büksen bügülür, biyni büksen-sınar: Kulu bükersen bükülür, asili bükersen kırılır.
*Cigin bilgenni cigi üzülmez: Bu atasözü satıraltı tercümeyle anlaşılmaz. "Cik" (eklem) lastik mana taşıyan sözle türünden olup, atasözünde iki defa farklı manada çıkmakta. Birinci - "öz", ikincisi "nesil" anlamında yansımaktadır. Ata sözü şöyle okunur:
"Özünü bilenin (halkın) nesli tükenmez".
*Cerni süygenne cer berir: Yeri sevene yer verir.
*Kızğan temirge-kakğıç, emilik atha-takğıç: Kızgın demire çekiç, dizgine girmeyen genç ata bağ..
*Genca baytal turu bolsa, genca acir kuru bolmaz: Genca kızak çiftleşme dönemine girerse, genca ayğır buna kayıtsız kalmaz. ("Genca" "Karaçay At" olarak dünyada bilinen asil at cinsi).
*Gaci kuyruk bulğamasa it cuuklaşmaz: Dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek yanaşmaz. ("Gaci" dişi köpektir. Nadir olarak "fahişe" anlamında da kullanılmaktadır).
*Cükden tarthan ögüzge sor: Yükü çeken öküze sor.
*Talğır ızlığa "bölündiü" dey edi... Zebra rengi izliye "bölünmüş" diyordu...
*Kadar cardan atlatır: Kader uçuruma atlatır.
*Sabiy ösdürgen, kartlığına kala ösdürgen: Çocuk büyüten, yaşlılığına kale kuran.
*Erinçekni artı tileüç bolur: Tembeliin sonu dilencelik.
*Bışlak-mayadan, sır-anadan: Peynir mayadan, geleneksel değer anadan.
*Nart caya tartsa kaya carılır: Nart yay çekerse kaya çatlar.
*Kiyizçige-tepleüç, müyüzçüge-mindeüç: Kilimciye tepleüç, boynuz işleme uzmanına mindeüç. ("Tepleüç" bastırıcı alet, "mindeüç" küçük parçaçıklar koparıcı alet).
*Tuaylağan buu uular: Köpekleri doğru seslenişle yönlendire bilen geyiği avlar.("Tuaylama" köpekleri seslenişle yönlendirmeni anlatan bir eski sözdür).
*Aşçı aş iyisden toyar: Aşçı yemek kokusundan doyar.
*Sabır bla iş, har cauğa-tiş: Sabırla iş, her düşmana diş. (Satıraltı tercüme mansını zedelemektedir. Burada "tiş" (diş) kelimesi "karşı güç" manada gelmekte. Atasözü şöyle okunur: "Sabırla iş her düşmana karşı güç".
*Et süygen kozu aynıtır: Et seven kuzu besler.
*Tabhanına razı bol, tabmağanına zarlanma: Bulduğundan memnun ol, bulamadığını kıskanma.
*Üç maralnı kualasan birin da tutalmazsa: Üç geyiği kovalarsan birisini de yakalayamazsın.
*"Oh" duniya deb oh etgenni duniyası poh: "Off" dünya diye oflayıp duranın hayatı çerçöp.
*Köbnü maray aznı atma: Çoğa hedeflenerek azını bırakma.
*Terk Başını balından arbazdağı erik aşhı: Terk Başı (bölgenin) balından avludaki erik iyi. ("Terk Başı" -"Terek" nehrin başlangıcı topraklar. Balı ünlü. Bu atasözünde "uzaktaki tatlıdan avlundaki ekşi iyi" mana verilmektedir).
*Caşın bolsa ebin hazırla, kartın bolsa kebin hazırla: Gençin varsa terbiye hazırla, yaşlın varsa kefen hazırla. ("Ebin"(burada "terbiye" anlamında kullanılmıştır).
*Kıllannan kıldan-celpe cib: Örülen kıldan (at kılı) yelken ipi.
*As harsha kelmez: As davul ritmini yakalayamaz.
("As" Alan ve Sarmat halkların kısaltılmış ve birleştirilmiş ismidir. M.S.3. yüzyılda Kafkas'ta hakimiyet kazanan Gun'lar (Hunlar), 300 yıl süren savaş sonrası, Alan ve Sarmatlarla kardeşlik anlaşmayla bağlanarak savaşa son verip "Kafkas Halkları Birliğini" oluşturmuşlardı. Hunlarla birleşen halklar da gelişmiş Hun kültüründen etkilenmiş ve benimsemek durumunda kalmışlardı, fakat katılımcılar başta pek ayak uyduramamış belki de o yüzden bu atasözü ortaya çıkmıştı. Ata sözü sıcak sevecen dost esprisi gibi anlaşılmaktadır).
*Esebin tintib etgen işni ebine tüşer: Planını titizce yapan işin özünü yakalar.
*Toklukda açlık unutulmaz: Toklukda açlık unutulmamalı.
*Kartnı koynu kalım bolsa karauçusu köb bolur: İhtiyarın cepi kalın olunca refahatçıları bakıcıları) çok olur.
*Barını caşına bersen - sen kelinine calınçak, barını canına salsan - kelinin sanna calınçak: Varlığını oğluna verirsen - kendin gelinine muhtaç, varlığını elinde tutarsan - gelinin sana muhtaç.
*Kıtlıkdağını kıcırauçusu köb bolur: Zor durumdakinin azarlayıcısı çok olur. ("Kıtlık" (her tür ihtiyaçın yetersizliği) burada cümle manasından etkilenerek "zor durum" anlamında gelmektedir.
*Keleçi burnu-calan cuğu: Çopçatanın burnu yalan sürülü. (Bu espri olduğundan gülünç bir cümle yapıda "calan cuğu" (yalanın izlerini taşıyan) söztakım kullanılmıştır. Hafif dalga geçme olayında neşe amaçlı kullanılır).
*Tarhlık kiygen turaklab cürür: "Tarhlık" asil kadınların boyunu uzatmak için giydikleri yüksek ayakkabılardır, "turaklau" ise "durarak hareket ederek dikkatli yürümek" anlamında bir sözdür. Öyle de atasözü bu manadadır: "Tarhlık giyen dikkatli yürür".
*Söz-kesamat, tutmağan-nalat: Söz sözleşmedir, tutmayan lanetlidir.
*Aytıu tınç da etiü zor: Söylemesi kolay da yapması zor.
*Söz berme, bersen taban kerme: Söz verme, verdiysen vazgeçme. (Burada "taban kerme" (tabanını germe) eski söz kullanılmakta. Suyut tarzdaki anlamı-"kaçma").
*Zor bla örge çıkğan zorğa kor bolur: Zorla yükarıya (yüksek mevkiye anlamında) çıkan zorun kurbanı olur.
*Caraşıuda-anlaşıu, anlaşıuda-canlaşıu:Uyumluluktan anlama, anlamadan can (ruh yakınlığı anlamında) kaynaşma.
*"Süydüm" ketse "küydüm" kalır: "Sevdim" gitse "yakıldım" kalır.
*Kıymak süygenne tauknu artın sağınma: Omlet sevene tavuğun poposunu andırma.
*Tışdan "oh" da içden "poh"... Dışı maşallah da içi çerçöp.
*Usta-alğışda, zalim-karğışda: Usta duada, zalim bedduada (anılır).
*Taşkıyar zamannı tıyar: Taş üzerinde tablo işleyci ressam zamanı durdurur.
("Taşkıyar" "heykeltraş" manadaki eski sözdür).
*Kanlı asmak töre için-ak: Kanlı darağacı (asmak) hakim için temiz.
*Altın uzatsa kasmak kol calanır: Altın uzatırsa kirli el yalanır.
*Cannı sibirtgi iğgi sibirir: Yeni süpürge iyi süpürür.
*Terekni açıu-çapraknı ağıu: Ağacın - yaprağın dökülmesi.
*Bala açıu - çaçıusuz: Evlat acısı geçici değil.
*Balasın salğa salğan- saudan sal: Evladını tabuta koyan canlı ölü (gibi) olur.
*Ayü kart bolsa karğalağa aş bolur: Ayı yaşlandığında kargalara yem olur.
*Innıçhauçu-uzun caşauçu: İnleyici uzun yaşar.
(Bu atasözü satıraltı tercümede biraz farklı anlaşılmakta. "Innıçhauçu" (inleyici) bu deyişte "hep sağlığından şikayetçi" manada gelmektedir. Atasözü şöyle okunur: "Hep sağlığından şikayet ederek inleyip duran uzun yaşar".
*Ilıhtın erge barsa tayak bolur: Direk kocaya varırsa sopaya dönüşür. (Satıraltı tercüme anlamını zedelemekte. "Ilıhtın" kudretli, kalın direktir, "tayak" ise "sopa" manadadır. Söylenmeyen fakat kelimede kodlu bulunan mana şöyledir:"Kudretli direk kocaya varırsa incecik sopaya dönüşür".
*Kıtlık bashan dubbuk bolur: Kıtlıkla boğuşan durgun olur. ("Dubbuk" (keskin olmayan) kelime burada "durgun, ne yapacağını şaşırmış, çevreyle irtibatı kesilmiş, tuhaflaşmış vb." yakın manaları içermektedir. Getirilen deyişte "durgun, ne yapacağını şaşırmış" manayı korumaktadır).
*Kul cığılsa "caralandım" deb titirer, biy cığılsa "sıyım tüşdü" deb kıynalır: Kul düşerse "yaralandım" diye titrer, asil düşerse "itibarım düşdü
" diye üzülür.
*May tabhan kişdik har gözende de muruldar:Yağlı yiyecek bulan kedi her kilerde mırıldar.
(Satıraltı tercüme anlamını tam veremez. "May" "yağlı yemek, yemek bolluğu, süt ürünleri bolluğu vb." yakın manaları içerir.Et ürünlerini kapsamaz, sadece süt ürünlerini anlatan sözdür. "May" günümüzde az bilinir. Örneğin: "Oy Dolay, Dolay, may Dolay! Kau-kuula saklaydıla cau tüşerin maray...", ("Ey Dolay Dolay bolluğun Dolayı! Çocuk-çoluk tetikli bekleyor yağ oluşmasını..." "Nart Mitolojisi". "Dolay -Teyri").
*Zukkuğa "zukku" desen közünü çığarır: Tersbakana "ters bakıyorsun" dersen gözünü oyar.
*İtge süek at-kabmasın, telini mahda-çabmasın: Köpeğe kemik at-ısırmasın, deliyi öv-saldırmasın.
*Aman allına çıksa, calla da col koy: Kötü önüne çıktıysa dön de ona yol ver.
*Tarh amaltın çarh tayar: Taht uğruna nesil tükenir. ("Çarh tayar" (öz tükenir, öz kırılır) kelimesi burada "nesil tükenir" manada gelmektedir).
*Toyğan eşek biçenni mulhar eter: Doymuş eşek kuru otu çerçöpe dönüştürür.
*Esirikge-cesirik: Satıraltı tercümesi-"Kuraltanımaza esirlik", fakat atasözü genellikle"Emirlere uymayan asker esir düşer" anlamında kullanılmaktadır. Aynı zamanda konuya bağlı anlamını da değiştirmektedir. Örneğin: "Kuraltanımaz evlada yasak cezası", "Ergen kıza-bağ" vb.Souyut manada her konuda kullanılabilen deyiştir.
*Kılıklı atha-temir auzluk: Huysuz ata demir gem.
*Caum bolmasa-geleü cok, kaum bolmasa-ezeü cok: Yağış olmazsa otlağı yok, topluluk olmazsa korunacak kuvvet yok. ("Ezeü" eski sözü "karşı durmaya hazır topluluk, asker, yandaşlar vb." demektir).
*Honşunu cek körsen, cek çabhanda cennin bolmaz: Komşunu yabancı görürsen yabancı saldırdığında desteğin olmaz. ("Cen" "giysi kolu, destek,arka" manasında kullanılan bir eski sözdür. Örneğin: "Oy caşayma da cağım cennim cok, oy öleme da catar kennim cok, da bu caşau 'a bir uçub ketgen ok!... Hey cılau eteme sanna zalim duniya!" (Yaşarsam - dostum, desteğim yok, ölürsem -yatacak toprağım yok, da bu ömür bir uçub giden ok..! Hey feryat ediyorum sana zalim dünya!..) İsmail Semenov."Sürgün künümde").
*Urğuy bla Kırğıydan Cırğıy tuar: Bu hafif alay içeren bir eski deyiştir. Satıraltı tercümesi-"Sivri sinekle Dinizor kuşundan Yırtıcı kuş doğar". Kullanımdaki manası-"Saldırganla eski çağ tutumludan yırtıcı doğar".
*Başı kıtha-tık hırcun: Kafa (beyin) kıtlığı olana dolu cep.
*Tıbınaçı çille iyirse, çille tıbına bolur: Urgançı ipek işlemeye kalkışırsa, ipek ipi urgana dönüşür.
*Oka sokğan oka kiygenden baş: Dantel yapan dantelli giyenden üstün.
Okaçı süyse- okalı kiyer, oka kiygen süyse da- okaçı bolalmaz: Dantelci isterse dantelli giysi giyebilir, fakat dantelli giysi giyici isterse de dantel uzmanı olamaz.
*Çegetge kirgen acaşır: Ormana giren kaybolur.
*Cankoz cazğa can atar: Kardelen yazı iple çeker.
*Allayğa "bıllaysa" desen kıllay tartılırsa: Öyleye "böylesin" dersen kıl gibi çekilirsin. (Burada "Kıl" hem kıl, hen tel anlamındadır).
*Culğuçnu culğanın cabsan atını culğuçha çığarır: Hırsıznı hırsızlığını kapatırsan seni hırsız ilan eder.
*Amanna cuuk bolsan aman auruu cuğar: Kötüyle yakınlaşırsan kötülük hastalığı sana bulaşır.
*Uu bir kere sınalır: Zehir bir defa denenir.
*Tayğan kışha dau eter: Kayan kıştan davacı.
*Karaton kelin karılıb cutar: Kısır gelin boğularak yutar. (Satıraltı tercüme kodlu sözlerin manasını veremiyor. Kullanımdaki hali-" Kısır gelin durumundan dolayı lokmasını boğularak yutar".
Küysünmeğen-üyürsünmez: Bu deyişin manası çoğunluk tarafından anlaşılmaz. Anlamı-"Evlilikte eşine kibirle yaklaşan aile oluşturamaz".
*Burun çüyürgen-har cerde-kelepen: Her kese yüz çevirici her yerde (itilen olur).Bu tercüme yetersiz. "Kelepen" bir bulaşıcı hastalıktır, "har cerde kelepen" ise "her yerde bulaşıcı hastalık gibi" demektir.Atasözü şöyle çevrilir: "Her kesten kibirle yüz çeviren, bulaşıcı hasta gibi toplumdan itilen olur".
*Ullu köllü- Allahnı cau: Kibirli Allahın düşmanı.
*Kuturğan buğanı allına çıkma, küçü tensizni allanıb çıkma: Bu bir eski sözdür ve satıraltı tercümede anlamını taşıyamaz. "Küçü tensiz" "seninla eşit gücü olmayan" demektir, "allanıb" (heveslenip) burada "şohret olmak için" manada gelmektedir. Atasözü şöyle okunur. "Kudurmuş buğanın önüne çıkma, eşit kücü olmayanı yıkma."
*Aytırın cok ese ayaknı alma, kalının cok ese kızğa köl salma:Söyleyeceğin yoksa kadehi kaldırma, başlık malın yoksa kıza sulanma. ("Ayak" "ayak, geniş başlı boza kadehi"; "kalın" ise "başlık para" demektir).
*Aradağına cel urmaz: Aradakine rüzgar dokunmaz.
*Teli külse akıllı mıdah bolur: Deli güldüğünde akıllı hüzünlü olur.
*Şaşhınlı camağatha amanat: Aklını kaybetmiş halka emanet.
*Biçilgen buğa biçakdan ürker: Burulmuş buğa biçaktan ürker.
*Biçilikde-ne cilik?... Hadımda ne erkeklik?... ("Ne cilik" (ne eklem) sözü konuya bağlı anlamını değiştirmekte ve "ne erkeklik" anlamında gelmekjtedir).
*Kirşelgenne kirşelmesen kirşelalmağanna sanar: Saldırı teşebbüsünde bulunana eşit tepki göstermesen, seni saldıramayacak bilir.
*Solağay caunu on canın mara: Solak düşmanı sağ tarafına nişanlan.
*Skandarbekge - ciligi bek: "Skandarbek" bir halk oyunudur, "ciligi bek" sözü de "kudretli eklemli" manada gelmekte. Ata sözü şöyle okunur: "Skandarbek (oyununa) kudretli eklemli (girmeli).
*Çakırılmağan konak çoyun tübün kırdırır: Davetsiz misafir kazandaki kalanı toplatır 8dibini kazıttırır).
*Tıyğandan-ketme, kuuğanda kalma: Durdurandan gitme, kovanda kalma.
*Tarhha çıkğan sannırau bolur: Tahta çıkan sağırlaşır.
*Teşikni cau-tıkğıç: Deliğin düşmanı tıkaç.
*Ayü duğumanı süymey edi, ol da anı mıyığına bite edi... Bu atasözü açiklama yapılmadan anlaşılamaz. "Duğuma" ekşi yabani bir meyvedir, İç Asya dağlarında büyür, "mıyığına bite edi" (bıyığında büyüy idi) kelimelerse "her adımda önüne çıkıp yapışıyordu" anlamında kullanılan bir eski söztakımıdır. Ata sözü şöyle okunur: "Ayı duğumayı sevmezdi, o da her yerde onun önüne çıkardı".
*Mayalı süt-tutar, karalğan alaşa-tartar: Mayalı süt tutar (yoğurt olur), bakımlı kızak çeker.
*Uzak kalğan uzun cılar: Uzakta kalan uzun ağlar.
Tayanırın bar ese kart boldum deb ahsınma: Yaslanacağın kimsen varsa yaşlandım diye içini çekme.
*Cılamuk kölden kelir: Gözyaş gönülden gelir.
*Erde köz caş cok: Erkekde gözyaşı yok. (Erkekler ağlamaz).
*Şam izlesen-Nartha, akıl sorsan-kartha: Şan ararsan Narta (git), akıl sorarsan yaşlıya (git).
*Kılığın biçgen kıllannan bolmaz: Kendine terbiye verebilen incinmez.
*Talpığan tau ornundan teber: Uğraşan dağ yerinden oynar. 8Souyut tarzdaki manası-"Uğraşan imkansızı başarır").
*Açıthılı tılı-köber, acıulu kala -çöger: Mayalı hamur şişer, acılı saray çöker.
*Mastık bla callı-sürüunü cauu: Mastıl'la kurt sürünün düşmanı. ("Mastık" Adığa boylarına (Kabartay, Çerkes, Ubıh) yerli Türk Bulğarlar tarafından 15. asırda, onların Bulgar topraklarına yayıldığı zaman verilmiş bir lakaptır. "Callı" eski dilde "kurt sürüsü" demektir. Günümüzde "börü", "börü cıyımdık" kelimeler kullanılmaktadır. Örnek: " Da callı çabdı da sürüule hapa-sapa boldula, bu cürür colla da ırhı basıb ağaçdan taşdan toldula"...("Bashan" şarkısı. Folklor).
*Kaç kelse çeget konnur bolur, caş kelse ariu onnur bolur: Sonbahar gelse orman soluk çeşitli renkler alır, yaş gelince güzel (kadın anlamında) solgun olur.
*Calkau ulan-amanatha, cankır adam-camağatha: Yaramaz oğlanı rehin (ver), kırıcı insanı camiyanın önüne (çek). (Bu tercüme manayı çarpıtmakta. "Amanat" "rehin" anlamından farklıdır ve saygın davranışların bir göstergesidir. Dostlar, devlet büyükleri, asiliyet erkek çocuklarını bir birinin evinde yetiştirmişti, o da "dostluk vazife" olarak algılanmıştı. "Rehin" anlamı sonra katılmış manadır. "Cankır"(can kırıcı) eski bir sözdür. "Camağatha " (camiyanın önüne) söz ise eskilerde yapılan halk mahkemesi olayını anlatmaktadır)
*Töre kesgen barmak kanamaz: Hakimin kestiği parmak kanamaz.
*Kıyaulunu sayau tıymaz: Kafası problemlini mızrak (kasatura ) durduramaz.
*Gıbıt kobuz-uuldar, teri doul-duuldar: Tulum kopuz uğuldar, deri davul dombuldar. Kullanımda soyut tarzda anlaşılmakta: "Her kes yapıya göre yorum yapar, ondan etkilenilmemeli".
*Curtunda kolun-kanat, cek cerde-sakat: Yurdunda elin kanat, gurbette sakat.
*Tauğa tayannan taymaz: Dağa yaslanan kaymaz,
*Arığan ölgenne cük degenley... Yorulan ölene yük dercesine...
*Açı kızıl terk onnar: Açık kırmızı çabuk solar.
*Abınmağan at col tanımaz: Sebdekeneteb at yıku öürenmez,
*Atdan ayırılsan-buşuu, curtdan ayırılsan - cılau: Attan ayrılırsan hüzün, yurttab ayrılırsan-trajedi. ( Burada "cılau"(ağlayış, feryat) kelimesi, cümle mansından etkilenme kuralına bağlı olup "trjedi" manada gelmektedir).
*At allık bolsan üyürün bla kenneş, ilipin sallık bolsan elin bla kenneş: At alacak olursan ailene danış, su kanalı (arık) kazmak istiyorsan köyüne danış. ("İlipin" bitki sulsmak amaçla kazılan su izi).
*At tüyağı tayı öldüzmez: Atın ayaağı tayı öldğürmez. ("Tüyak" at ayağının nal takılan yeridir).
*At tilegenne-at, hant tilegenne-hant: At isteyene at (ver), yemek isteyene yemek (ver). ("Hant" "yemek" manadaki eski sözdür).
*Atnı igisi-Nart'da, erni igisi-comakda: Atın iyisi Nart'da, erkegin iyisi masalda. (Bu kadfınların dilinde kullanılan, erkekler adresinde yapılan bir espri söüdür).
*Atın siyginçi kamçini hauh ber: Atın işene kadar kamçini birisine ver.(Satıraltı tecüme manasını zedelemekte. "Hauh ber" (ödünç ver) kelimesi cümle mansına bağlı olarak değişime uğra yarak "kullanma" anlamını taşımaktadır).
*Atnı minib sınamay, katın bla cıl caşamay mahdanma: Atı binip denemeden, kadınla sene yaşamadan övünme.
*Atağa igi ulan tuusa Kula Tüzde bau eter, atağa aman ulan tuusa atadan kalğannı karğalağa aş eter: Ataya iyi oğlan doğsa, Kula ovasında dam kurar, atağa kötü oğlan doğsa, baba mirasını kargalara dağıtır:
(Satıraltı tercüme manasını veremez. "Kula Tüz" (Kula ovası) yazlık yeridir, dağlardaki yayla otlağılı yer. Hun-Karaçaylı'lar geleneksel alışkanlıklarına bağlı olarak, günümüzde de hayvanlarını yazlık otlağılarına sürmektedirler. Artık kadınlar, çocuklar gitmez, ama erkekler geleneği yaşatmakta.Eskiden yayla otlağıda dam kurmak varlığın göstergesi olmuş. Ata sözü onu anlatmakta).
*Ata-bir, ana-öge bolsa mal-ortak, ana-bir, ata-öge bolsa can-ortak: Öz babayla üvey anne olan ailede mal paylaşılır, öz anneyle üvey baba olan ailede can paylaşılır. "Ortak" (her kese de denk miktarda) kelimesi burada "paylaşım" olarak gelmektedir).
*Atasız-bir öksüz, anasız-min öksüz: Babasız bir defa oksüz, annesiz bin defa öksüz.
*Atalını közü oynar, analını kölü oynar: Babalının gözü oynar, annelinin gönlü oynar.
*Aşhı adamnı igile bla sözü bolur, aman adamnı igige karşçı közü bolur: İyi insanın iyilerle irtibatı olur, kötü insanın iyiye karşı gözü (gıptalı gözü anlamında) olur.
*Aşhını mahdasan-caraşır, amannı mahdasan-acaşır: İyini översen (övgüye) uyar, kötüyü översen havalara girer. (Satıraltı tercümesi farklı anlam yansıtmakta. "Caraşır" (yakışır) kelimesi burada "kendini denilenle uyumlaştırır" manadadır, "acaşır" (kaybolur) ise "kafası dönüp kibirlenir ve ters davranış yönüne gider" olarak yansımaktadır. Dolayısıyla tasözü şöyle okunabilir:"İyini översen kendini verilen değer seviyesinde tutar, kötüyü översen kibirlenir, havalara girer ve ters davranış yönüne gider".
*Aşhı katın aman erni er eter, aman katın aşhı erni cer eter: İyi kadın yaramaz erkeği değerli yapar, kötü kadın iyi erkeği aşağılık kılar. ("Cer eter" (toprak yapar) kelimesi soyut tarzda mana vererek ""aşağılık"anlamında gelmekte, "er eder" ("erkek yapar") da "geğerli kılar" anlamını taşımaktadır).
*Aur ayak tab basar, cennil ayak bok basar: Yavaş ayak doğru adım atar, aceleci ayak boka basar. ("Aur" (ağır) kelimesi bu atasözünde "yavaş" manada gelmektedir).
*Aşıkğannı etegi butuna çırmalır: Acele edenin eteği bacağına dolaşır.
*Bal aşauçu bal çibinni urğanına tözer: Bal yiyici arı sokmasına dayanır.
*Balalı tauk kölekgesinden korkar: Kuluçka avuğu kendi gölgesinden korkar.
*Balalı tauk kölekgesin kuş körür: Kuluçka tavuğu gölgesini kuş gibi görüp (ürker).
*Balalı üy-cuu-cuu, balasız üy-kuu-şuu: Çocuklu evde çocuk kargaşası, çocuksuz evde soğuk sessizlik.
(Burada eski kelimeler kullanılmakta ve onlar tercümenin ötesine çıkan mana vermektedirler. "Cuu-cuu" özel mana taşımayan, kullanıldığı cümlede yeni mana oluşturabiken söz türündendir. "Kuu-şuu" ise soğuk, çekmeyen, insanın canını sıkan bir sessizliği anlatmaktadır. Örneğin: "Caz kelgenley töğerek-cuu-cuu-cüuüldeü..."(İlkbahar gelince etraf ses sesleniş dolu); "Oy kuu-şuu bolğandı da Şam Teberdini çatları" (da itici sessizliğe büründü şanlı Teberdi'nin toprakları); (Kaynak; "Karaçay Halk Cırla". "Saban cır", "Eski emina"). "Çat" çok eski bir sözdür ve "bir eyalete bağlı topraklar" manasını taşımaktadır).
*Baltası suuğa tüşgen sabın da ızından atar: Baltası suya düşen (kahrından) sapın da arkasından atar.
*Barlık-caraşdırır, cokluk-talaşdırır: Varlık uyumlaşdırır, yoksulluk dalaşdırır.
*Bastan bolmağan cerge kalagını urma: Bu atasözü satıraltı tercümede anlam taşıyamaz. zira soyut tazda anlaşılmaktadır. "Basta" pirinç, bulğur veya arpadan yapılmış hamur kvamındaki sıcak yağlı yemeğin adıdır, "kalak" (kalın "k"yla söylenir) o yemeği karıştırmakta kullanılan tahta, ucu geniş bir kaşıktır. Ata sözü şöyle okunur: "Bastan (pilavın) olmayan yere kalağını (kaşığını) sokma". Soyut tarzdaki manası: "Yetkin olmayan yere sokulma".
*Cau çabar koşnu -kulağı sannırau: Basılacak çiftliğin kulağu sağır.
*Bathan kün atar tannı allı: Giden gün doğacak safağın öncüsü.
Başı kiralmaz cerge ayağın sukğanlay... Başını sokamayacağı yere ayağını sokmaya kalkışır gibi...
*Başın sılağannı it kabmaz, aman adam kabar: Başını okşayanı köpek ısırmaz, kötü insan ısırır.
*Başlannan iş biter, çaykalğan tiş tüşer: Başlanan iş biter, oynayan diş tüşer.
*Cekde soltan bolğandan, curtunda oltan bol: Gurbette sultan olmaktansa yurdunda pabuç altı ol. (Burada "oltan" ( pabuçun yere dokunan tarafı) "en altta ol" manada gelmektedir).
*Başı ezilmegen cılan ölmez: Başı ezilmeyen yılan ölmez.
*Baynı kızı baymak bolsa da tıbırda kalmaz: Zenginin kızı tersbasan olsa da evde kalmaz.
*Baynı ocağı kınnır bolsa da tütünü tüz çığar: Zenginin ev bacası kıvrık da olsa sisi dümdüz çıkar. (bu tercüme yetersiz, zira anlamı soyut tarzda verilmekte. Atasözü şöyle okunur: "Zenginin ailesi ahlaksız da olsa ahlaklı gibi görülür.
*Kankıldağanı-Kobalada, kozlağanı-Çomalada: Seslenişi Koba mahallesinde, yumurtlaması Çoma mahallesinde.
*Bergenne-kelir: Verene gelir.
*Beti kızarıuçu kız kögergenbet katın bolur: Yüzü kızarıcı kız saldırgan (kızgın) kadın olur.
*Bölünnenni börü aşar: Bölüneni (kopanı) kurt yiyer.
*Bir oyumda-min toyum: Bir fikirde bin besim.
*Boynun bazık bolsun da boyunsha sallık tabılır: Boynun kudretli olsun da boyunduruk takacak bulunur.
*Buzou asıramağan ögüz cekmez: Buzağı beslemeyen manda bağlamaz (arabaya anlamında).
*Buşuu sınamağan nasıbnı bilmez: Hüznü yaşamayan mutluluğu bilemez.

 
AssıTarih: Pazar, 30-08-09, 5:10 PM | Mesaj # 7
Albay
Grup: Admin
Mesaj: 93
Ödüller: 0
İtibarlarınız: 5
Konum: Dışarıda
*Caznı haule aşırğan kışha halek tüber: Yazı eğlenceyle geçiren kışı berbat halde karşılar.
*Cazıu cardan atar: Kader uçurumdan atlatır.
*Cügensiz at - ersiz katın... Gemsiz (dizginsiz) at - kocasız kadın...
*Carlını ülüşü bayğa ullu körünür: Fakirin lokması zengine büyük görülür. (Tercüme yetersiz. "Ülüş" lokma değil, o maddi ödeme veya ikram miktarı manasındaki bir eski sözdür).
*Cannız kazık üy bolmaz, cannız kişi biy bolmaz: Tek direk ev olamaz, tek kişi ağa olmaz.
*Calçını bolcalı cetse suu çelekni biyçeni bilegine tağar: Köle ayrılma zamanı geldiğinde su kovayı hanımefendinin koluna takar.
*Carlıma degen rahat cuklar, bayma degen haznasın saklar: Fakirim diyen rahat uyur, zenginim diyen hazinesine bekçi olur.
*Cetgen kız cerli eşekni tanımaz: Ergen kız eyerli eşeği bile farkedemez.
*Carlığa bergen -can üçün, bayğa bergen-mal üçün: Fakire veren canı için, zengine veren malı için.
*Caz işlegen-kış tişler: Yazın çalışan kışın beslenir. ("Tişler"- "mangal yapar, yer, beslenir anlamındadır).
*Cılan urğan arkandan korkar: Yılan sokan halattan korkar.
*Can bersen da sır berme "Sır"(geleneksel soy itibarı, soyun mazideki değeri) kelimesi "iç durumu dışarı vurma, soyunun, ailenin, yakınlarının durumunu, sırrını koru" manada gelmektedir.
Can esen bolsa mal tabılır: Can esen olsa mal bulunur.
*Mal kelir-keter, bet-kalır: Mal gelir gider, vicdansa kalır.
(Satıraltı tercüme yetersiz anlam vermektedir. "Bet" (yüz, güneşin aydınlattığı bir alan-"kün bet") kelimesi burada "vicdan, itibar gitmez gelmez sabit değerlerdir" anlamındadır. Ata sözü şöyle bir mana vermekte: "Mal geçicidir gider gelir, vicdan ve itibar git gele gelmez, o yüzden mal için itibarından olma".
*Gitçe cannurdan-ullu ırhı: Küçük yağmurdan büyük sel. (Soyut tarzdaki manası-"Küçük sebepten büyük bela".
*Caşına bazar tatlısın tatdırma, kızını honşu üyünde catdırma: Oğluna pazar tatlısını tattırma, kızını komşu evinde geçeletme.
*Carlı kölü-carık: Fakir gönlü aydın.
*Carlını eşiğgin mahdau cabar: Bu atasözünde "Carlı" (fakir) kelimesi "saf" manada kullanılmakta, "eşiğin cabar" (kapısını kapatır) söztakımıysa "mahveder" anlamı yansıtmaktadır. Dolayısıyla atasözü şöyle okunur: "Safı mahvedecek övgüdür".
*Nasıbsıznı aşı allına kelse kölü bulğanır: Şanssızın yemeği önüne geldiğinde midesi bulanır.
*Cetalmağan cer tırnar: Bu atasözü soyut tarzda anlaşılmakta. "Ulaşamayan (kıskançlığından) yeri tırnaklar ( ve ulaşanı karalar)".
*Cannur korkuun cel eter: Yağmur korkusunu rüzgar getirir.
*Cannı karda alğa barma, kalın çırpıda artha kalma: Yeni düşen karda önde gitme, sık ormanda arkada kalma.
("Çırpı" "orman" sözle açıklanamıyor. "Çırpı" - daha ağaç olmamış, fakat yoğun büyumekte olan, birbirine sıkı genç ağaçlardır).
*Cannız kol tüyme tüymez: "Tüme tüygen" (düğme düğümleyen) sözü eskiden elle örülü ipten yapılan düğmeyi anlatmakta. Ata sözü şöyle okunur: "Yalnız el düğme düğümlemez".
*Cannız kıldan cib bolmaz, cannız adam cik bolmaz: Tek kıldan halat olmaz, yalnız kişiden nesil olmaz.
*Ters basmağan ayak tüzelmez: Ters basmayan ayak düz basmaz. (Görüldüğü gibi satıraltı tercüme manayı zedelemektedir. Ata sözü soyut tarzda anlaşılmaktadır. Kullanımdaki anlamı: "Yanlışı denemeyen doğruyu öğrenemez".
*Asıl hansnı alısın basar: Kültür bitkiyi yabani ot sarar.
*Carlı azığın alğa çığarır: Fakir yemeğini önce çıkarır. ( Verilen tercüme yetersiz mana taşımakta. Burada "azık" kelimesinin anlamı "yol veya evden uzakta bir iş sırasında yenmek için hazırlanmış yemek"tir).
*Sokur koysa-sau alır, carlı koysa-bay alır: Körün boşadığı kadınnı sağlam alır, fakirin boşadığını zenğin alır.
*Bolğan har zat igilikge eltir: Her olup geçen iyiliğe sürükler.
*Akırın barğan alğa barır, aşığış barğan colda kalır: Yavaş giden önce ulaşır, acele eden yolda kalır.
*Alğa çıkğan kulaknı artha çıkğan müyüz ozar: Önce çıkmış kulağı, sonra çıkan boynuz geçer.
*Alimden an kalır, zalimden kan kalır: Aydından iyi anı ( kalır), zalimden kan ( hatırası kalır).
*Allah uracağını alğa akılın alır: Allah çarpacağı kişinin önce aklını alır.
*Altau ayrı bolsa aradağın aldırır: Altı kişi ayrı olursa aradakini (başkaya) kaptırır.
*Ekeü bir bolsa többedegin endirir: İki kişi birleşirse tepedekini indirir. "Tepedekini indirir" söztakımı "imkansız olanı elde eder" manada okunmaktadır).
*Altın alma da alğış al: Altın alma da dua al.
*Altından akıl aşhı: Altından akıl iyi.
*Aman bla şoh bolğannı aman bla atı aytılır: Kötüyle dost olanın kötülükle adı çıkar.
*Amanna şoh bolsan atın amanna çığar: Kötüye dost olursan adın kötüye çıkar.
*Bügülüuçü sırtha kamçi tabılır: Bükülücü sırta kamçi bulunur.
*Şamtutar öretin ölür: Şan sahibi ayakta ölür.
*Almay sokurannandan ese alıb sokura: Almaadığına pişman olmaktansa aldığına pişman ol.
*Aman üyünde keçe kalsa ekinçi kün seni üyden atar: Kötü evinde geçelerse ertesi gün seni dışarı atar.
*Amanna igilik etiü-pariyge çabır tigiü: Satıraltı tercümesi anlam veremez. Kullanımdaki manası: "Kötüye iyilik yapmak, köpeğe çarık dikmek gibi boş uğraştır".
*Alıuçusu köb bolğan mal iyesinde kalır: Alıcısı çok olan mal shibinde kalır.
*Aman er onsuz bla küreşir, katın bla demleşir: Kötü adam garible uğraşır, kadınla kavgalaşır.
*Aman arba col buzar, aman adam el uzar: Kötü araba yolu bozar, kötü adam köyü bozar.
*Aman atha tin kirse üsüne torsuk saldırmaz: Kötü at kendine gelse sırtına eyer taktırmaz.
*Kulnu faytonuna mindirsen kızını tiler: Kulu faytonuna (süslü arabana) bindirirsen kızını ister.
*Aman bolsa da karnaş igi, sabiy bolsa da coldaş igi: Kötü da olsa kardeş iyi, çocuk da olsa yoldaş iyi.
*Amannı izlegen amanlıkğa coluğur: Kötülüğe yatkın kötülükle karşılaşır.
*Amanlanı içinde igi bolğandan ese, igileni içinde aman bol: Kötülerin içinde iyi olmaktansa, iyilerin içinde kötü ol.
*Aman katınnı oymağı-bguşta: Kötü kadının yüksüğü çöplükte.
*Amanna amanat etsen amanatın kabılır, igige amanat etsen amanatın tabılır: Kötüye emenet edersen emanetin kaybolur, iyiye emenet edersen emanetin bulunur.
*Cahanimni körmegen candetge köl salmaz: Cehennemi görmeyenin gönlü cennete ısınamaz.
*Usta satıuçu çarıknı çuuruk eter: uzman pazarlamacı çarığı pabuç gösterir.
Baltanı auzun ağaçha sor: Baltanın ağzını ağaca sor.
*Ağaçnı uzunu-arkau, adamnı uzunu - calkau: Ağacın uzunu evin ara dıreği (olur), adamın uzunu işe yatkın olmayan olur.
Ağaç cerge kelbet, aybat erge kelbet: Ağaç yerin süsü, giysi adamın süsü.
(Bu sattıraltı tercüme yetersizdir. Kullanımdaki manası: Yerin süsü-ağaç, insanın süsü-giysi").
*Çegetge ot tüşse kurğak çiy da canar: Ormana ateş düşerse kurusu ıslağı da yanar. Satıraltı tercüme mana veremiyor. Kullanımdaki soyut tarzdaki manası: "Yurda bela gelirse iyi kötü da aynı kaderi paylaşır".
*Arğışçı otunsuz kalır: Oduncu odunsuz kalır.
*Adamnı adamlığın kıyın künde sına, ağaçnı ağaçlığın arkau erib sına: İnsanın kişiliğini zor günde dene, ağacın değerini evin tavan tutucusu yapıp den:
*Adamnı amanı bşhasını beti bla oynar: İnsanın kötüsü başkasının itibarını çökertmekle uğraşır.
*Aman katınnı kızı atasına calka kayırır: Kötü kadınnı kızı babasına yüz tutar.
*Adamnı bağasın adam bilir: İnsan değerini insan bilir.
*Bilimçini bilimçi anlar: Bilimadamını bilimadamı anlar.
*Adamnnı betine karama da adebine kara: İnsanın yüzüne bakma da edebine bak.
*Betden aythan köb betleşir: Yüze söyleyici çok defa yüzleşir.
*İş bilgenden korkar: İş bilenden korkar.
*Adamı bolmağan börk kergiç bla kenneşir: Kimsesiz şapka tezgahına danışır.
*Adam- tuuğan cerine, it-toyğan cerine: İnsan doğduğu yre, köpek doyduğu yere.
*Curtsuzdan ese cuksuz bol: Yurtsuz olmaktansa hiç bir şeysiz ol.
*Adebsizge sıy cok: Edebsize saygı yok.
*Acaşsan da cıyın bla acaş: Kaybolsan da toplumla birlikte kaybol.
*Aacir bla cağalaşhan alaşanı sırtı cauur: Ayğırla çatışan kızağın sırtı yaralı.
*Azık az bolsa nöger haram bolur: Yiyecek az olunca dost haram olur.
( "Haram" kelimesi TC Tütkçesi'nde farklı anlam taşımakta, o yüzden atasözünün manası zedelenmektedir. "Haram nöger" burada "cimrileyen, saklayan, içini açmayan" manaları yansıtmaktadır).
*Aznı küysünmegen köbnü tabmaz: Azın değerini bilmeyen çoğu bulamaz.
*Azdan az ölür, köbden köb ölür: Azdan az ölür, çoktan çok ölür.
( Soyut tarzdaki manası: "Karşı koyan azınlık her zaman kazançlı,çünkü "azdan az, çoktan çok öölür".
*Az aşım, kayğısız başım: Az yemeğim ama kayğısız başım.
*Azığı az alğa kabar, atı aman alğa çabar: Yiyeceği az olan önce yiyer, atı kötü olan (yarışta, startta) önce fırlar.
*Ayak colğa taş atsan üsüne kir çaçılır: Tuvalete taş atarsan üstüne kir sıçrar.
*Cılınnan katın azmaz, karalğan at talmaz: Satıraltı tercüme burada doğru anlam veremez. "Cıllınnan katın" (ısınan kadın) bu deyişte "sevilen" anlamındadır, "azmaz" (zayıflamaz) ise "kötü davranışlı olmaz" manada gelmektedir. Ata sözü şöyle okunur: "Sevilen kadın kötü davranışlı olmaz, bakımlı at yorgun düşmez
*Ayda bir kelgenne-ayak, künde bir kelgenne - tayak: Ayda bir defa gelene kadeh, günde bir defa gelene dayak.
*"Küydüm-biştim" deüçü cer, kün tutulsa ne der?: "Yndım, piştim" diye şiikayet edici yer güneş tutulunca ne der?
*Ayda keliü-aybatalau, künde keliü-bezdiriü: Ayda bir defa glmek - dikkat göstergesi, her gün gelmek - bıktırmak.
*Aylanç bolsa da coldan tayma: Dönemeçli da olsa yoldan çıkma.
*Sütbaşı toğuğan kutulur, cuğusun calağan tutulur: Kaymağı yutan kurtulur, artıklarını yalayan yakalanır.
*Ayırılğan-azar, biirleşgen-ozar: Ayrılan çöker, birleşen ilerler.
*Ayüden kaçsan köndelen kaç, börüden kaçsan terekge örle: Ayıdan kaçarsan çapraz çapraz koş. kurttan kaçarsan ağaca tırman.
*Aman katından-tınılau bla, aman nögerden-annılau bla: Kötü kadına (karşı) suskunlukla, kötü dosta (karşı) anlayış göstergesiyle.
*Bireüge taş atma, başına tiyer: Birisine taş atma kendi başına çarpar.
*Ayü mıllıknı tınçıtıb aşar: Ayı ceseti kokuştuktan sonra yiyer. ("Tınçığan" tamamen kokuşmuş anlamındaki bir eski sözdür).
*Ak bar üyde - bereket: Süt ürünlerinin olduğu evde bereket.
("Ak" "süt ürünlerinin toplu manasını içeren eski sözdür. Örneğin: "Sabiy aksız bolalmaz"-"Çocuk süt ürünsüz kalamaz").
*Akmak akıl tabhınçı akıllı tabarın tabar: Ahmak karara varıncaya kadar akıllı bulacağını bulur.
*Asıl - azmaz, bal-tınçımaz: Asil azmaz, bal kokmaz.
*Kereksiz öhdem-telirek: Yersiz cesaret çatlaklıktandır.
*Oyumsuz otha baş athan üyügenbaş bolur: Düşüncesizce kendini ateşe sokan yanmış kafalı olur.
Akıl caşda tül-başda: Akıl yaşda değil, başta.
*Akılsiz akıl berirge öç bolur: Aılsız akıl vermeyi sever.
*Akıllı köse sakallı körünür: Akıllı köse sakallı görülür.
*Akıl-törge, santlık- eşik artına caraşır: Akıl baş köşeye akılsızlık da kapı önüne yakışır.
*Akıllını allından oz, akılsıznı artından oz: Akıllının önünden geç, akılsızı-arkadan.
*Akıllı er tınılar, akılsız katının mahdar: Akıllı adam susar, akılsız karısın över.
*Bögek atın mahdar, kokak katının mahdar: Cesur atını över, korkak karısını.
*Anası mahdağan kızdan kol cuu: Annesi öven kızdan ümit kes.
*Min kişi - bir canına, kıyık kişi bir canına: Bin kişi bir tarafa, çatlak da diğer tarafa.
*El-kuurtha, Gomay-cuurtha: Bu atasözü satıraltı tercümede anlaşılamıyor. "Kuurt" her tür acil gelen bomba gibi düşen haber anlamındaki bir eski kelimedir. Ata sözü şöyle okunur: "Halk koşuşturmaya, Gomay da yogurta saldırmaya". Espri türü atasözlerdendir).
*Çıçhan artın kördü da cıl catdı... Fare cinsel organını gördü de bir sene hasta yattı...
*Cetalmağan kiştik cörmege "boklu" der: Ulaşamayan kedi sucuğa "boklu" der.
*Aman til artık brmak kibik, kessen-açıtır, kesmesen-abcıtır: Kötü dil artık parmak gibi, kesersen acır, kesmezsen-başını derde sokar.
( "Abcıtır" eski söz " bşına dert açar" manada bir kelimedir).
*Amannı aman bla kuuma, kannı kan bla cuuma: Kötülüğü kötülükle kovalama, kanı kanla silme.
*Amannı eki tonu bolur, birin kesi kiyer, başhasın sanna kiydirir: Kötünün iki kürkü olur, birini kendisi giyer, diğerini sana giydirir.
*Mankuş amanna -çabıul: Zayıf mantıklı kötüye uşak.
*Aman eşek tabanlar da etgen hunasın oyar, aman nöger amanlar da nögerlikni coyar: Kötü eşek tekmeler de yaptığı duvarı yıkar, kötü dost kötüler de dostluğu mahveder.
*Söz ustanı ayak colu iyissiz: Söz ustasının tuvaleti kokusuz.
*Ana barda öksüzlük cok: Ana varda öksüzlük yok.
*Anasına kara da kızın al: Anasına bak da kızını al.
*Tınılay bilgen abınmaz: Bu atasözü stıraltı tercümede anlamını koruyamaz. "Tınılay bilgen" (dinlemesini bilen) kelimesi burada soyut tarza uzanarak "her bilgiyi hafizaya alıp değerlendiren" anlamındadır, "abınmaz" (sendelemez) ise "zorda kalmaz" manada gelmektedir. Dolayısıyla ata sözü şöyle okunur: "Her bilgiyi hafizaya alıp değerlendire bilen zorda kalmaz".
*Arbaz-tüz, alğanın-kız: Avlun düz, evlendiğin kız (olmalı).
*Arba ausa - at aman, cau küçlese - han aman: Araba devrilirse at kötü, düşman işgal ederse han kötü.
*Ariu sözde auruu bolmaz: Güzel söz rahatsızlık yaratmaz
*Caşay tursa kaya da -taş:. Yaşaya yaşaya durursa kaya da taş (olur).
*Taşdan ne kaş!: Bu atasözü soyut tarzda anlaşılan sözlerdendir. "Taş kalpliden ne gülümse" olarak çevrilir.
*Caşlık taşha baş salır: Satıraltı tercüme anlamını çıkaramaz. Soyut tsarzda anlaşılmaktadır. "Gençlikte taş yastık gibi görülür" olarak çevrilebilir.
*Ariu-közge asıu, igi-caşauğa caraşıu: Güzellik göz sevinçi, kişilik hayatın değeri.
*Ariu söz auruu alır: Güzel söz hastalığı durdurur.
*Ariu sözlen taş cumuşar: Güzel sözden taş yumuşar.
*Arığan atha "çuh" deme, sıgın otha "uf" deme: Yorgun ata "çuh" deme, sıgın ateşe "üf" deme. ("Sıgın" çölde odun yerine kullanılan büyük baş hayvan dışkısından yapılmış , kurutulmuş yayılmalar).
*Salah tauşha "oy" dey bar, kalak tauşha "hoy" dey bar: Cenaze seslenişine "off" diye git, davul sesine "hey" diye git.
( Burada satıraltı tercüm yetersiz kalmakta. "Salah" din adamının sesli okunan dua yla cenaze olduğunu halka bildirmesini tanımlayan bir eski kelimedir, "kalak" (kalın "k"; yumuşak "k"yla söylendiğinde "gezgin" anlamı ortaya çıkar) ise müzük ritmi aleti, tahta çalgıdır. Genellikle iki tane olurdu).
*Caraşıu -cerinde orunlaşıu: Uyumluluk yerinde temelli yerleşmek.
*Caraşıu cerinden türtülmez: Uyumllu yrinden itilmez.
*Suu başı kesgen emegen suudan çaçayıb ölür: Suyun önünü kapatıp vermeyici ejderha su damağına giderek ölür. ("Suu bşı kesgen emegen" Nart kültüründe zobalığın simgesidir
*Ölümnü temir kadau tıymaz: Ölümü demir kilit durdurmaz.
*Azrail ulhu almaz, bolcalnı artha salmaz: Azrail rüşvet almaz, kader anını ertelemez.
*Alğa çabhannı artı körünür: Satıraltı tercüme burada anlam veremez. Kullanıımdaki manası: "Öncünün (öndekinin) sırrı halka açık".
*Kırırğa kırğın cok ese kırkğa "kınk" deme: Bu atasözü de soyut tarzda anlaşılanlardandır. Kullanımdaki manası: "Üstesinden gelecek gücün yoksa üstün güce ses çıkartma".
*Biy öhdem bolsa şam tabar, kul öhdem bolsa kan tabar: Asil gururlu olursa şan bulur, kul gururlu olursa kan bulur.
("Şam" kelimesi "şan" anlamındaki bir esi sözdür. TC'de yayınlanan bazı yorumlarda "şam"ın "Şam'dan gelme" gibi anlatılması ne tarihe, ne de halk folkloruna dayalıdır ve yazarın özel yorumundan ibarettir Şam şehriyle de bağı yoktur. Örneğin: "Oy köpür saldım da da Şam-Tberdide suu eltdi, biyağı emina da Şam-Teberdini kuu etdi" (Oy köprü kurdum da Şanlı_Teberdide su yıktı, yine emina salgını da Şanlı Teberdini cansız kıldı...).( kaynak: "Karaçay Halk Cırla". şarkı-efsane "Ekinçi Emina"); "Oy Şam-Karaçay'a tarbuunna tıyıldı, ölgeni sau, ceri haznası kıyıldı...( Oy Şanlı-Karaçay da belalı sıkıştırıldı, öleni, sağı, toprağı, varlığı alınadı...) (Kaynak: şarkı-efsane "Köçgünçülük". (Sürgün şarkısı). Folklor). Günümüzde de masa başı büyükler ilk kadehi "Şam-Karaçay" (Şanlı Karaçaylılar) adına kaldırır).
*Kılıç kında dubbuk bolmaz: Kılıç kında kesici değerini yitirmez. Kullanımdaki manası: "Korunan güç gücünü yitirmez".
*Uluuk üyün kuu eter: Oflayıp durucu evinin huzurunu kaçırır. ( "Uluuk" (uluyucu) hayattan şikayetçi, karamsar manasındaki bir eski sözdür).
*Mırdı körsen ken tur, aman körsen col bur: Bataklık görürsen uzak dur, kötü insanı görürsen yolunu çevir.
*Ashağan at nalçığa bediş, ashağan halk başçığa bediş: Aksayan at nalcının utancı, zora düşen halk başkanın utancı.
( Burada ikinci gelen "ashağan" (aksayan) kelimesi mansını değiştirmekte ve "zora düşen" anlamda kullanılmaktadır).
*Callı çabmay çalman eşilmez: Kurt saldırmadan duvar örülmez.
("Çalman" duvar olarak çevrildiğiinde doğru mana veremiyor. "Çalman" ince dallardan örülü dam, çiftlik çevresi, bahçe veya avlu duvarıdır).
*Sant kızğa - satan berne: Durgun zekalı kıza görkemli çeyiz.
("Satan" "dışarı tişan, göz kamaştıran, nur topu gibi vb, anlamında kullanılan çok eski bir sözdür. Örneğin: "Satan Ay kökde cüze, bulut' a tizgin üze, kararnnı tannı seze, da bir tiysem edi ol cohar çaçına"... (Nur saçan ay gökte yüzerek, bulutlar ondan etkisiz olarak, karanlık şafakın yakınlığını hissederek, da bir dokunsaydım o şahane saçlarına...) (Kaynak:İ. Semenov. "Patimat". "Cırla" kitabı); "Satanay" Nart efsanelerindeki baş kahraman kadının ismidir. Anlamı-"Etrafına nur yayan ay". "Berne" kelimesi "damadın yakınlarına düğünde dağıtılan hediyelerin toplu ismidir. "Çeyiz" "üy kerek", "habcük" olarak söylenmekte).
*Karauçu-körür, sınauçu-bilir: Bakıcı-görür, inceleyici bilir.
*Ter tökgenne cer clemiş berir: Ter dökene yer niymet verir.
( "Cemiş" yerin verdiği niymetler olarak çevrilir).
*Zukkuğa dünya - kucur: Ters bakan için dünya tuhaf.
*Kölek kübege açıulanır, kübe kölekni korur: Gömlek zırha kızar, zırh gömleği korur.
*Koruk tuthan kol sayaudan açımaz: Kalkan tutan el kasaturadan acımaz.
*İynannan küç tabar, iynanmağan kay atar: İnançlı güç bulur, inançsız (güçsüzlüğüne) bahane bulur.
( "Kay atar" (bahane uydurur, korkudan ödü patlar, çığlık atar, dolandırır vb. manalarda, konulduğu cümle mansına göre anlamını değiştiren eski sözdür. Burada ""bahane" anlamındadır).
*Tigim kelse ulluluğun sorma: İkram geldiğinde miktarını sorma.
*Har koy kesi ayağından asılır: Her koyun kendi bacağından asılır.
*Küye kirgen tıyından hayır cok: Güvey saran kürk deriden hayır yok.
*Cılar sabiy köb külür: Ağlayacak çocuk çok güler.
*Carlı malı-cıgıra: Fakirin varlığı tanıdıklarıdır. ("Cıgıra" - basit halktan içten yakın dost. Diğer anlamı "Cıgıra bitkisi". (Örneğin: "Açha bolsa azmı deyse cıgıra, hayda aylan özenden özenne kıra-cıra..." (Kaynak: "Çokka'nı çamları").
*Kündeş bolğan kündüşge uşar: Kuma olan zehirli bitkiye (kündüş) benzer.
*Har boyunsha boyunna köre: Her boyunduruk boyuna göredir.
*Tartmağanna cüklenmez: Çekmeyene yüklenmez.
*Tarthan ögüzge-tayak: Çeken mandaya dayak.
*Totur kaynar - caş oynar : Enerji bol - genç hareketli. ( Soyut tarzda bu atasözünde "kaynar" (kaynar) kelimesi "bol", "dolup taşan" anlamındadır. "Oynar" (oyun oynar) sözü ise "hareketli" manada gelmektedir).
*Çıgırnı katında kutuknu sağınma: Temre hastalıklının yanında kelden bahsetme.
*Kekellige-tarak, kutukğa- topiy: Saçı var'a tarak, kel'e keçeden yapılı şapka. ("Topiy" ince keçeden yapılmış başı kaplayan nazik şapkacıktır. Günümüzde "keçe börk"(gecelik şapka) olarak bilinir).
*Sırını bilgen sızğırıuçu bolur: Sırını bilen alt yapılı konuşucu olur.
("Sızğırıuçu" kelimesi cümle mensından etkilenerek "alt yapılı", "üstü örtülü alayla" anlamında gelmektedir).
*Kart gılcağa "bıt" desen "pır" alırsa: Yaşlı iyneğe "bıt" dersen "pır" alırsın.
(Satıraltı tercüme mana taşıyamıyor. "Bıt" iyneği sağmadan önce ayağını uygun hale getirmesi için çıkartılan bir sesleniştir. "Pır" ise "gaz" anlamındaki bir halk sözüdür).
*Carlı elni kayğısın eter: Zavallı elalemin derdiyle uğraşır.
*Carlı sözü - calınçak: Fakirin lafı yaşvarıcı.
*Baş caraştırğannı başı tik turur: Uyum sağlayabilenin başı dik durur.
*Carlını eki konağı bir kün kelir: Fakirin iki misafiri aynı gün gelir.
*Caarlı üynü kişdigi cukuçu bolur: Fakir evin kedisi uykucu olur.
*Carlılığından uyalğan bayınmaz: Fakirliğinden utanan zenginleşemez.
*Can aurut
 
AssıTarih: Pazar, 30-08-09, 5:11 PM | Mesaj # 8
Albay
Grup: Admin
Mesaj: 93
Ödüller: 0
İtibarlarınız: 5
Konum: Dışarıda
ESKİ SÖZLERİ KISA SÖZLÜĞÜ
(Yazıdaki rastlantı sırasıyla sunulmakta)

Urakın. URAK. Atak. Hücüm.
Urunçak. Girişken. Efendiliğini yerleştirme çabasındaki kişi.
Uraklarğa.Saldırıya geçmek.
Ürençek. Artık bırakamayacak kadar bir şeye alışkın kişi.
Alabuluk.Mavi temelli çeşitli rengi göz,
Köksül.Açık eflatun rengi.
Kök.Gök. Mavi renk.
Köksıman.Solgun mavi renk.
Temir betli.Koyu gri renk.
Tutunçak. Kale duvarında kolay tırmanmak için yapılan, iç savunmanın hareketini kolaylaştıran tutunabilecek oluşumlar.
Sarı.Sarı.
Cez betli.Kırmızı kına rengi.
Kızıl.Kırmızı.
Caşil.Yeşil.
Caşilsıman: Yeşile çalan.
Çubar. Karışık noktacıklardan oluşan renk.
Talğır. İzli.
Kantor. Koyu bordo rengi.
Aksıl. Süt kafve rengi.
Ak. Beyaz. Süt ürünleri.
Aksıman. Beyaza çalan. Kirli beyaz.
Kara. Siyah.
Koyköz betli. Açık kahverengi.
Mor. Koyu kahvrengi.
Cer betli. Kirli gri rengi.
Kaur. Solgun renk.
Aur köksül.Eflatun ve bordo içerikli renk.
Sarısıman. Sarıdan süt kahvesine çalan renk.
Kızılsıman. Kırmızıya çalan.
Çubarsıman. Karışık noktacıklarının az görüldüğü renk.
Talğırsıman. İzliye çalan renk.
Terilçek. Saf, tekrar tekrar aldatılan ve yaşadıklarından ders alıp yeni davranış oluşturmayı başaramayan insan.
Aur kantor. Koyu bordo.
Alındıu. Alınçak. Hemen kızıveren insan.
Carık kantor. Açık bordo.
Karaldım. Açık gri rengi.
Kergiç. Yün kumaş ve başortü kurutumunda kullanılan gerici tezgah. Cerrah aleti.
Kirilçek. Sokulgan, girişken, başarılı davranış oluşturucu. Gernellikle dolandırıcı kişiler hakkında söylenir.
Kauran. Güneş çarpması hastalığı.
Kuuk. İdrar torbası.
Kindik. Göbek.
Öbge. Akciğer.
Baur.Karaciğer.
Bilinçek. Her şeye kulak diken olumlu veya olumsuz her tür bilgiye meraklı çocuk.
Buulçak.Bazı yut ma problemleri olan insan.
Berinçek. Vermeye alışkın, eli, kalbi, ruhu açık insan.
Cabışmak.Yapışkan. Yapıştırma.
Caydak. Eyersiz at.
Barlık. Varlık.
Kiri. Büyük mal varlık.
Üy kerek. Ev eşyası.
Kerek. Küçük mal varlık. İhtiyaç. ş aletleri.
Külümçek. Her şeye mizahla yaklaşan kişi. Sebepsiz gülen çocuk.
Mal. Hayvan.
Çay. Sakin büyük nehir.
Koban. Dağ nehri.
Terk suu. Gemi, kayık yüzdürebilecek su(nehir,deniz).
Ağarsuu.Engel üstü akan su. Şelale.
Suu sekirtma. Şelale.
Arık. Dere.
İlipin. Sulama amaçla kazılan yapay derecik.
Ircı ilipin. Su tutan ve sınırı belirleyen yaray dere.
Çaylı çat. Nehir kıyısı bölgesi.
Çaylı. Nehir kıyısında yaşayan.
Calınçak. Yalaka.
Tennizli. Denizli.
Süyümçek. Her kese sevgiyle yaklaşan temiz kalpli insan.
Tüyümçek. Düğüm.
Korunçak. Kendini sıkı koruyan, her tür laya karşı açık tepki vermeyen, " beni ısırmayan yılan bin yıl yaşasın" der gibi yaşayan, kalın kalpli kişi. İkinci manası: düşman işgali sırasında acilen oluşturulan yetersiz savunma sistemi.
Kalançak. Kalannı. Taşdan yapılmış avlu duvarı.
Allançak.Çabuk karar veren ve harekete geçen kişi.
İyilçek. Her kesi efendi bilen, gururu çökertilmiş kişi.
Uzalçak. "Eli kolu uzun" denilen, arkalı kişi.
Tayançak. Sırtın yaslanabileceği yer veya insanlar.
Tiyimçek. Tiygiç. Tiek . Çocukların okutma sırasında göstermek amaçlı
kullanılan süslü sopacık. İkinci manası: Dokunucu sözlü insan.
Tirilçek. Sıkça "düşen" yine de "ayağa kalkmayı" başarabilen kişi.
İlinçek. Tuttuğunu koparan kişi.
Salınçak. Uzun bileşik dallı bitki.
Nart. Çatı. En üst. Süslü çatı.
Örneğin: "Nartda-oyum, üyde-toyum" (çatıda kesme süsleme, evde bolluk). "Oyma" kesme kırma metodla yapılan resimdir. "Oyum" ise "fikir" manasında bir kelimedir. Burada uyum kurallarına bağlı olarak "toyum" sözüne kafiye oluşturmakta ve "oyum" şeklilde "oyma" manasında gelmektedir. Eski Türk dilinde bu tür değişim sıkça kullanılır.
"Nart" aynı zamanda Hun üst düzey asiliyetin (Huyan (Koyan); Süybu (Süyba); Lana (Lanı); Siolin (Sanbsençen) soylar kitlesinin boy ismidir. Bilinen Hun boyları: "Nart"; "Sya"; "Syanbiy"(Tanşihaylı); "Oğuz".
Tohalanma: İşlemeyle süslenmiş yapıta "tohalannan" denir. Askeri zırh giyme de bu sözle anlatılmıştı. Örneğin: "Oy er degen kübe-koruk tohalanır, oy kız degen dariy-damha coharlanır." (Oy erkek dersen zırh, kalkanla süslenir, oy kız dersen - ipek "damhayla" şahaneleşir). "Damha" günümüzde türü belirlenemeyen bir eski kumaşın ismidir."Cohar" "şahane" demektir. "Coharlaşır"(şahaneleşir) kelimesi ancak esprili konuşmada kullanılır).
Kıyamut: Büyük savaş veya doğal felaket belası.
Kıyamıt: Kışın en soğuk zamanı.( "Kış kıyamıt" kışın en soğuk zamanı olarak söylenir. "Kış çille" de aynı manayı taşımakta. Günümüzde "kyıamut" ve "kıyamıt" kelimeler karıştırılmakta ve her iki manada da kullanıla bilmektedirler).
Boza. Arpa unu ve buğdaydan ypılmış içki.
Çağır. Rakı.
Sos taş. Soslan taş. Granit.
Sos uruk. Granit parçası.
Keşene. Yerüstü taş mezar.
Tanrıcılıktan gele gelen gömme törelerine göre (kurgan) Eski Türk'ler (Lana kitlesi olarak bilinmekte) ölülerini dağlı şartlara uyum sağlayarak, yer üstü taş mezarlara gömmüşlerdi. Bunların tarihte "Kaplamalı mezarlıklar" olarak bilinen mezarlarla çok ortak yonü bulunmakta. Nart -Karaçaylılar'ın ataları "Küçük Göç" (M.Ö.6-5 asırlar) sırasında Batı'ya giden bir Hun kitlesi olarak, Kafkas önü ve dağlarında tutunmuş ve İç Asyadaki toplumsal ilerlemeden yoksun kalarak, eskiden bildiği törelerini korumaya devam etmişti. Eskidense çöllü Hunlar mezarlığın üzerinde kum dağlığı oluşturmuşlardı. (tarihi ismi "kurgan").
Casarık. Süs.
Hınç. Ağır karakter. Ağır ruh.
Gür. Kuş seslenişi. Çoklu ses. Ata sözünde "kırlangıcın sesi" anlamıdadır.
Süzülgen altın. Eritilip temizlenen altın.
Oka. Altın dantel.
Takğıç. İki mana taşır: "Giysi askısı" ve "engel". Atasözünde "engel" anlamında gelmektedir.
Kakğıç. Çırpıcı alet (sopa) yün işlenesinde kullanılır.
Cuurt. Yogurt. Eski söz.
(Nart-Karaçaylılar'ın süt ürünleri:
"cuurt"-kaynatılmış, mayalanmış sütten yapılır;
"ayran" cuurtun karıştırılmış hali;
"susab" ayranın sula karıştırılmış hali;
"tuzluk" cuurtun tuz katılmış uzun süre soğukta bekletilmiş hali;
"kaynağan ayran" karıştırılmış yogurtun sıcakta bekletilmesi sonrası gazoz haline gelmiş içecek.Mide mikrobik ve soğuk algınlıklara karşı kullanılan eski bir tedavi ürünü;
"kurt ayaran" cuurtun süzülmesinden sonra topcular şeklinde kurutulmuş hali.;
"bışlak" peynir.
( Yapımı: koyun midesi kurutulduktan sonra yogurt sıvısında bekletilir onunla da süt mayalanır).
"Bışlak" şu türleri içerir:
"kum başlak"- form verilmemiş saf peynir;
"gıbıt bışlak"- Koyun tulumundan yapılan kapta, özel tatlı, formlu peynir;
"sıkma bışlak" yumuşak serbest formlu tuzssuz veya az tuzlu peynir (kahvaltılık);
"kurt bışlak" peynir toplar. Yazın kurutulur ve uzun süre bozulmaz. Uzun yolculuklar sırasında kullanılır;
"tatıran bışlak" bitkisel harç koyulmuş tuzlu, biberli peynir.
"üşügen bışlak" yapıldıktan hemen sonra eksi derecede tuzlu suda bekletılen donmuş peynir. Eridikten sonra küçük topcuklar halınde dağılır, "hıçın", "bışlak bişirgen", "begene","suu börek" yemeklerin yapımında kullanılır;
"tuzlu bışlak" Sıkı tuzlanan ve örgü şeklinde kurutulmuş peynir.
Cumuluk. Yerinde duramayan, her an koşmaya meyelli, hızlı yürüyen manaları içermekte. Atasözünde hızlı at anlatılmaktadır.
Şam. Şan.
İlişan.Nişan. (Örneğin: "canıuar esen'a ilişanna salıb atma koy, sauluk maral esen da emçeginden tarma koy". (canavar isen nişan alıp vurma imkanını tanı, sağılacak geyik isen da memeni sağma imkanını ver) (Kaynak: şarkı-efsane "Biynöger").
Teyri. Tengri. Tanrı.
Caya. Büyük yay. Arbalet.
Kon-kon. Bir türlü yerli lamayan kişi, devamlı uçup duran kuş, gezginliğe kendini kaptırmış adam.
Hathu. Göhüs. (eski söz).
Tulak. Alçaltıcı el işareti.
Kısha kısar. Manası bulunduğu cümlenin anlamına göre değişir. Hızlı halleder, cimriler, az zaman tanır, Net ve hızlı karar verir vb. benzer manalarda kullanılır.
Kelbet. Görünüş, görkemlilik. İnsanın ve yerin tanımlanmasında kullanılır.
Ay-hay. Hay-hay! "Keşke", "Tabii ki" anlamında kullanılan sözurumdur.
Söz urum. Konuşma tarz. Aynı zamanda kendinin özel anlamı olmayan, diğer sözlere destek sağlayan takımların ismidir. "Ay-hay", "Ah","Ou" gibi aracı sözler "söz urum" olarak tanımlanır.
Nay-nay. Bu bir söz urumdur, özel anlamı yok, fakat kullanıldığı cümlede "serseri ve bol konuşmalı kişi" anlamında gelmektedir.Doğru dürüst fikrini anlatamayan, konuşma ve düşünce imkanları kısıtlı insanlar, ihtiyarlarlar bu sözle tranımlanır.
Öz. Her şeyin özü. Kişilik. Soy gelenek kültürü. Syanbiy boyu Türkler'inde "ben" anlamında kullanılır.
Közcanmaz. Kişiliği yetersiz, isteksiz, hedefsiz, hamur özlü denilen kişi.
Tıyın ton. Kürk montu. (eskiden genellikle tilki ve samur derisinden yapılmıştır).
Kucurur. "Kucur" sözden oluşur, tuhaflaşır manyı taşır.
Kuturur. "Kuturğan" sözden oluşur ve "kudurur" anlamını taşır.
Kaç ber. Gülümse, hoşgörüyle karşıla.
Can karma. "Canını karma" olarak günümüzde kullanılmakta. "İntihat et" anlamındadır.
Kerekli. Kafayı üşütmüş kişi.
Gagaybaş.Kibirli, az bilimli, kendi aptalca tutumunda ısrarlı, inatcı kişi.
El sarkar. Atasözünde" Halk acele toplanır", "köy akın eder" manada gelmekte. Bağlı olduğu cümleye göre manası değişebilmektedir.
Kan çeriünü kaytarır. Bir şeyden çekinmez, sıyırılır, utanmazlığıyla başarır anlamındaki eski söz.
Genca. Asil at cinsi. (Günümüzde dünyaca ünlü "Karaçay At").
Kantor. Asil at cinsi. (Günümüzde "Karaçay At" olarak dünyada bilinen at cinsi).
Toru. At cinsi. ("Karaçay At")
Suucorğa. Yarışcı cinsi at. (Günümüzde Karaçayda üretilmekte).
Çömeltayak. Boumerang.
Hoynuh. Küre.
Cora. Yorum.
Kuum. Bir fikrin yönlendirilmesi.
Küy. Hun asil soylarının unvan tanıtımı olarak kullanılan isim takması. Örnek: Hun-Kaaçaylılar'da "men anı küysünmeye"(ben onu asil saymıyorum), Balkar Türkleri'nde "küysüz" (soysuz) biçiminde korunmakta.
Asüek biy. Han soy. "Beyaz kemikli prens" olarak çevrilir. yüksek pren soydan kişi.
Biy. Prens. Üst düzey asiliyetin temsilcisi.
Hıyanat. İhanet.
Kütey. Sürüuçü. Çoban.
Kündeş. Kuma.
Kantar. Kan davanın tarafları. Örneğin: "Eki tukum bir birine kantar boldu, tuuğan-tuuduk bir-birini tartar boldu"... (İki soy kan davalı oldu, genç nesilleri birbirini cevaba çeker oldu). ( Kaynak: "Karahan". Nart Masalları).
Tiş tururğa. Dimdik durmak için.
Asıu. Teselli. Hoş.
Salauat. Salaati münciye.
Orayda. Çok sesli koro melodisi, şarkısı. İsmi "ejiü".
Bayra. Amazon. Genellikle erkeksi kız çocukları azarlama sırasında dile getirilir.
Tiş ce. Cer cer. Cek. Közkörmez. Gurbet.
Çırahtan. Meşalenin yerleştirildiği yer.
Ahtarıu. Bir işikesin sonuca ulaştırmak. Örnek: "kanın ahtarsan da uyalmaz".
Berne. Damadın akrabalarına gelin tarafından düğünde verilen hediyeler. (Bu töre Çin prensesini vergiyle birlikte Hun şanüyuna gelin olmak üzere getirildiği dönemlerden (M.Ö.3-1 asırlar) kala kalmış ve Karaçaylı Hunlar'da korunmaktadır).
Casama. Aplikasyon. Bir kumaşın, metal veya dğer maddelerin üzerinde ypılmış kaplama süslemesi.
Casamma. Süper şik giyinmiş kişi.
Casarık.Değerli metal ve taşlardan ypılmış süs. (Eskiden- göhüslük, kemer, küpe, kadın süslü şapka, tarhlık ayakkabıları, yüzük, bileklik, kuuluk (uuluk), übürçek (süs sandıkcık), erkek kemerler, göhüslükler (hzırlar), süslü tabaklar, at süsleri, soy damgaları vb).
Hagok. Zevksiz, fakat pahalı giyinen kişi.
Kadama. Arka daki kuvvet. Savaş sırasında yandaş desteği. Özel sdavranışlarda "o bana arka" gibi anlamda kullsnılır.
Tamır. Kök. Bitkinin kökü. ( Halkın tarihi mazisi anlamında da kullanılmakta. Ayrıca bulunduğu cümlenin manasından etkilenerek anlamını değiştirebilen sözdür ve soyut tarza uzanmaktadır).
Sırkıu. Şımarıklıktan huyu bozuk çocuk, genç, delikanlı.
Bögek. Cesur aynı zamanda fiziksel anlamda kudretli. (Halkına sahip çıkan, kendini feda eden kişilere "bögek" denilmiştir. Örnek: "Seni bşına çıkğanla-bögekle bla cigitle"...(senin tepene tırmananlar cesur kudretliler ve yiğitlerdir). (Kayanak İ. Semenov. "Minni Tau" (Elbrus) şarkısı.
Bölek. Grup. Topluluk.
Halpama.Arpa ve mısır unu karışımından yapılmış hamur topcuklar yemeği.
Çapçan. Büyüklerin hizmetinde bulunan çocuk. Çoğunlukla haber gönderme, davet etme gibi hafif görevlerde kullanılmışlardı.
Turu. Herkesse açık. Göz önünde. Hayvanın çiftleşme dönemini da tanımlar. Örnek: "genca baytal turu bolsa genca acir kuru bolmaz" ( Burada "turu" ( herkese açık) kelimesi "çiftleşme dönemi" anlammında gelmektedir). (Kaynak. "Nart Sözle").
Temirçileü.Vuruş öncesi ypılan saldırı tehditinin fiziksel yansıması.
Kemirçileü. Haksız suçlamaya karşı suç duyurusunda bulunmak ve haksız tarafı suçlu çıkarmak. Davacını davalı konuma düşürmek.
Cetimli.Varlıklı, eksiklik hissedmeyen aile, kişi.
Saklık., Çek, Ircı, Cağalık,Kazaklık. Sınır.
TÜRLERİN AÇIKLAMASI:
"Saklık"- ağa bölgesi sınırı;
"Ircı"- toprak sınırı;
"Caklık"-savaş sonrası devlete dahil edilen bölgeleri de içeren ortak sınır; "Çek"-devlet sınırı;
"Cağalık" devletin su sınırı;
"Kazaklık" - düşmana engel oluşturan kazılmış kanallar şeklindeki sınır.
May. Bu söz mitolojide "Dolay" Teyri efsanesinde bulunur. Bolluk ve hayvancılığın verdiği süt ürünleri manaları kapsar. Yağ, bal ceviz vb. karışımından yapılmış tatlı.
Aytar. Birisinin veya topluluğun sözlüsü.
Kıl üsünde olturur. Rahatsız hayat sürdürür. (Rahatsız dönem yaşar).
Kılıçha kılık kıyğan. Kılıç kullanımında süper uzman, cesur savaşçı veye her an kavga yapmaya meyelli ve gösterişli zafer arzulayan kimse harika teknikli asker.
Ebindir usta.İşinin tam uzmanı, unutulmayacak usta.
Kağanak. Yeni doğmuş bebek.
Ağanak.Yer altı sudan etlilenen ıslak toprak veya kayayı ıslatan az akan su.
Kayboran. Şaytan cel. Hortum rüzgarı.
Kaylık bolur. Hortumun verdiği zarar niteliğinde zarar görür.
Uluul cel. Sıcak çöl rüzgarı.
Hayğa çabarğa. Kötü haber alarak halkın akın ettiği yere koşmak.
Hay hapar. Bela haberi. Kötü haber.
Kağa atıb caşağan. Başkaları vaatlerle kandırarak sırtlarından geçinip giden kimse. Dolandırıcı.
Cepe. Celpelik, Cellik,Uğou, Celpegey. Yelpe türleri.
Selpe.Bal çibin. Kağıbal. Arı. "Kağıbal" diye eşek arısı da tanıımlanır
Tiranniç.Tirellek.Tirisüek. Tiricilik. Tirekbel. Dirençli, dayanıklı, ısrarla direnen kişi.
Saucilik. Saubitgen. Deü. Fiziki olarak kudretli kişi.
Otcanmaz. Huzursuz. Sıcaklığı olmayan aile, kişi. yürek.
Ohdeük. Karamsar, hep oflayıp duran kişi.
Tarköl. Gıptalı kişi.
Takırköl. Ağlamaya meyelli, nazik ruh yapılı insan.
Hayısölemez. Her şeyi kötü tarafa yorumlayan insan.
Tigilirge. Ölürğe. Aniden fenalaşarak düşmek. Yukarıdan aşağıya ölümcül darbeyle düşmek.
Auruhsunnan. Halsizleşen,hastalanmaya başlayan, rahatsızlanan.
Keriuan. Kervan.
Keram. Aura. Satürn gezegenin ismi.
Keramat. Yayılan nür. ( Örnek: "Sanna Allahdan nür keramat açılsın,!".sana Allahtan nur aurası yayılsın) ( Kaynak: Karaçaylılar'ın Halk Duaları).
Cek bolğan. Yabancılaşan. Dışlanan, halkından kopan.
Cek adam. Cek. Yabancı.
Cek cer. Tış cer. Gurbet.
Körük. Körük.
Üyüretirge. Çoğaltmak.
Üyürlü. Evli adam.
Üylü. Evli kadın.
Cantok. İyi yürekli, saf, temiz kalpli insan.
Candoh. Deli de denilemeyen fakat biraz çatlak kişi.
Bolmaz hapar. Fantastik haber. Uyduruk haber.
Sınauç. Sınauçu. Denetimci.
Buuçar it. Asil cinsi kurt avında kullanılan köpek.
Koyunduk(Koyundak). Süs köpek.
Callıcalka (it). Avcı köpek.
Sakkulak (it). Bekçi cinsi köpek.
Samır (it). Avlu köpeği, sürü korumakta da kullanılır.
Mırdı, Batıul. Kömüül. Batajklık.
Kumtartar. Cuthun kum. Battırıcı, içine çekici kum.
Kar üzülgen. Tepelerden akın eden mahvedici çığ.
Taş üzülgen. Dağlarda kaya ve taş dökülmesi.
Cuthun suu. İçine çeken derin su.
Cuthun küç. Üstün güç.
Cuthub adam. Her anlamda kudretli, düşmanına haddini bildirebilecek kişi.
Köl cazğan. Teselli eden.
Çaçayırğa. Yemeğin ters boğaza gittiğinden öksürmek.
Kabak. Mahalle. Küçük kasaba. Bir akraba toplulğun (soyun) toprakları.
Tıyalçak. Durdurabilen, durdurma imkanları olan şahıs veya yapıt.
Suu tıyğıç. Suu buruu.Suu ıhtırık. Suu beginme. Suukeser huna. Su engeli türleri.
Tamızık. Ateşi yakmak için hazırlanan küçük ince ağaç parçacıklar. (Günümüzde ateş yakmak için kullanılan petrola da "tamızık" denir).
Teriltiü. İnsanı olmayacak bir işe, davranışa inandırarak sürüklemek ve kandırmak.
Tuar. Büyuk baş evcil hayvanların toplu ismi.
Mal. Tüm evcil hayvanların toplu ismi.
Mülk. Kiri. Mal varlık.
Uak ayaklı. Küçük baş evcil hayvanlar.
Canıuar. Vahşi hayvanların toplu ismi.
Irnık . Vahşi. Yaban.
Kurt-kumursha. Böceklerin toplu ismi.
Sürkelgenle. Sürüngenler.
Cırthıç. Yırtıcı.
Terilmez. Kandırılmaya elverişlilik göstermeyen sağlam tutumlu kişi.
Abındıu. Şanssızlık yaşayan, yalnışlarını tekrar tekrar işleyen kişi.
Abınsız. Sağlam düşünce ce kişilikli. yanlışından ders alan ve tekrarlamayan kişi.
Ginaz. Prens.
Terkni terk kaytarır. Çok sayıyı çok sayı çevirir.
Terk. Çabuk. İkinci manası-"Çok".
Tul-tuban. Sayısız çok. Anlatılamaz çok.
Kötlek. Şerefsiz.
Koduçu. Hanın, ağanın, beyin halka bildirisini duyurucu kişi.
Mığır. Mırıldayıp duran hiç bir şeyden hoşlanmayan kişi.
Köme. Kızamık.
Oyma. Ağaç, taş, kemik, metaller üzerinde kıyılarak yapılan resim türü. (relyef, barelyef, gorelyef).
Sokmak. Kardaki patika.
İlleük. Ottaki patika.
Kıyau. Yetersizlik, eksik, hafif sakatlık.
Totur. Enerji. (Örnek: "Sausar totur -Teyriden, cansar bala-belinden"(canı canlandırıcı enerji Tanrı'dan, candan bölünen yavru belinden). (Kaynak: "Nart Mitolojisi" "Teyri duala").
"Sausar totur" günümüzde tamamen kullanım dışı bulunan "tüm canlandıran" manadaki eski sözdür, "cansar"(candan bölünen) ise bir erkek ismi olarak dilde bulunmakta, fakat konuşma dilinden çıkarılmış bulunmaktadır.
Sausar totur. Canlandırıcı enerji.
Cansar. Candan bölünen. Erkek isim.
Toturlu adam. Enerjili insan.
Çağır. Rakı.
Şamtutar. Ünlü, şanlı kişi.
Küyeşe. Kıpçak. Kipçak.
Küyşe. Kipçak' esprili hitap.
Çiyşe. Olmamış,pişmemiş anlamında bir şaka.
Tınnı. Sessizlik. Tam sessizlik.
Kınnı. Durmuş zaman. (Örenek: "Caşau-kınnığa, canın-tınnığa"). (Kaynak: "Nart Sözle" Karaçaylı Hunlar'ın Folkloru).
Buğoy. Ömürlük buzların arasındaki çatlak ve derinlikler. Kalenin savunma sistemindeki ateş pencereleri.
Çabır. Kaba deriden yapılmış köle (iş) ayakkabılar.
Sakkın haua.( kalın "k"yla söylenir). Sabit hava durumu. (Örnek: "sakkın haua saklık colun tutdurur, ayak ıznı tuban çalıu cutdurur"... (sabit hava durumu huduta yol tutulmasını sağlar, ayak izleri de duman çalgıları kaplar). (Kaynak. "Peliuan" masalı. "Nart Tauruhla").
Çuruk. Kaliteli deriden yapılmış güzel ayakkabılar
Başlı çuruk. Erkek çizmeleri.
Uyuk. Keçeden yapılmış, kara dayanıklı, kalın çizmeler. (Rus Türkleri'nde "valenki" olarak bilinmekte).
Tizme çuruk. Süslü kadın çizmeleri.
Messile. İbadet ayakkabılar.
Çarık. Hafif yazlık kadın ayakkabılar.
Gabba. Gecelik ayakkabılar.
Çabba. Çocuk ayakkabılar.
Işım. İş sırasında soğuktan korunmak için çabır üstü giyilen. dize kadar uzanan deri veya örülü kaplama.
Şat ışım. Değerli hammaddeden ypılmış dizaltı kaplama.
Kablauçla. Tabansız arka tarafı açık terlikler. "Kablauç"un diğer manası-"kaplayıcı".
Tarhlık. (Tarhlıkla). Asil kadınların ve gelinlerin giydiği boy uzatıcı süslü değerli ayakkabılar.
Karan cer. Bitkisiz, kısır yer.
Karan alam. Gökteki aydınlatılmamış alanlar.
Tör. Baş köşe. Köşk.
Cırmaç. Elbisenin belindeki fermuar yeri. (eskiden düğmelenmişti).
Çarhı oynar. Dirilir, hareketlenir, kuvvetlenir.
Dannıl tüz. Yarı çöl.
Kum tüz. Kumlu ova.
Kuu tüz. Çöl.

 
AssıTarih: Pazar, 30-08-09, 5:12 PM | Mesaj # 9
Albay
Grup: Admin
Mesaj: 93
Ödüller: 0
İtibarlarınız: 5
Konum: Dışarıda
Cıymıç. Biraz cimri, toplayıcı kişi.
Cıyğıç. Giysi dolabı yrine duvarda yapılan derinlik.
Canıu. İş başlangıcında kolları sıvalama ve hazırlanma işaretini anlatır.
Şoğay.Kısa süreli tanınan arkadaş.
Coyum eterge. Harçama yapmak.
Kırğıy kuş. Dinozor kuşu. Yırtıcı kuş.
Sipi çıbık. Çocukları korkutmank için okulda kullanılan ince sopacık.
Kırça. Eski erkek ismi. Şu anda kullanım dışı bulunmakta.
Karça. Erkek ismi. ("Deşt-i-Kipçak " devletinin Moğol ve Moskovya tarfından parçalandığından sonra, Türk asiliyeti sığınacak topraklar aradığı döneminde (M.S.14 asr.) önder olmuş ve halkını Güney-Batı kağanatından Küzeye (Küzey Kafkas) getirerek, yerli Türkler'le birleştürmiş ve Kafkas bölgesinde Türk hakimiyetini güçlendirerek, çarlığın "ruslaştırma" politikasına karşı direnişli kitle oluşturmuştu. Kırım Semenderler'den olmuş. Milli kahraman sayılmakta).
Tepleüç: Pres. Baskı aleti. Ağırlıkla baskıyı birarada oluşturucu alet. (Ekiden yün ürünleri işlemesinde kullanılmıştı.
Mindeüç. Ağaç, taş, deri, metaller üzerinde tabloyaparken veye dikerken kullanılan alet. Küçük parçacıklar kopararak şekil verilmesini sağlar.
Tuaylau. Av sırasında köpkleriönlendirmek için çıkartılan sesler.
Buu uularğa. Geyık avlamak.
Bualarğa. Yakalamak.
(Bu söz çok eskidir. Günümüzde her tür mana içim "tutarğa" sözü kullanılmakta. Fakat bu manayı taşıyan diğer sözler de vardır. Örneğin: "bualarğa" sözü sadece av hayvan hakkında söylenir, insana karşı "tutarğa"(tutmak) denir, "cağalarğa" sözü ise hukuki dilde kullanılır)
Buala. Anjin.
Cağalarğa. Yakalamak.
Cırık. (kalın "k"k). Hafif kesik. Isırık.
Cırık. (yumuşak "k"). Tohumların üzerinde oluşan kök belirtileri. ( örneğin patetes toprağa gömülmeden de uç verebiliyor vb).
Kıjğıl. Üst üste, karma karışık, çok sayılı, tedirgin veya kızgın topluluk,. Genellikle sinek, böcek, küçük hayvanlar ve düşman güçleri hakkında kullanılır.
Calka kaldırırğa. Karşı koymak. Satıraltı tercümesi-"yele kaldırmak". "Baş tutmak", "yüz tutmak" sözlerin manasından daha da fazla tepkiyi ifade etmektedir.
Terk Başı. Günümüzde "Terek" olarak bilinen çayın başlangıcı topraklar. "Terk Suu"(Terek) Türk Karabulgarların ana topraklarının içinde olmuştu. (15 asıdan Birinci Rus-Kafkas savaşına dek, kısım kısım "Terek" bölgesi tamamen Türk Bulgar, Kumanlar'dan koparılmış ve Yunan bağlılığından Osmanlı donanmacı Gedik Ahmet Paşa tarafından koparılmış, kısmen Osmanlı'ya götürülmüş, kısmen de Küzeye doğru yayılan, "Adığa"(Çerkes, Kabartay, Ubıh) aile boylarına, Rus çarlığı tarafından, yandaşlık ve hizmeti için verilmişti. (Tarihe ismini yerli Kafkas Türk ler'le şiddetle savaşarak yazdıran Bekoviç Çerkasskiy isimli Kabartay, Rus çarlığının bile kabul edemediği gaddarlığıyla ismini Türk şarkı-efsanelerine de taşıtmıştı).
Ebin hazırlarğa. Temel hazırlamak. Atasözünde "terbiye yöntemi hazırlamak" anlamında gelmektedir.
Ebin eseblerge. Durumu inceleyerek gerçekçi bir kararla hedef ayarlamak.
İşni ebin bilgen. İşin özünü bilen.
Ebin. Her şeyin özü, temeli.
Ebsiz. Özsüz. Tuthuçsuz. Hıleü. Özsüz kişi. ("Hıleü" kelimesi "yumuşak, formsuz" anlamında da kullanılmakta. Örneğin: "hıleü tılı boldu" (fazla yumuşak hamur oldu).
İşlenmegen. Yontulmayan. Terbiyesiz.
Conulmağan. İlkel durumdaki kişi. Temizlenmemiş, üstü kesilerek düzeltilmemiş ağaç.
Kıntıymaz. İnatçı, kendi kararında ısrarlı, sıkça yanlış yapan kişi.
Kınsız. Kınsız. Kını olmayan. İnsana karşı "sınır tanımayan" manada kullanılır.
Kıl. Set tüy. İkinci manası-"yap", "gerçekleştir".
As. Alan ve Sarmat halklarının birleştirilmiş ve kısaltılmış ismi.
Taban kerirge. Kaçmak. Acele uzaklaşmak. (Genellikle komik durumların anlatılmasında kullanılır.
Taşkıyar.Taş üzerinde resim işleyen usta.
Temirkıyar.Demir üzerinde resim işleyen usta.
Ağaçkıyar. Ağaç üzerinde resim yapan usta.
Ağaç usta. Ağaçtan ihtiyaç gereçleri yapan usta. (marangoz).
Temir usta. Demir aaraç-gereçleri yapan usta.
Ilıhtın. Büyük ve kalın sopa.
Sırmahan. Kadın ismi. Atasözünde dedikoduya düşkün kadın anlamında kullanılmıştı.
Callı. Kurtların sürü hali.
Börü.Kurt.
Mulhar. Hayvanın yemek artıkları (Kuru ot, yeni ot).
Cen. Giysi kolu. Kan akraba. Örnek: "etim -cennim cok kimge baş salayım"... (kan akrabam yok ki kime yaslanayım).
Cekli. Cekçi. Yabancı insan.
Tıbınçı. Kaba iplık yapıcısı.
Tartma. Eskiden lastik yerineiç giysilerde kullanılan ip.
Culğuç. Kımğıç. Gudu. Sipikol. Sipi. Hırsız.
Kelepen. Cüzam.
Çuubaş. Beynini yerine suyu var der gibi şahıs.
Tarbaş. Küçük dünyasının sınırlarını aşamayan, eksik bilgili ve görüşlü zavallı insan.
Celbaş. Başında cereyan esen, hiç bir tecrübe kazanamayan, yanlışı bol kişi.
Skandarbek. Halk oyyunu.
Alaugan. Hun-Karaçaylılar'ın halk kültürüne yansıma hakkına layık görülmüş, bir Hun Kazanova'sı. Ünü bir çok defa evlendiğinden, kadınların da ona hayran olduğundan oluşmuşmuştu. Çirkinin teki de olsa bu görgüsüz adamın peşinden bırakılan kadınları ayrılmamış ve onu tekrar elde etmek için adeta savaşmıştı. Hayretler içerisindeki halk da, hangi değerinden ötürü o kadar sevildiğini anlayamamıştı, belki de o yüzden onun ismini folklor kültürüne taşımışti. Günümüzde çok defa evlenen ve kadın nüfüsünü etkileyerek baştan çıkaran erkekleri "Alaugan" takma adla anımsarlar.
(Halk bilgilerine göre bu şahıs Hurzuk veya Uçkulan'da 16. asırda yaşamıştı).
Katınköl. Nazik ruhlu, kırılgan, gözyşı yakın erkek.
Katınçı. Çapkın.
Hırıu. Bataklık suyu üzerinddeki "kurbağa yosunu".
Konnur. Karışık solgun bordoya çalan renk. Örnk: "Konnur at", "konnur kumaç". Yüzü hastalık sonucu buruşuklanmiş insana da "konnurbet" denir.
Talğır. İki rengin sıralanmasından oluşan renge "talğır" denir. (Örneğin: Zebra).
Kolan.Farklı rekleri birarada buluşturan renge "kolan" denir.
Çubar. Bir temel rengin üstünde küçük lekecikler şeklinde yuvarlak noktalar gözlenen renge "çubar" denir. "Örneğin. "çubar tauk", "çubar at", "çubar kumaç").
Kulunnur. Zevksiz renk karışımı "kulunnur" rengini oluşturur.
Kök. Mavi. İkinci manası- Gök.
Köksül. Mor.
Mor. Koyu kahverengi.
Ak. Beyaz. İkinci manası- Süt ürünleri. Üçüncü manası-Saçın beyazlaması.
Kara. Siyah.
Sarı. Sarı.
Caşil. Yeşil.
Eman betli. Süt kahve rengi.
Mastık. Kafkas türklerinin Adığ (Çerkes, Kabartay, Ubıh) aile boylarına verdikleri lakap. (15. asırda Osmanlı donanmacı Gedik Ahmet Raşa tarafından Yunan bağımlılığından koparıldıktan sonra, kısmen Osmanlı'ya götürülmüş, kısmen de Küzey Kafkas bölgesine yayılmışlardı. Zor şartlarda yerli Türkler'in sürülerüni basarak geçinmek zorunda kalmışlardı. "Mastık" (Kiçiü) lakabı da ondan verilmişti. Ana manası "el mantarı"(Kiçiü). Soyut tarzdaki anlamı-"sürü hırsızı"). (Kaynak: Kızılbekler'le Mastıklara ilişkin tüm şarkı-efsaneler. "Karaçay Halk Cırla", "Çokkanı haparları", "Çöpelleü", Folklor).
Kızılbek. Abaza haydutların M.S. 15-17 asılarda onların Küzey Kafkas topraklarına yayılması sırasında Türk'ler tarafından takılmış lakabı.
Amanat. Emanet. Bir başka manası- Hun Türkleri'nin Nart boyunda birbirinin erkek çocuğunu büyütme ve eğitim verme töresidir. "Amanat" savaş durumdaki tarafların barışması simgesi olarak da verilmişti. "Rehin" anlam olayı yansıtamıyor, zira "amanata" kendi yakınlarından üstün bakım sağlanmış, üstüne toz konmamıştı. "Amanat" şerefi bir görevdi. Nart-Karaçaylılar'da 20. asrın 60 yıllarına kadar gözlenmekteydi, günümüzde ise tarihe karişmaya yüz tutmuştu.
Cankır. Kırıcı kişi. (Örnek: "cankır adam-camağatha"..).
Calkau. Çalışmak istemeyen, sorumluluk taşımayan, hafif kişilikli insan.
Kımarğa. Çalmak. Hırsızlık yapmak.
Kımğıç. Küçük miktarda hırsızlık yapan hırsız.
Senmençi. Esprili sözde kullanılır. Anlamı-"araştırmacı" "inceleyici".
Aralaş. Kısa süreli acil durum değerlendirilmesi toplantısı. (Örnek: "halk- kuuğunda, can-tarbuunda, han-aralaşda, Candoh da katın dıgalasda".(halk bela haberiyle sarsılmış, can dört taraftan sıkışmış, han acil görüşmelerde, Candoh da kadın bulma derdinde).
Cıyılıu. Toplantı.
Kenneş. Danışma toplantısı.
Betleş cıyılıu. Yüzleşme toplantısı.
Törelik. Törrelik sarkıu. Suç ve ceza nedenli halk toplantısı.
Torsuk. Süslü at eyer.
Cer. Duniya. Dünya.
Koruk. Kalkan.
Tentek. Açıların ağırlığına dayanamadan çökmüş, serseriye benzemiş kişi.
Ser. Hafizası zayıf kişi. İhtiyar.
Sayau. Kasatura.
Kübe. Zırh.
Cıgıra. Yenilebilen ot. İkinci manası - çok yakın "can dost" (orta halk kitlesi sözü).
Tos. Gizli sevgili. Cinsel partner.
Nöger. Arkadaş. Dost. (üst sınıfın sözü).
Arkadaş. İş arkadaşı. (aşağı sınıfın sözü).
Şoğay. Arkadaş. (askeri sınıfın sözü).
Kündüş. Zehirli ot.
Özenni. Özengi.
Özek. Ağacın bitkinin sapının içi. ( Örneğin: kankal temizlendikten sonra yenilebilecek sapı "özek" sözüyle belirlenir).
Tigim. İkram.
Kutuk. Kel adam. Kuyu.
Zukku. ters bakan kişi.
Hay-hahay1. Bela çığlığı.
Uluuk.. Hep uluyan köpek. Hayatından devamlı şikayetçi kişi.
Sermeş. Duelo.
Ölüm sermeş. Kırıu sermeş. Ölüm sonucuna kadar savaşma kararı alınan duelo. (Genellikle askerleri birbirine mahveddirmek istenilmemesi durumda, asker başkanları dueloya çıkmış, yenilen taraf da savaşı kaybetmiş sayılmıştı.)
Bıtdır. Beter. " Ol andan bıtdır" (o ondan beter) anlamında kullanılır.
Gılca. Yaşlı inek.
Kurşalak. Abluka.
Goliya. Nemli pislik tanımlanmasında kullanılır. (Örneğin: "başına goliya" (başına bok yapışsın).
Alaşa. İşci at.
Bolat. Demirin paslanmaz hali.
Gül. Çiçek.
Çeçek. Çiçek hastalığı.
Roza. Gül.
Lana. Orkide.
Cankoz. Kardelen çiçeği.
Tac. Tac.
Onnur zaman. Sonbahar tabiatının solgun dönemi. İnsan ömrü hakkında da kullanılır.
Küysümmegen. Başkasını yeterice asil saymayan ve kendine layık görmeyen.
Tınçığan. Bozulan, koku yaymaya başlayan.
Caş. Oğul. Delikanlı. Genç. Yıl. ( Örnek: "caş kelse caşau carğa tartar"... ( yaş gelince hayat uçuruma doğru çekert); "Caşlıkda-acaşıu, kartlıkda-caraşıu" (gençlikte yanlış, yaşlılıkta uyum) vb.
Ulan. Ul. Oğlan.
Közcaş. Cılamuk. Gözyaş.
Armau. Tam kör.
Köz au. Katarakt.
Ou! Mahvolmuş kişi. Bir sesleniş.(mal ve itibar kayıbını içerir).
Şau. Ölümle sonuçlanan belayı anlatır.
Hubbegi. Yogurtun içinde oluşan limon rengi sıvı.
Kılık kıymağan. terbiye vermeyen.
Emina. Salgın hastalık.
Colay haparı-toğay. Colay diplomatik üstü örtülü konuşmakta uzman. (Burada Colay isim "her hangi birisi" anlamında okunmakta).
Ençiler. Benimser. Kedini ilan eder.
Sıy. Saygı. Geleneksel itibar.
Karan. Bitki vermeyen kısır yer. Lilit gezegenin ismi.
Kaş kermez. Gülümsemez.
Küntiymez. Hiç bir şeye dayanamayan, kendini özel kategoride tutan kişiler bu sözle tanımlanır ve deyiş bir miktar alay içerir.
Buğoy. Dağlardaki ebedi buzların arasındaki çatlaklar. Kalenin ateş pencereleri.
Közleü. Gara. Su kaynağı.
Satan ariu. Etrafına nur saçan güzel.
Satan Ay. Etrafına nur saçan ay. ("Satanay" "Nart Efsaneleri'nde" kadın kahramanın ismidir).
Ezek. Ezgiç. Ezici alet veya zülümkar kişi.
Tılmaç. Simultine tercümanı. Tercüman.
Tıyğıç. Suyun veya gücün önünü kesen yapıt veya kişi.
Tıkğıç. Tıkaç.
Toğay hapar. Bitmek bilmeyen konuşma.
Dolay hapar. Fantezi ürünü gülünç hikaye.
Harh hapar. Fıkra söyleişler.
Çam. Şaka.
Nakırda.Gencin kıza aşkını bir orijinal espri şeklinde belirtmesi.
Çuu hapar. Gezginin haberi.
Kiyiz. Keçe kilimi.
Kuu bolur. Nesil bırakmadan yok olur. Toprak bitim vermez olur.
Tala. Ova.
Salkınlık. Şemsiye.
Kalkınlık.Suda batmamak için kullanılan kare şeklindeki ağaç yapıt.
Kelbet. Kılık. (Ruhsal ve fiziksel değerleri içerir).
Kuat. Svimlilik.
Közcanmaz. İsteksiz, düşük enerjili kişi.
Tot. Pas.
Hal. Hal.Durum.
Tıyın. Kürk.
Mukkur. Kambur.
Kara kün. Bela günü.
Sökgen. Karalayan. İkinci manası-bir şeyi sökmek.
Tişiden tişi. Erkeğe hakaret sözü. Anlamı "dişiden dişi", erkekliği şüpheli".
Artı bla korkutur. Genellikle gelinler hakkındaki konuşmalarda kullanılır ve "doğurucu yeteneğiyle aileye yerleşip kalır" manada, hafif alaylı bir hava taşımaktadır. Satıraltı tercümesi- "kıçıyla ürkütür".
Colda kalmaz. Yolda kalmaz.
İnnet. Niyet.
Kucur. Tuhaf.
Kuturur. Kudurur. Ata sözünde şımarıklıktan delirir anlamında gelmektedir.
Ölecek.Hephastalıklarından basedip duran, kendini zayıf göstermeye meyelli kişi. Karamsar.
Uru. Çukur. İkinci manası "hırsızlık."
Canı cannan. Canı yanan, üzüntü yaşayan.
Calbarğan. Yalvaran.
Kerekli. Beyinsel ytersizliği olan kişi, tuhaf davranışlı insan.
May eterge. Yağlamak. Süt ürünlerin booluğunu sağlamak.
Namıs-bet. Namus. Vicdan.
Kırılıb barabız namıs üçün, bet üçün. Mahvolmaya yüz utmuşuz namus ve vicdan eksikliğinden.
Batıul. Bataklık. Suyu yenilenmeyen, dibi btaklığa dönüşmüş göl, derin çeken su.
Aş orun. Mide.
Hur dert. Ağır ve süreli intikam.
Baş. Kafa. "Birincikişi", "başkan", "önder" , "üstün" nlamlarında da kullanılabilmektedir.
Madar. Çare. Acil problemi çözme çaresi.
Amal. Çare.
El sarkar. Köy (halk) akın eder.
Sarın. Cenazede kadınların ağlayışı.
Auruğannı töşeginde sau ölür. Satıraltı tercümesi"-Hastanın minderinde sağlam ölür". Soyut tarzdaki manası-"Kimin ne zaman ne olacağını kimse bilemez".
Açıu aşar. Blayala beslenir. (acı yaşar anlamında).
Bal-calan. Bal yalan.
Öt-kerti. Öt doğru, gerçek.
Biy. Asil.
Cabıu tabılmaz. Üstü örtülemez.
Er. Koca. Erkek.
Erkişi. Adam.
Bet cerge karar. Yüz utanır.
Balauz. Tatlı dilli kişi. Burç ismi.
Dert. İntikam.
Öç. Yarışmada birinciye verilen ödül. İkinci manası- rakibine onun yaşattığı acıyı yüzüne vurmak ve içini rahatlatmak. (Örneğin: "öçün alğan edi" (yaptığını ona ödetmişti); "ol çarsda öç aldı" (o yarişta ödül aldı).
Talırğa. Yorulmak.
Sır. Soyun geleneksel itibarı. Halkın, kişinin mazisi.
Sır açarğa. Kapalı bulunan, soya, aileye, kişiye ait sırrları açığa çıkartmak.
Bilim-bilek. Bilim destektir.
Süyünüu. Sevinç.
Kan ız tartar. Kan izi çizer. Soyut tarzda "uzun vadeli kan düşmanlığını oluşturur" manada okunmaktadır.
Betden-laudan. Yüzüne ipek.
Erni bil. Erkeği tanı.
Catağan. Uykusever, tembel, rahatına düşkün şahıs.
Kul. Erkek köle.
Karauaş. Kadın köle.
Cumuşçu. Hizmetçi. (bağımsız kişi).
Genca tay. "Genca" cinsi tay.
Kem. Eksik.
Şağat cenmez. Şahit döndüremez, saptıramaz.
Urğu cılan. Kobra. Zehirli yılan.
Kabçık. Deri çuval.
İçten tüyüm. Gıptalı, olumsuz duygular dolu kişi.
Şat. Muhtar.
Talannan. Hayvan veya bir insan (topluluk) tarafından fici şekilde saldırı yaşayan kişi.
Sarıubek. Ejderha.
Celimauz. Nart Mitolojisi'nde "ay'ı yutan ucube".
Tulpar. Doğuştan kudretli bedeni olan kişi.
Art bolmaz. Arkada kalmaz. Küçümsenmez.. Gözardı edilemez.
Haua sathan. Dolandırıcı.
Kara tanığan. Okumayı bilen.
Kara kıyğan. Yazmayı bilen. (Eskiden “cazarğa”(yazmak) sözü bir maddenin hafifletici girişimini veya teselli anlamında kullanılmıştı. Örneğin: “kölümü cazdı” (gönlümü rahatlattı); “tılını caz da hınkel et” (hamuru aç da makarna yap), “yazmak”(cazarğa) anlamında ise “kara kıyıu” kullanılmıştı. “Kara kıyğan” ğünümüzde tamamen kullanım dışı kaldığından, sözün manasını bir örnekle hatırlatalım: “Ol karatanır, karakıyar ulludu, da Bekir uluna tilekçi bolub barayık”.(O okuma yazma bilen büyüktür, ona rica etmek üzere gidelim...). (Kaynak: Şarkı-efsane “Kırımşauhal”. Folklor.)
Calka. Yele.
Cılkı. At sürüsü.
Sürüu. Küçük baş hayvan sürüsü.
Tuar sürüu. Büyük baş hayvan sürüsü.
Kıjğıl. Böcek veya düşman çokluğu.
Kirtaban bolur. Köle olur. Düşük seviyeli olur. (Satıraltı tercümesi- "kirli tabanlı olur").
Tegene. Yalak. Hayvanın beslendiği ağaç yapıt.
Talandırır. Hayatı alt üst eder. (Satıraltı tercümesi- "vahşi hayvan saldırısına uğrarcasına mahveder").
Dünyağa aytılır. Şohretli ünlü olur.
Uzak körür. uzağa körür. Ata sözünde "geniş görüşü olur" manada gelmektedir.
Küç ceter. Zor durumda kalır.
Tönnek. Beden. İkinci anlamı-ağaçın parçalandığından sonra en kalın yeri. Kök üstü kütük.
Talk bolur. Kökten sökülür, mahvolur. (Bu deyiş ssdece milletle ilgili kullanılır).
Halknı çüyürtür. Halkın nefretini kazanır.
Urğuç. Vurucu alet. Soyut tarzdaki manası- "Salsırıcı."
Buuğuç. Boğucu.
İç aşar. İçini yer. (Canını ruhunu yıpratır).
Gakgıda tük izlegen. Çok titiz, paranoya derecede titiz.
Subay. Zarif.
Ket derigin!.. Kibirli alçaltıcı sesleniş. Küfür niteliğinitaşır.
Tiş tutmağan. Karşılık vermeyen.
Eliya. Şıbıla. Kök çartlağan. Şimşek. Yıldırım.
Zaman cıkmaz. Zaman silemez. Ebediyen unutulmaz.
Töş. Tavuğğun göhsü (beyaz et); ikinci anlamı-demir aletleri keskinleştirmekte kullanılan törpü, üçünçü anlamı-çevreye göre biraz kabarık, yüksek yer.
Oyumla. Defalarca düşün.
Oyuula. Resim yap, resim yerleştir.
Oyla. Kulak ver. Dikkatini çevir. Kafana ssok analamlarda kullanılır.
Oyma. Temel maddeden parça koparılarak işlene tablo,( resim).
(Nart-Karaçaylı'lar genellikle ağaç, taş, kemik, ve çeşitli metaller kullanır). Resmin Türk ismi "Oyma surat".
Küysüz. Soysuz. Asaletsiz. Değersiz. Düşük kaliteli. Şahsiyetsiz.
Küysünmegen. Kimseyi kendine denk görmeyen.
Keri keter. Uzağa gider. Aata sözünde "uzaklara duyulur" manada gelmektedir.
Tabalık boldu. Lanetlik oldu. Üzerinde lanet tuttu. Tanrı cezasını verdi. Haksızlığınna kendisi uğradı.
Gırcın. Köy ekmeği. (Kalın bazlama, kalın pide şeklinde yapılır).
Kolu tirek. Kudretli el. Eli kolu uzun denilen kişinin tanımlaması. Her işe yatkın el.
Kolğa üretilgen. Ele alıştırılmış. Elden beslenen hayvan veya devamlı allmaya alışmış almayı da hak bilen şımarık kişi.
Murdağann. Katilin katili. ( Çok eski sözdür. "Eresey ulu Bursalay" denilen hikayede geçmektedir. " Hey murdarın murdağanı Eresey ulu Bursalay, alay kele edi da tört canın talay, ne cırtayım deb a töğerekge karay, şugut közleri bıla da, da taunu taşnı maray... ("Hey katilin katili Rus oğlu Bursalay, da öyle geliyordu ki dört tarafı dalayarak, ne koparabilirim diye etrafı gözleyerek, gaddar gözleriyle de dağı, taşı nişan alarak...") Kaynak: "Hasauka Aytıula" İ. Semenov. Arşiv materyalleri).
Oydam bolur. Adı çıkar. Rezil olur. Dillere düşer.
Keçmekik. Aff.
Dau salma. Davacı olma.
Perdan. Uzun basit, tek kurşun takılıcı silah.
Bet çığar cer. İtibarının yükseleceği ortam.
Çömeltayak. Boumerang.
Hoynuh. Küre.
Ihtırılğan. İtilen. Kovulan. stenmeyen.
Çal adam. Saçı beyazlamış insan.
Ullaul. Çok eski bir sözdür. Anlamı-"yükselme". (Örneğin: "caşlık - ullaul, kartlık-talaul"(gençlik-yükselme, ihtiyarlık tükenme. Halk sözü).
Talaul. Maddi manevi kayıba uğrama.
Küy. Asilliğin tanımı olarak asillerin ismine katılan takma. (Hun dönemi. Kaynak: İakinf. "Skazaniye o narodah..."; L.Gumilyov "Hunnu"; "Nart Sözle"-Hun-Karaçaylılar folkloru).
Kün körgen. Hiç yaşamadığı konforlu hayata kavuşan, ağırdan saraya yerleşir gibi hayatı değişen kişi. İkinci manası-"dünyayı gören, gününü gün ederek yaşayan, akıllı, bilgili kişi.
Cemiş. Yerin verdiği niymetler (yiyecek anlamında). Ürün manada da kullanılabilir.
Kündüz çırak candırır. Her şeyse zevksiz, komik bir bolluk degilemeye başlar. Satıraltı tercümesi-"Gündüz ışık yakar", fakat deyiş başta getirilen soyut anlamında kullanılmakta ve anlaşılmaktadır.
Hıyanat. İhanet.
Kütey ulu. Çobanın oğlu.
Cılauluk. Ağlanılacak durumdaki kişi. Karamsar manada da kullanılmakta. Satıraltı tercümesi-"ağlanılacak".
Cılauk. Her ağlayan kişi, çocuk.
Atasın atasın anasın aytdırır. Babasını annesini küfürle andırır. Küfür ettirir.
Tin. Ruh. Manevi varlık.
(Bazı halk deyişlerde "aman tin tuthandı" (kötü niyet beslemiş) anlamında da, cümle manasına bağlı anlam değiştirerek da ).
Tamçı. Damla.
Çırahtan. Meşaleler, mumlar koyulan yüksek ağaç veya metal yapıt.
Çakğıç. Otluk Taş. Çakmak. Çakmak taşı.
Çakmak. Karışmış saç, yele vb.
Keme da miner kayıkğa. Gemi de biner kayıkğa. Anlamı soyut tarzdadır. "Gemi de kayıkğa muhtaç olur" olarak anlaşılır.
Ullu köllü. Kötenli. Kötenekley. Kendi üstünlüğünü vurgulayan kibirli. Kibirli. Kibirlenme.
Kölden urulur. Gönlünden çarpılır. Alçaltılır.
Külkülük. Kahkahalık kişi.
Tohana. Saray.
Kün çıkğan. Doğu.
Kün bathan. Batı.
Kadır. Katir.
Ullayır. Yetişkin olur, olgunlaşır.
Kartayır. Yaşlanır.
Kartın athan. Yaşlısını bırakan.
Coldaş. Yol arkadaşı. Eşit arkadaş.
Kozğalır. Ayaklanır.
Sıyın asıb tutar. Kişiliğine ve itibarına leke düşürmez. Şanını (ününü) korur.
Uzun caşar. uzun ömürlü olur.
Tüzge cak. Haklı taraftarı. haklıya destek, arka.
Huyu. Kuyu.
Tiline-tiline. Sllana-sallana, ne yapacağını bilmeden, olumlu bir fikir üretmeden yaşayan (gezen) kişi hakkında söylenir.
Tirile-tirile. Düşe-kalka yine de hep ayakta kalmayı başaran, ilerleyebilen kişi hakkında söylenir.
Campak. Ters yapılı yüz kemiği veya kişiliği gözlenen insan.
Kölkaldı. Küskü. Hafif küskünlük.
Cumuk. Yumuk.
Cumukköz. Yumuk közlü.
Palah. Bela. Trajik olay. Kötü haber de "palah hapar" olarak söylenir.
Dariy cayılır. İpek gibi serilir. (süper iyi davranışlı olur anlamında).
Calka kayırır. Yle kaldırır. Yüz tutar. Baş kaldırır.
Art bulğar. Kıç sallar. (Birisini küçümsediğini gösteren bir düşük hareket).
Taban basar. Ayak alta alır. Büker, aşağılar.
Tensinnenin. Dost saydığın.
Aldanırğa-taşçığa. Kandırılmak için falcıya.
Hırtlanırğa. Eleştirilmek için. Eleştirilmek.
Şibijiburun. Herkese saldırmaya meyelli, sert dilli kişi.
Cez. Pinç metal.
Sözlük bolur. Dillerde dolaşır.
Muşuldauk. Mişildayıcı.
Min cılar. Bin ağlar. (her ağlar).
Işannanından cılar. Güvendiği tarafından ağlatılır.
Köl salmaz. Canı ısınmaz, eyrleşemez, bağlanamaz.
Çın temir. Paslanmaz demir (bolat).
Baş urub caşağan. Birisinin emrindeki kişi. Baş eğerek yaşayan.
Kalğanna kar cauar. Bırakılan bırakılı.
Cumuş. Birisinin ricası veya emri sonucu yapılan iş, görev.
Talamçı. Genellikle halkı zora sokarak elinden malını alan kişiler veya işğalçiler hakkında söylenen çok eski sözdür. "Casakçı"-vergi toplayıcı bundan daha da adresli ve kısıtlı bir mana içermektedir. "Casak" kabul edilmiş vergidir, "Talam" ise aniden basıp halkı zora sokma anlamını taşımaktadır. "Yağmalamacı" sözü daha da tanımlayıcı gelmekte. Günümüzde kullanım dışıdır.
Casak. Vergi.
Casakçı. Vergi toplayıcı.
Uşamağan cukmaz. Benzemeyen birleşmez. (cukmaz "bulaşmaz anlamındaki kelimedir. Satıraltı tercümesi- "benzemeyen bulaşmaz").
Kazauat. Savaş.
Toğay kurşalak. Dört taraflı abluka.
Sırkıu. Hayata ciddi davranamayan, biraz şımarık, nankör ve bencil çocuk (kişi).
Casama.Süs.
Kadama. Arka. Destek kuvvet.
Cer tebreniü. Deprem.
Burnu topluk. Burnu şişmiş kızarmış.
Konakbay. Misafiri ağırlayan kişi.
Tıcın et. Kokmuş et.
Cuk caratmaz. Bir şey üretmez. Bir şeyi beğenmez.
Carsıu. Üzüntü. (ağır mana içermez).
Çille çulğar. İpek topunu sarar. (Kelebek anlatılmakta).
Uuçalay. Küçük avcı.
Uuçu. Avcı.
Biçimsiler. Kurallar tutkunu olduğunu sergiler.
Calan culçu. Heyin pahasına olursa olsun her durumdan sıyırılabilen kişi.
Arağa arık tartar. Mesafeli durur. Satıraltı tercümesi-"araya dere koyar".
Tabanda bolsa da... En altta olsa bile...
Ters tireü. Başarısız, beceriksizliğin örneği olabilecek iş. (Satıraltı tercümesi- "yanlış direk".
Handar. Han soydan kişi.
Alabuluk. Mavi-yeşil değişimine elverişli göz rengi. Diğer alanlarda renk anlatımında da kullanılır.
Alabuluk saldı. Telkin etti.
Kısha biçer. Cimri olur. Satıraltı tercümesi "kısa biçer".
Zıldı. Kabağın çekirdek çevresi maddesi. İkinci anlamı
 
Forum (Nığış) » ULUSAL KAFKAS FORUM » Karaçay-Malkar » Nart Boyu Türkler'i Hun-Karaçaylılar'ın ATA SÖZLERİ
  • Page 1 of 1
  • 1
Search:

Copyright Karachay © 2024