Tövbe etmek gönülden olmalı
SORU: Bilerek ya da bilmeyerek günah işleyebilir. Allah, hangi günahların tövbesini kabul etmez? Helallik alamayanların durumu nederi? CEVAP: Allah, gönülden tövbe edenlerin tövbelerini kabul eder. Dilerse, ne tür günah işlemiş olursa olsun kulunun günahını bağışlar. Ancak bir ayette kendisine ortak koşanları bağışlamayacağı vurgulanır. Fakat ortak da koşmuş olsa, Allah’a dönüp tövbe eder, af dilerse Allah bütün günahları bağışlar. Kul hakkını bağışlamaz diye bir ayet yoktur.
“İnallahe yağfiruz-zunube cemia. İnnehu huvel-gafururrahim: Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, öyle bağışlayan, esirgeyendir” (Zümer: 53) ayeti böyle buyuruyor. Ancak kul hakkına tecavüz etmiş olanın ya hakkı ödemesi ya da o kimseden tam gönülden helallik alması gerekir. Çünkü Allah kimsenin hakkını kimsede koymaz.
Fakat tövbe etmiş ama helallik almaya vakit bulamadan ölmüş olan kimseyi de dilerse bağışlar. Buna karşılık hakkına tecavüz edilen kula da fazladan ödüller verip onu memnun eder. Artık o kimse, bu kuldan hak talep etmeyi hatırına bile getirmez. Çünkü haksızlığa uğramasının karşılığını fazlasıyla almış, bu suretle kendisinin derecesi kat kat yükseltilmiş olur.
Ayaklar mesih organıdır
SORU: Abdest alırken çoraplı ayağa mesh edilir mi?
CEVAP: Bu konuyu çok kez yazdım. Sizin için özetmeyeyim: Ayaklar yıkama organı değil, mesih organıdır. Ayak derisi üzerine mesh edilebileceği gibi herhangi bir çorap üzerine de mesh edilebilir. Çorabı çıkarmaya gerek yoktur. Zaten Peygamberimiz, ömründe bizdeki gibi mest giymemiştir. Çünkü 45-50 derece sıcağın altında mest giyilmez. Peygamberimiz ayağına giydiği galoşlar, ayakkabılar üzerine mesh ettiği gibi çıplak ayağı üzerine de mesh etmiştir. Zaman zaman da ayaklarını yıkamıştır. Yani çorap üzerine mesh edilebilir.
***
Ölenin giysileri hakkında
SORU: Vefat etmiş bir insanın giysilerini evde tutmanın dinimizde yeri var mı?
CEVAP: Vefat eden kişinin giysilerini evde saklamanın sakıncası yoktur. İsterse varisleri o giysileri giyer, isterse sadaka olarak verir, isterse anı olarak saklar. Peygamberimizin hırkasının da muhafaza edildiği için zamanımıza kadar geldiği rivayet edilir.
Vatan uğruna ölenler şehittir
SORU: Kur’ân’da Allah yolunda öldürülenlere şehit deniliyor (Al-i İmran 3/169). Vatan uğruna ölenler de şehit mi?
CEVAP: Şehit, Allah yolunda öldürülenler değil, gerçeğin tanığı olan bilginlerdir. “Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına şahittir. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle şahittir (ki O’ndan başka Tanrı yoktur). O, azizdir, hakimdir”
(Al-i İmran: 94/18). Şehadet, olayı görenin veya orada bulunanın olay hakkında bildiğini söylemesidir. Gerçeği bilen ve söyleyene şahit, şehit, çoğulu şüheda denilir. Gerçeği bilen ve söyleyen bilginlere de şüheda (gerçeğin tanıkları) denilir.
Başta yüce Allah şahittir. Hiçbir şey O olmadan vuku bulamaz. O her şeye tanıktır. Benim kanaatime göre şehitler başta peygamberler olmak üzere gerçeğin tanığı olan din bilginleri, rabbani âlimlerdir. Şehit, esas itibariyle gerçeğin tanığı olan rabbani âlim demek ise de Allah yolunda öldürülen insan da bu mertebeye yükseldiği için şehit sıfatını kazanır. “Eğer size bir yara dokunduysa, o topluluğa da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler... onları biz insanlar arasında çevirip dururuz (kâh bir kavme, kâh ötekine galibiyet veririz. Bazen bir topluma iyi veya kötü günler gösteririz, bazen ötekine). Allah inananları ortaya çıkarmak, sizden şehitler edinmek için (zamanı kâh lehinize, kâh aleyhinize çevirmektedir). Allah, zalimleri sevmez” (Al-i İmran: 140) ayetindeki şüheda, temel anlamından çok Allah yolunda canını feda eden müminler anlamında kullanılmıştır.
Şehit, çoğulu şüheda Kur’ân’da, savaşta öldürülen anlamında değil, hakikatin tanığı, gerçek bilgin anlamında ise de hadislerde Allah yolunda öldürülen anlamını kazanmış ve bu anlam, İslâm literatüründe kelimenin temel anlamını gölgede bırakmıştır. Artık şehit denince hemen akla, Allah yolunda savaşta öldürülen insan gelir. Kur’ân, Allah yolundaki savaşta öldürülen kimselerin, gerçekte ölmediklerini vurgulamaktadır: “Allah yolunda öldürülenlere, ‘ölüler’ demeyiniz. Hayır, onlar diridirler ama siz farkında olmazsınız” (Bakara: 92/154), “Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma. Hayır, (onlar) diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar” (Al-i İmran: 94/169). Bakara: 154 ve Al-i İmran: 169‘uncu ayetler, Allah yolunda öldürülenlere ölü denmemesini, çünkü onların diri ve Rableri katında rızıklanmakta olduklarını fakat insanların bunu fark etmediklerini bildirmektedir. Evini, namusunu korumak için canını feda eden de şehittir, haksız yere öldürülen de şehittir. Öyle ise vatan uğruna öldürülen de şehit olur. Çünkü vatan demek özgürlük demek, namusun korunması, malın korunması, dinin ve maneviyatın korunması demektir. Vatan özgür olmayınca insan istediği gibi yaşayamaz, namus payimal olur, mabetler çiğnenir, inançlara hakaret edilir. Özgürlüğün olmadığı yerde cuma namazı dahi kılınmaz.
İnsan, melekle şeytanın etki alanında yürür
SORU: Sad Suresi 71-85’inci ayetlerindeki, “Daha insanlar yaratılmadan İblis onları azdırıp yoldan çıkarmak için izin istiyor” ifadesi ne anlama geliyor?
CEVAP: Siz yaratılış başlangıcını soruyorsunuz. Evet, henüz insanlar tümüyle yaratılmamıştı ama sorumlu insanın atası olan Adem, Allah’ın yeryüzünde halifesi olarak yaratılmıştı. İnsanın halife yapılması başka, yaratılması başkadır. Halife olmadan insan vardı ama henüz akıl yeteneklerine ulaşmamış, dili geliştirmemişti. Barbardı, kan döküyordu, bozgunculuk yapıyordu. Yüce Allah meleklerine, bu insan varlığını akılla donatıp kendisine halife yapacağını buyurdu. Daha doğrusu onların içine bu düşünceyi attı. Bunu anlayan melekler kan döken, bozgunculuk yapan insanın halife yapılmasını içlerine sindiremediler, bundaki hikmeti anlamadılar. Bu olaya karşı içlerinde bir soru belirdi. Yüce Allah da insandaki bilgi potansiyelini onlara gösterdi. Bunun üzerine melekler insana boyun eğdiler. Yalnız cinlerin atası olan İblis bunu hazmedemedi.
Ateşten yaratılmış olan kendisinin, topraktan yaratılan insandan daha üstün olduğu düşüncesine kapıldı. Bu yüzden Tanrı’nın huzurundan kovuldu ve insanla beraber dünyaya yayıldı. Aslında insanın dengeli bir hayat yaşaması, yücelmesi için iki dürtünün etkisi altında bulunması gerekir. Meleklerin insana itaati, onu iyi yönlere yöneltmesidir. Şeytanın kıskançlığı da verdiği vesveselerle insanı kötüye yöneltir. Yani insan meleğin ilhamıyla şeytanın iğvası arasında dengede tutulur. Birisi galip gelse denge bozulur. Onun için şeytan da gereklidir, melek de gereklidir. İşte insan bu iki görünmez varlığın etki alanında yürür. Görevlendirilen peygamberler de insanı meleksel düşüncelere yöneltir. Böylece insan olgunlaşarak yücelir. Dünyayı imar eder, ahireti de mamur olur.
3 isim de aynı kişinin
SORU: Hişam, Hakem ve Ebu Cehil’in birbiriyle akrabalığı var mı?
CEVAP: Bu üç kişi arasındaki akrabalık ilişkisi, bunların aynı kişi olmasından ibarettir. Ebu Cehil, Hz. Peygamber’in verdiği bir sıfattır. Asıl adı Amr’dır. Künyesi Ebul-Hakem (Hakem’in babası)dır. Babasının adı Hişam’dır. Peygamberimiz bu en yaman İslâm düşmanına ebu cehil (cehalet babası, egoizmin mümessili) unvanını vermiştir.
Din bezirganları rahat durmuyor
SORU: Son zamanlarda televizyon kanallarında “kıyamete ilişkin alametler, mehdi” gibi konulardan bahsediliyor. Kur’ân’da Naziat (42-43-44-45), Araf (187), Lokman (34), Ahzab (63) ve Zuhruf Suresi’nde (85) kıyametle ilgili bilginin Allah’a ait olduğu belirtilmektedir. Buna rağmen bununla ilgili tartışmalar yapılmakta ve referans olarak hadisler gösterilmektedir. Kur’ân’a aykırı olduğunu düşündüğüm bu konu hakkındaki düşüncenizi öğrenebilir miyim?
CEVAP: Soru ve Cevaplarla İslâm, İslâm’da Güncel Tartışmalar ve Kur’ân Ansiklopedisi adlı eserlerimde bu konuyu açıkladım ve kıyamet alametleri diye bir şey olmadığı kanıtlarıyla belirttim. Daha geniş bilgi elde etmek için bu eserlerime bakabilirsiniz. Kıyamet âlametleri, mehdi meseleleri hep birilerine çıkar sağlamak ve hegemonya kurmak amacına yöneliktir. Kur’ân’da ansızın geleceği belirtilen kıyametin alameti yoktur. Henüz kıyametin gelmesine, Allah bilir ya, en az 5-6 milyar yıl var. Bizim gibi milyarlarca nesil geçse yine kıyamet gelmez. Bu din bezirganlarının çığırtkanlıklarına bakmayın.
***
Namazın fidyesi yoktur
SORU: Babam yıllardır hasta olduğu için namaz kılamadı. Maddi durumun zayıflığından dolayı fidyesini de veremedi. Kısa zaman önce vefat etti. Babamın fidye borçlarını ödemem gerekir mi?
CEVAP: Namaz insanın kendisine farz kılınan bir ibadettir. Parayla satın alınacak bir şey değildir. Babanız için istediğiniz kadar hayır yapın ama namaz fidyesi diye bir şey yoktur. Baban sevabıyla günahıyla Allah’ın huzuruna gitmişti. Allah ona ne yapacaksa yapmıştır zaten. Siz onu hayırla anın, onun için hayır yapın. Ama din amelleri parayla satın alınmaz. Namaz ruh temizlemedir. Suya girip yıkanan temizlenir. Başkasının yıkanmasıyla yıkanmayan insan temizlenmiş olur mu? Bununla beraber yapılan hayır, hasenat, verilen sadakalar, edilen dualar ölmüşlerin ruhunu rahatlatır. Siz mümkün olduğu ölçüde babanız için sadaka verin, dua edin.
***
O, bizim için örnektir
SORU: Sizin dua mecmuası ve ilmihal kitabınızda teheccüd namazında Peygamberimizin okuduğu dualar var. Biz de okuyabilir miyiz?
CEVAP: Peygamberimizin okuduğu duaları elbette biz de okuyabiliriz, okumalıyız da... Çünkü o, bizim için örnektir. Bir Müslüman için ideal yaşam tarzı, Peygamberimizin yaşadığı gibi yaşamak, onun yaptıklarını yapmaya çalışmak, onun ibadet ve dualarını yapmaktır.
Abdest almak sadece namaz kılmak içindir
SORU: Amcam 87 yaşında. İbadetlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışıyor. Namazını kılıyor, orucunu tutuyor, zekât ve fitresini veriyor. 20 sene önce hacca gitti. Yanında gıybet yapılsa hemen orayı terk ediyor. Tiroid, prostat ve kalp hastası. Doktorları çok su içmesi gerektiğini söyledi. Rahatsızlığından dolayı sık sık tuvalete gidiyor. Evde ve sokakta abdestsiz dolaşmanın doğru olmadığını düşünüyor.
CEVAP: Amcanız iyi niyetle sevap işleyeceğim derken sağlığını tehlikeye atarak günah işliyor. Abdest almak, sadece namaz kılmak için gereklidir. Namaz vakti abdestini alır, namazını kılar. Sonra rahat yaşar. Sokağa çıkmak, gezmek dolaşmak ibadet midir ki abdestli çıksın? Özellikle yaşlıların çok su içmeleri gereklidir. Aksi halde böbrekler rahatsızlanır, vücudun dengesi bozulur. Bu da kişinin kendi sağlığını riske atması demektir. Kur’ân, “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” buyurmaktadır. Amcanıza söyleyin böyle yapmasın. Abdest almak namaz kılmak için gereklidir, evde veya sokakta dolaşmak için değil. Rahat yaşasın. Dini kendisine sıkıntı verici hale getirmesin. Dinin amacı insanın maddi ve manevi sağlığını korumaktır.
Gece ibadeti hakkında
SORU: Bir Kur’ân-ı Kerim tercümesinde İsra Suresi 79’uncu ayet, “Gecenin bir bölümünde sana mahsus fazla bir namaz olarak uykudan kalk, Kur’ân ile teheccüd kıl. Yakındır ki Rabbin seni övgüye değer bir makama ulaştıra” şeklinde verilmiş. Buradaki “uykudan kalk” ifadesiyle gece namazı için mutlaka uyuyup uyanmak gerektiği mi vurgulanıyor? Bu ibadet uyumadan önce de ifa edilebilir mi?
CEVAP: Akşam yemeğinden sonra lambanın olmadığı 14 asır önce uyunurdu. İşte bu uykunun ardından gece ortasında uyanıp namaz kılınması emredilmektedir. Gecenin tamamını uykuyla geçirmek Kur’ân açısından doğru değildir. Önemli olan gecenin ortası olan seher vaktinde ibadet etmektir. Ama o zamana kadar uyumayan kimse de gece ibadetini yapmış olur. İlle uyumak şart değildir. Çünkü Müzzemmil Suresi’nde ve Secde Suresinde gecenin önemli bir kısmında ibadet edilmesi, Kur’ân okunup namaz kılınması, dua edilmesi emredilmektedir.
Hz. Peygamber’i tanrılaştıranlar...
SORU: Bazı kitaplarda Peygamberimizden ilahi bir varlık gibi söz edildiğini, “Kâinat benim için yaratıldı” veya “Adem yaratılmadan ben peygamberdim” gibi sözler söylediğini okudum. Peygamberin böyle şeyler söyleyeceğini tasavvur edemiyorum. Huzuruna çıkınca heyecanlanan bir kişiye “Sakin ol. Ben kral, hükümdar değilim. Kureyş’te kuru etle beslenen kadının oğluyum” diyen o peygamber değil miydi? Başka bir kitapta şöyle yazıyordu: “Tasavvufa göre Hz. Muhammed’in hakikatini doğru anlamak ve anlatmak bazen Allah’ı anlatmaktan daha zor bir hal alabiliyor. Allah kendisini ulûhiyet makamında açıkladığı için O’nu anlatmada anlam kayması olmaz.” Abdülhakim Arvasi Hazretleri’ne sormuşlar: “Peygamberin en üstün tarafı hangisidir?” Şu cevabı vermiş: “Beşeriyeti.”
CEVAP: Hz. Peygamber’e nispet edilen o sözlerin hepsi uydurmadır, iftiradır. Allah dünyayı hiç kimse için değil, kendisi için yaratmıştır. Zaten yaratma, O’nun Allahlığının gereğidir. Yaratığı olmadan yaratan olmaz. Işığı olmayan güneş olur mu? İşte yaratıklar yani evren Allah’ın yaratıcılığının ışıklarıdır. Allah kimseye muhtaç değildir, âşık da değildir. Çünkü aşk eksiklik sıfatıdır. Allah’ın eksiği yoktur, ki eksiğini tamamlasın. Allah ezelde olduğu gibidir. Her şey O’nun yansımasıdır. Varlık gerçekte O’nundur. O’nun varlığı gereklidir, Yaratıkların varlığı ise gerekli değil, mümkündür yani değişkendir. Yaratıklar değişir ama Allah hep aynıdır.
Beşeriliğiyle övünmüştür
“Adem suyla çamur arasındayken ben peygamberdim, Allah ilk defa benim nurumu yarattı” gibi sözler hep tasavvuf ve zühd erbabının uydurmalarıdır. İslâm âlimleri bu sözlerin uydurma olduğunu söylemişlerdir. İsterseniz İbn Teymiyye’nin Fetava’sına veya “Uydurma Hadis” kitaplarına bakın. Hz. Muhammed de diğer insanlar gibi bir insandır, onun da zaafları olmuştur ama vahiy onları düzeltmiştir. O sonuna kadar beşerliğiyle övünmüştür. Tasavvuf yoluyla çok uydurma şey halkın inancına karıştı. Böylece dini hurafelere belediler. Kendi kendilerine uydurma ve mantıksız yorumlar yaptılar. Peygamberimizin en çok kaçındığı, kökünü kazımaya çalıştığı şirki İslâm’a soktular. Bir insan olduğu vurgulanan Peygamber’i tanrılaştırdılar. Bu tür inançlardan Allah’a sığınırız.
Din Kur’ân’dır ve Peygamberin kesin sözleridir
SORU: Kur’ân-ı Kerim’de ibadetin nasıl ve nerede yapılacağı çok açık bir şekilde yazılmış mıdır yoksa o dönemin önde gelen âlimleri mi ibadete son şeklini vermiştir? Bazı ayetlerde geçen namaz kelimesinin kimi âlimlerin çevirilerinde ibadet, kimilerinin çevirilerinde ise dua olarak geçmesi benim bu soruyu yöneltmeme sebeb oldu.
CEVAP: İbadet sadece namaz değildir. Allah’ı anmak, tesbip etmek, Kur’ân okumak, oruç tutmak, sadaka vermek hep ibadettir. Ancak Kur’ân’da namazın şekli bellidir. Nisa 102’nci ayeti okuyun. Birçok surede “secde edin, rükû edin” denmektedir. Namaz, İslâm âlimlerinin kafadan uydurdukları bir şey değildir. Peygamberimizin 23 yıllık uygulamasının tevatüren bize kadar aktarılan şeklidir. Temeli de Kur’ân’da vardır. Hangi âlim size öyle mantıksız cevap vermiş bilemem. Bildiğim tek şey o tür cevap vermiş olanların din ilmiyle ilgilerinin zayıflığıdır. Din Kur’ân’dır ve Peygamber’in kesin sözleridir.
Asıl din, Allah sevgisiyle yanmak ve insan olmaktır
SORU: 1- Otobüs yolculuklarında genelde uyunur. Budurumda abdest bozulur mu? Bu soruyu Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva Dairesi’ne sordum. “Koltuğunu yatırmadan uyursan bozulmaz” diye cevap verdiler. Yine aynı daireden başka bir hocaya aynı soruyu yönelttim, “Ne şekilde uyursan uyu bozulur” dedi. Hangisi doğru? 2- Hanımların dini toplantılarında Kur’ân okumaya başlamadan evvel genelde “elimizden, dilimizden, gözümüzden, kulağımızdan...” diye başlayan ezberlenmiş bir tövbe okunur. Bu bana gereksiz ve yararsız görünüyor. İnsan işlediği bir günahtan dolayı pişman olur, Allah’tan bütün kalbiyle af diler ve bu günahı bir daha tekrar işlememeye niyet eder. İşte gerçek tövbe budur.
3- Özellikle yazın güneşte kullanıyorum. Bazı yakınlarım, “şapka takmak günahtır” deyip beni bundan vazgeçirmeye çalışıyorlar. “Nedir şapkanın günahı” diye soruyorum. Şapka giymenin Hıristiyanlara benzemek olduğunu söylüyorlar. Hıristiyanların keşfettiği tüm aletleri kullanmak günah değil, bütün günah şapkayla kravatta nedense? Onlar mı yanlış düşünüyor yoksa ben mi?
CEVAP: 1- O cevabı kim verirse versin yanlıştır. Abdesti sadece küçük ve büyük tuvalete çıkmak bozar. Uyuma abdesti bozmaz. Peygamberimiz ve sahabileri, uyudukları halde kalkıp abdest almadan namaz kılmışlardır. Bunu çok yazdım. Bu konudaki hadis rivayetlerini iyi okuyan meseleyi anlar. 2- Toplantılarda yazdığınız biçimde tövbe istiğfar sonradan âdet olmuştur. Peygamberimiz zamanında böyle bir tövbe uygulaması yoktu. Ama böyle yapmanın zararı da yok. Belki tövbeye konsantrasyon bakımından faydalı olur. 3- Şapka takmak saçları örter. Niçin günah olsun? Bunu söyleyen, bir delile dayanmadan söylüyor, kendi önkabullerini din olarak görüyor. Asıl günah o tür yorumlardır. Bildiğiniz gibi kadının baş örtüsü takması Kur’ân’ın emridir. Şapka tam baş örtüsü olmasa da hiç yoktan iyidir. Asıl din Allah sevgisiyle yanmak ve insan olmaktır.
Afrika’dan bir söz
Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmeyi öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.
Kenu Kenyattu
Kenya Kurucu Devlet Başkanı
Esas yapıldıktan sonra ayrıntının önemi yoktur
SORU: Erkekler 1- Başı açık 2- Kısa kollu gömlekle 3- Çıplak ayakla namaz kılabilir mi?
4- Rükûda (sol ayağı sağ ayağın yanına alarak) ayakları birleştirmek gerekir mi?
5- Müzik dinlemek haram mı?
6- Abdest alırken ayakların yıkanması mı gerekiyor yoksa çorap üzerine mesh yapılsa da olur mu?
7- Sabah namazının birinci rekâtında ekleme sure olarak ayetel-kürsi okunabilir mi?
8- Banyo yaparken avret yerlerinin örtülü olması mı gerekiyor?
9- Duvarında fotoğraflar asılı olan odada namaz kılınır mı?
10- Altın nikâh alyansı takılabilir mi?
11- Yalnız kıldığımız namazlarda dua yaptıktan sonra okunması iyi olan başka dualar var mır?
12- Çalıştığımız yerde işimiz gereği yerimizden uzun süre ayrılamıyoruz ancak namaz kılmak için mescidimiz var. Namaz vakti girdiğinde sadece farzı kılsak olur mu?
CEVAPLAR: 1- Göbekle diz kapağı arası kapalı olan her erkek namaz kılabilir. Başı örtmek şart değildir, gelenektir.
2- Namaz kılarken kapalı olması gereken yer, göbekle diz kapağı arasıdır. Kısa kollu, uzun kollu gömlek fark etmez.
3- Çorap giyme şartı yoktur. Hz. Peygamber’in nadiren çorap giydiğini sanıyorum. Çünkü o sıcakta hâlâ halk pek çorap giymez. Açık ayakla ve sandaletlerle dolaşırlar.
4- Rükûda ayakları birleştirmek gerekmez. Namazın şartları ayakta durmak, Kur’ân okumak, rükûa varmak, secdeye varmak, son oturuşu yapmaktır. Bunlar arasında ayaklar arasındaki mesafeden söz edilmez. Böyle şeyler adap meselesidir. Esas yapıldıktan sonra ayrıntının önemi yoktur. Ayaklar arasında dört parmak kadar mesafe bulundurmayı sünnet sayanlar yanında ayakları açıp yanında bulunan kişinin ayağına değdirmeyi sünnet görenler de vardır.
5- Müzik dinlemek mubahtır. İnsanı maneviyata yönelten müzik ise güzel bir şeydir. Çünkü sevaba vesile olan şey sevaptır.
6- Abdestte çıplak ayağın mesh edilmesi farzdır. Ayak üzerinde çorap varsa çorap üzerine de mesh edilebilir.
7- Namazın hangi rekâtında olursa olsun Kur’ân’ın her sure ve ayeti okunabilir.
8- Banyo yaparken avret yeri örtülürse nasıl banyo yapılacak? Bunlar boş şeylerdir.
9- Namaz kılınacak yerin kıblesinde yani namaz kılanın karşısında olmamak şartıyla odada fotoğrafın asılı olması namaza engel değildir.
10- Altın alyans takmanın sakıncası yoktur.
11- Namazın ardından yapılacak çeşitli dualar vardır. Bu konuda ilmihal kitaplarına bakılabilir.
12- Acelesi olan herkes sadece farzı kılmakla yetinebilir. Çünkü sünnetleri kılmak zorunlu değil, isteğe bağlıdır.